Yürüyüş Dergisi'nin tutuklu bulunan 11 çalışanının yargılandığı davanın ilk duruşması 13 ay sonra Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü.
Tutuklu yargılanan Gülsüm Yıldız, Nejla Can ve Mehmet Ali Uğurlu tahliye edildi. Mahkeme Abdullah Özgün, Hatice Rüken Kılıç, Remzi Uçucu, Halit Güdenoğlu, Naciye Yavuz, Kaan Ünsal, Musa Kurt ve Cihan Gün'ün ise tutukluluk hallerinin devamına karar verdi.
Duruşmayı izleyenler arasında Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) Genel Başkanı Ahmet Abakay da vardı.
Dava öncesi BES Yönetim Kurulu Üyesi Gülsün Yıldız'ın da yargılandığı davayı protesto eden BES üyeleri bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Basın açıklamasını okuyan BES Genel Başkanı Osman Biçer gidişatın faşizm olduğunu belirtti. Biçer ""AKP, bu amaç doğrultusunda faaliyetlerinin sürdürürken, haksızlık ve hukuksuzluklara karşı olan kesimlere yönelik olarak da açıkça devlet terörü uygulamaktadır" dedi.
Dergi çalışanları "terör örgütü propangandası" ve "terör örgütü üyesi " olmakla suçlanıyor. İddianamede delil olarak ise "Tekelci Medyada Örgütsüz Gazeteci" ve "Gazetecilerin Hakları ve Mesleki Sorunları" gibi yasal kitaplar ile Yürüyüş dergisinin 246. sayısında yer alan, "Hayata Dönüş" operasyonlarıyla ilgili haber ve fotoğraflar yer alıyor.
"Bize İşkence Yapanlarla Aynı Suçtan Yargılanıyoruz"
Tutuklu sanıklardan Ozan Yayıncılıkta mizanpaj yaptığını belirten Cihan Gün, kendisine suç delili olarak Kuzgunlar ve Leşler kitabında parmak izinin çıkmasının gösterildiğini söyledi. "Bunlar basını susuturma çabasıdır. Bugün hapishanelerde 100'den fazla gazeteci var. Engin Çeber'e, gözaltında yan odada işkence yapılırken ben de diğer odada dövülüyordum. Yürüyüş dergisi dağıtmak suç değildir. Demokratik bir haktır. 13 aydır tutukluyum ve tahliye edilmemi istiyorum" diye konuştu.
Yürüyüş Dergisi çalışanı Halit Güdenoğlu "Ozan yayıncılıkta bulunan kitaplarda parmak izimin çıktığı söyleniyor. Evet o kitaplara dokunmuş olabilirim. Suç mu bu? Bu basın özgürlüğüne saldırıdır. Muhalif sesleri susturmaktır" dedi.
Türkiye'de düşünce özgürlüğünün olmadığını dile getiren Naciye Yavuz, "Tutuklanmamın sebebi düşüncelerimdir. 8 Mart, 1 Mayıs, Güler Zere'nin cenaze törenine katılmak iddianamede suç olarak gösteriliyor. Ama suç olmamalı. Bu gösterilere birçok insan katılıyor"dedi. Ve ekledi " 30 Ekim 2005'te düzenlenen bir etkinlikte konuşmacı olduğum söyleniyor; fakat ben o tarihte cezaevindeydim" dedi.
Ozan Yayınlığın sahibi Necla Can ise savunmasında şu ifadelere yer verdi: "Baskından sonra iş yerimin halini görmeliydiniz. Duvarlar bile yıkıktı. Bu nedenle emniyete şikayette bulundum. Hatta baskından 5 ay sonra gözaltına alındığımda bana 'Bizi şikayet etmişsin' dediler" dedi. Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya ile o dönemde kendilerine işkence yapan insanlarla aynı suçtan yargılaklarını dile getiren Can, "Hrant Dink bizim gibi bir gazeteciydi. Ona sıkılan kurşun bizim ensemize de sıkılmıştır. Yıllardır kim devlete karşı durmuşsa ya işkence görmüş ya da öldürülmüştür".
Ne olmuştu?
Haftalık Yürüyüş dergisinin İstanbul Şişli'de bulunan bürosu, 24 Aralık'ta sabaha karşı 04.00 sıralarında basıldı. Çevik kuvvet ekiplerinin helikopterle yaptığı baskında, derginin yayına hazırlandığı Ozan Yayıncılık'ın kapısı kirişlerinden söküldü.
Yürüyüş Dergisi ve Ozan Yayıncılık çalışanlarından toplam 15 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınan 15 kişiden 11'i çıkarıldıkları mahkemede tutuklanarak Sincan F Tipi Cezaevi'ne gönderildi. (SK/ÇT)
* Fotoğraf: Esra Koçak.