Fotoğraf: Bengü Uzun / Göz Dergisi
Geçtiğimiz haftaların ortalarıydı. Sabah saatlerinde bir tweet düştü ekranlara. Paylaşımda “Kur artışı, kağıt maliyetlerindeki olağanüstü artış, üretim sürecindeki bütün aşamaların peşin olarak işlemeye başlaması, kapak kağıdının olmaması nedenleriyle ‘Okuryazarlığın Kullanımları’ kitabımızı ve baskısı biten kitaplarımızı yayımlayamayacağız” diye yazıyor ve okurlardan özür diliyordu.
Richard Hoggart’ın bu eserini basamayacaklarını kamuoyuna ilan eden Heretik Yayıncılık’tan başkası değildi. İlerleyen süreçte Heretik Yayıncılık’ı başka yayınevleri izlemeye başladı. Kriz dergi ve gazetelere sıçradı. Birçok yayınevi yeni kitap basmayacağını ilan ediyor, gazeteler eklerini artık çıkarmayacağını duyuruyor, dergiler krizde olduğunu anlatmaya çalışıyordu.
Heretik Yayıncılık’ın paylaşımı diğer yayınevlerinin içinde bulundukları durumu anlatması için bir nevi tetikleyici görevi görmüştü.
Ve gelinen noktada 2012’nin Ankara’sında “Sosyal bilimlerle derdimiz var” diyerek kurulan bu yayınevi şimdi ölümün kıyısında.
Ünsaldı: Matbaalar artık nakit çalışıyor
Yayınevinin Genel Yayın Yönetmeni Levent Ünsaldı yeni kitap basmamak konusunda yukarıdaki paylaşımda anlattıkları nedenlerden farklı bir şey olmadığını belirterek başlıyor söze.
En büyük meselenin kağıt krizi olduğunu söylüyor, maliyetlerdeki artışın artık dayanılmaz hale geldiğinden bahsediyor. Bir noktadan sonra üretim yapmanın manası kalmadı diyerek maliyetleri fiyatlara yansıtamadıklarını anlatıyor.
Krizin 2018’de başladığını söyleyen Ünsaldı “Peki nasıl ayakta kaldınız?” sorusuna şu cevabı veriyor:
“Emek… Emek bizde ücretsiz. Çünkü tüm her şeyi biz yapıyoruz. Heretik’in ticari yani kapitalist anlamda hiçbir mantığı yok. Tamamen emek sömürüsü üzerinden dönüyor. Emek de zaten kendi emeğim. Çeviriyi biz yapıyoruz, kitabı kendimiz düzenliyoruz, kolileri kendimiz yapıyoruz, siparişleri kendimiz alıyoruz, dağıtıma kendimiz götürüyoruz. Heretik böyle ayakta kalan bir yerdi.
“Ama kağıt fiyatlarının uçması ve kağıt alımlarının nakite dönmesi bizi vuran en önemli şey oldu. Kitap mı basacaksınız, matbaalar nakit istiyorlar. Kredi kartından çektiremiyorsunuz bile. Bizim gibi yayınevlerinin nakit sorunu var. Nakit yok ki. Sermayemiz yok çünkü. Bizler, yani İsmet Erdoğan, Eren Kırmızıaltın ve ben zaten KYK’lı eski öğretim üyeleriz. Kağıt hikayesi, kur oynaklığı ve fiyat istikrarsızlığı işin tuzu biberi oldu ve öldürücü darbeyi vurdu.
"Büyük yayıncılara oranla çok daha farklı etkilendik"
Ünaldı çoğu yayıncının benzer durumda olduğunu söylese de “Kriz herkesi etkiliyor ama herkesi aynı oranda sarsmıyor” diyerek küçük ve orta ölçekli yayınevlerine dikkati çekiyor. Bu işletmelerin büyük sermayeli yayıncılara oranla krizden daha fazla etkilendiğini anlatıyor. Niş bir yayıncılık yaptıklarını söyleyen Ünsaldı şöyle devam ediyor:
“Üniversite dışında sosyal bilim okuru yok Türkiye’de. Bizim kitaplarımızı alanlar da genellikle öğrenciler ve öğretim üyeleri. Yani ufak bir okur kitlemiz var. Roman basmıyoruz sonuçta, 10 binlerce kitap satmıyoruz. Elbette bizim bu krizden etkilenmemiz çok daha farklı oluyor, çok daha yıkıcı oluyor.”
