ABD başkanlık seçimlerine 2 haftadan az bir süre kaldı. Aylardır, statükonun, biri ABD’nin kanlı dış politikasının başat figürü, öteki kadın ve göçmen düşmanı, fütursuz bir zorba olan iki adayı arasındaki propaganda savaşını izliyoruz. Donald Trump’ın başkan olması ihtimalinden dehşete düşenler, isteksizce yüzlerini Hillary Clinton’a dönse de, aslında başka bir seçenek daha var: Jill Stein.
“Yazılama” Yapan Başkan Adayı
Yeşil Parti’nin başkan adayı Jill Stein, aynı zamanda hekim ve çevre adaleti savunucusu. Sağlıklı bir çevrenin temel bir insan hakkı olduğunu savunuyor; Amerikan yerlilerinin çevre mücadelelerini destekliyor; halk sağlığını koruyucu çalışmalar yürütüyor. Stein, ABD’nin Kuzey Dakota eyaletinde yerlilerin topraklarından geçmesi planlanan petrol boru hattına karşı geçtiğimiz aylarda örgütlenen yerel direnişe de destek verdi. İnşaat alanındaki bir buldozerin üzerine direnişi destekleyen “yazılama” yapan Stein hakkında dava açılabileceği söyleniyor.
2002’den bu yana Yeşil Parti’de aktif siyasetin içinde yer alan Stein, ilk kez 2012 seçimlerinde başkan adayı oldu. Obama’ya karşı yarışan Stein, 500 bine yakın oy, bir başka deyişle, toplam oyların yüzde 0.36’sını aldı. Bu, Yeşil Parti’nin tarihinde aldığı en yüksek oy olmasa da, şimdiye kadar ABD başkanlık seçimlerinde bir kadın başkan adayının aldığı en yüksek oy.
Seçim stratejisini iklim değişikliğiyle mücadele, yoksulluğu ortadan kaldırma ve adalet ekseninde belirleyen Stein, sağlık hizmetlerinden herkesin yararlandığı, sendikalaşmanın desteklendiği, ücretsiz çocuk bakım hizmetinin sağlandığı, kadınların, LGBTİ’lerin ve diğer azınlıkların ayrımcılıktan korunduğu bir düzen vadediyor. Stein, seçilirse, öğrenim ücretlerini ve idam cezasını kaldırmayı, askeri harcamaları en az yarı yarıya azaltmayı ve ABD’nin dış politikasını “diplomasi, uluslararası hukuk ve insan hakları” çerçevesinde yeniden kurmayı da hedefliyor.
Stein: “Hillary Clinton’ın Politikaları Feminizme Hakaret”
Demokrat Parti adayı Hillary Clinton’ın, hoyrat cinsiyetçi söylemiyle kadın seçmenlerin nefretini kazanan Cumhuriyetçi Parti adayı Donald Trump’a karşı en büyük kozu kadın olması demek yanlış olmaz. Clinton, kampanya stratejisini de büyük ölçüde bunun üzerine kuruyor. Kendisini feminist olarak tanımlayan birçok kadın, Clinton’ı ABD başkanlığına şimdiye kadar en çok yaklaşmış kadın olarak görüyor ve bir kadının başkan olmasının cinsiyet eşitliğine önemli katkılar yapacağını savunuyor.
Buna karşı çıkanlar, Clinton’ın temsil ettiği feminizmin zengin beyazların feminizmi olduğunu, Clinton’ın ABD yönetiminde yer aldığı dönemlerde, ülke içinde beyaz ırk dışı kadın ve çocukları yoksullaştıran; ülke dışında da Irak’tan Honduras’a birçok yerde kadınların cinsel saldırıya uğramasına ve öldürülmesine yol açan politikaları desteklediğine dikkat çekiyor.
Jill Stein da Hillary Clinton’ın “kadın kartı”nı oynamasına karşı çıkanlardan. Sadece kadın olmanın, birini feminist yapmak için yeterli olmayacağını söyleyen Stein, feminizmin barışla, adaletle, kadın haklarıyla ilgili olduğunu söylüyor. Stein’a göre, Clinton’ın savaşı ve büyük şirketleri destekleyen politikalarının feminizmi temsil ettiğini söylemek, feminizme “hakaret”ten ibaret.
