"Ey sağduyulu!/ Ana vatanında kalman,/ Saygınlığını korur./ Milleri, hakareti ve acı dolu gurbeti hor gör. / Saç, başta oldukça değerlidir./ Olmadığında, küçümsenir ve ayaklar altına alınır." Yuhanna Bar Madeni
Hatıradadır, 2005'te Nisan ayına 20 gün kala Midyat Kiliseler Birliğinden davetiyeyi almıştım. 1 Nisan günü Midyat'ta kutlayacakları 1 Nisan Yeni Yıl Bayramına davet ediyorlardı.
Tam 6 bin 772 yıl önce Asur, Babil kaynaklarına göre, tarihte Mezopotamya olarak bilinen bölgenin "organik kültüründe" 1 Nisan günü yeni yıl bayramı olarak kutlanırmış. Hem de 12 gün sürermiş. Tanrı ve tanrıçaları "Tammuz" ile "İştar"ın aşkı da bu bayrama eşlik ya da rehberlik edermiş. 12 gün boyunca, büyük coşkularla, barış, kardeşlik, dayanışma esas alınırken, kırgınlıklar ve dargınlıklar gündeme dahi getirilmezmiş.
İnsanlık tarihiyle en eskiden bu yana yaşıt olarak genel kabul gören 1 Nisan Bahar Bayramı, hayatı, doğanın dirilişini, bolluk ve bereketi, aynı zamanda da özgürlüğü simgeliyor. Bayram, bir yönüyle de büyük tufana, Nuh Tufanına kadar, hatta tanrı Marduk'a kadar dayanıyor.
Tufandan kurtuluşun olanca heyecanıyla baharla birlikte gençler kendilerini doğanın koynuna salıverirler. Cümle çiçeğe, börtü böceğe kesmiş tabiat ananın böğrüne!
Zamanla unutulmuş Asurî Bayramı. Ta ki 19. yüzyılda yapılan Asur kazılarında geleneğin izleri bulununcaya kadar. Yazılı belgelerin gün ışığına çıkmasıyla bayram da yeniden anımsanır olmuş.
Çevre ülkelerde o tarihten bu yana kutlanagelen 1 Nisan "Akuti" Bayramı 2005 yılında Midyat'ta, Turabdin'de bütün Midyat şehir dokusuna tepeden bakan Mor Hobel ve Mor Abrohom Manastırının hemen bitişiğindeki tepede binlerce konuğun katılımıyla uzun yıllar sonra ilk kez kutlanmıştı.
Sahnede Diyarbakır'ın en eski ve en kadim mahallesinden Ermeni Garabet Bubo'nun oğlu, geçtiğimiz aylarda vefat eden sanatçı Kenan Menekşe. Dilinde nağmesi, "Yola Çıktım Mardin'e / Düştüm senin ardına...".
Ve yüzlerce insan kadınlı erkekli oyuna durmuşlar. Hep bir ağızdan ve hep bir telden Süryaniler, binler yıl öncesinden kalan bahar bayramlarının ardına düşmüşler sanki!
Dünyanın dört bir yanından akın akın gelmişlerdi Süryaniler. Heyecanları yüzlerinden, konuşmalarından, dokunsan boşanacak gibi duran görüntülerinden hemen fark ediliyordu. Tanrıların, peygamberlerin kutsal mekanı Turabdin'le yüzleşmenin, içsel zenginlikle bütünleşmesinin çağrısıydı belki de bayramın asıl vurgusu.
Binlerce yıldan bu yana bu coğrafyanın "asli unsuru" olan bu kadim kavmin temsilcileri hangi nedenle bugün kendi topraklarında yabancı gibi duruyorlardı?
Doğrusu bu cevaplanmayı bekleyen koskoca bir soru. Bir ayağı İsveç'te diğeri Şam'da ve 7 yaşında Midyat'tan ayrılmış 36 yıldır ilk kez o bayram günü nedeniyle ata toprağına döndüğünü dile getiren Hanna, "Hayat bizim için buralarda çok zor. Diyarbakır büyük şehir; belki orada yaşıyor olsak tahammül edilebilir. Ama burası küçük yer. Halen, o kadar çok önyargı var ki!" diyordu.
Belki Hanna'nın öngörüsü aracının lastiği patlayan dostlara Şırnaklı tamircinin onları daha iyi tanımak için söylediği sözlerde gizliydi: "Min êfû bikin! Hûn ji Fille ne? (Beni affedin! Siz de Hıristiyan mısınız?)"
Ama her şeye karşın bölgede ilk kez kutlanan bir bayram olarak kıyafetleri, oyunları, kendi dillerinde müzikleri ile Mezopotamya coğrafyasının zengin kültürünün yoğunluğunu yaşatmada çok önemli bir yeniden heyecanı yaşatmışlardı Süryaniler. Hem uzak düşmüş kendi insanlarına hem de halen bölgede yaşayanlara. Tabii bir de, Müslüman tebaaya.
Türkü yıllardan beridir söylenegeliyordu:
"Bir o yani, bir bu yani
Xeyyo şavkan eg bu yani,
Bir alav çıkti xavından
Yandırdi cani, canani
Ne kül kaldi, ne dumani,
Mehlemız doli Süryani."
Gündelik hayatta sadece kiliselerinde görebildiğimiz Süryani hemşehrilerimizi ilk kez göğüslerini gere gere meydanda halay çekerek, şarkı söyleyerek, "Mehlemizde xoş Süryani" ünlemesiyle kucaklamıştık.
Midyat dönüşü kendime sorduğum soruydu sanki, bugün de sorduğum; "Sakın bir Nisan Asuri bahar Bayramı Süryanilerin bir Nisan şakası olmasındı!"
(ŞD/AÖ)