Stein önemli bir noktaya da dikkat çekiyor: Kadınların meseleleri, Clinton’ın seçim kampanyasında öne çıkan üreme haklarının korunması ve eşit işe eşit ücretten ibaret değil. Kadınların erişilebilir sağlık hizmetlerine de, daha yüksek asgari ücrete de ihtiyacı var. Stein, Yeşil Parti’nin hem eşit işe eşit ücreti, hem de herkes için daha yüksek asgari ücreti desteklediğini belirtiyor.
Stein’a Verilen Oylar Trump’a mı Yarar?
Seçim yarışının başlarında, Demokrat Parti’nin kendisini “demokratik sosyalist” olarak tanımlayan Bernie Sanders yerine Hillary Clinton’ı aday göstermesi ve Sanders’ın Clinton’u desteklediğini açıklaması Sanders destekçisi ABD’li muhaliflerde hayal kırıklığı yarattı. Sanders destekçilerinin büyük bir kısmının, Trump’a karşı oyların bölünmesi endişesiyle, isteksizce de olsa Clinton’ı destekleyeceği sanılıyor. Ana akım medyadaki yorumcuların da sıkça bunu öğütlediğini belirtmek lazım. Sanders destekçilerinin bir bölümü ise, tercihini Stein’dan yana kullanıyor.0
Stein, Trump başkan olmasın diye “kötünün iyisi” Clinton’ın desteklenmesi yönündeki telkinlerin “korku siyaseti”nden ibaret olduğunu söylüyor. Üstelik Stein’a göre, “Trump’ta korktuğumuz ne varsa - göçmenleri sınır dışı etmek, militarizm, iklim değişikliğini görmezden gelmek - bunların hepsini Clinton zaten yaptı”.
Stein, Clinton seçilirse uygulamaya koyacağı neoliberal politikalara karşı gelişecek tepkinin, bir sonraki seçimlere kadar sağcıların daha çok güçlenmesiyle sonuçlanacağını da savunuyor. Stein’a göre, “Kötünün iyisi, bir sonraki seçimde daha kötü olanın seçilmesini garantilemek demek”.
ABD’nin iki partili sisteminde, üçüncü bir partinin pek şansı olmadığı bilinmekte. Stein destekçileri, sırf seçilme şansı yok diye ona oy vermemeyi düşünenler için “Jill Stein’ı Seviyorum. Fakat…” başlıklı bir websitesi kurmuş. Sitede, seçimlerde neden Stein’ın desteklenmesi gerektiği madde madde anlatılıyor. Stein destekçilerine göre, özellikle Demokratların çok güçlü olduğu yerlerde, bir fazla oy Demokratlara çok şey kazandırmasa da, Yeşil Parti için önemi büyük. Eğer Stein toplam oyların yüzde 5’ini alabilirse, 2020 seçimlerinde devletten mali destek almaya hak kazanacak. Üstelik seçimlerde daha fazla oy, partinin kamuoyunda daha çok tanınması anlamına geliyor. Stein destekçilerine göre, Stein seçimi kazanamasa da, aldığı oylar ile statükoya seçmenlerin iki partili sistemi reddettiği mesajı da verilmiş olacak.
Stein destekçilerinin “Stein’a Verilen Oylar Trump’a mı Yarar?” sorusuna tek bir yanıtı var: “Stein’a verilmiş bir oy sadece Stein’a verilmiş bir oydur; bundan ibarettir. Her birimizin değişimi yaratacak ve korku siyasetini elimizin tersiyle itecek gücümüz var.”
ABD’li Muhaliflerin Zor Seçimi
Kuşkusuz 2016 başkanlık seçimini öncekilere göre sıra dışı kılan birçok unsur var. Bunlardan biri de ABD’li muhaliflerin karşı karşıya kaldığı zor tercih: Gündelik hayatı bir miktar daha kolaylaştıran, bazı açılardan nefes aldıran, “kötünün iyisi” seçeneklerin etrafında toplaşmak mı? İki partili hegemonyaya karşı gerçek bir sol alternatif yaratmaya odaklanmak mı?
Türkiye’deki seçmenler - en azından bir kısmı - bu ikileme yabancı değil. Kim bilir, belki ABD’li muhaliflerin deneyimi Türkiye için de zihin açıcı olur. (AS/EA)