"Zamana yayılmış bir ölüm..."
“Çok güzel kitaplar hazırlamıştık. Ona üzülüyorum. Çok uğraşmıştık” sözleriyle duygularını aktaran Ünsaldı telif ödedikleri kitapların basımını bile durdurduklarını anlatıyor.
Ünaldı durumlarını kanserli bir hücreye benzeterek ellerindeki stoklar bitene kadar idare etmeye çalışacaklarından bahsediyor:
“Bir anda kapıya kilit vuracak bir durum söz konusu değil ama aynı kanserli hücre gibi. Nasıl kanser bir anda değil yavaş yavaş öldürür. Bu da zamana yayılacak. Yeni kitap çıkartamıyoruz, yeni baskı yapamıyoruz, raftan kitap eksiltiyoruz, e yavaş yavaş kasaya nakit girişi de bitecek. Bir süre sonra sabit giderlerinizi ödeyemeyeceğiz. İşte o zaman kapıya kilit vuracağız. Zamana yayılmış bir ölüm…”
Gümüş: 40 yıldır böyle bir kriz görmedim
Notos Kitap’ın yayın yönetmenliğini üstlenen Semih Gümüş de Levent Ünsaldı’yla benzer düşüncelerde.
Yayınevinin 2006’da kurulmasıyla birlikte iki aylık bir dergi çıkarmaya başlayan Gümüş, 15 yıldır çıkan Notos Dergi’nin şimdilerde 90. sayısının hazırlığını yürütüyor.
40 yıldan daha uzun bir süredir yayıncılığın içinde olan Gümüş “Bugüne dek şu anda içinde bulunduğumuz kadar büyük bir kriz görmedim. Bu çok büyük bir kriz” diyor.
Artık edebiyat dergilerinin yayımlanmasının çok zor olduğundan bahsediyor. “Aynısını kitaplar için de söyleyebiliriz ama dergilerin durumu daha özel” diye de ekliyor:
“Bizde yayımlanan bir derginin ve kitabın bütün girdileri ithal, içinde tek bir yerli girdi yok. Yani her şey dövize bağlı, özellikle de Euro’ya. Dergi ve kitap yayıncılığı yalnızca bugün değil, birkaç yıl öncesinden beri büyük bir krizin içine yaşıyor. Kitapçıların kapalı kalışı, sokağa çıkma yasakları gibi nedenlerle pandemi dönemi de krizimizi büyüttü.
“Şimdi içine sokulduğumuz bu ekonomi-politikanın dövizde neden olduğu olağanüstü artıştan sonra, maliyetlerimiz bir ayda yüzde 70 dolayında arttı. Notos’un 89. sayısının kâğıdının tonu 800 Euro idi, 90. sayısının kâğıdı –eğer gene artmazsa– 1.350 Euro.
“Yani bir anda yüzde 70 arttı. TL’nin olağanüstü değer kaybetmesi yanında, Avrupa’daki kâğıt üreticilerinin üretimi kısması, Türkiye’ye gelen konteynerlerin fiyatının inanılmaz artışı, Türkiye’ye verilen kâğıt miktarındaki kısıtlama gibi nedenler de fiyatların roketlenmesine yol açtı.”
"Tek güvence bu olağanüstü zorluğu paylaşacak olan okurlar"
Krizden etkilenenin sadece yayınevleri olmadığından bahseden Gümüş “Son zamanlarda okurlar da görüyor, kitapların fiyatlarında önemli artışlar var. Ne yazık ki kaçınılmaz olarak. Üstelik kitapların ezici çoğunluğunu gençler alıyor. Genç insanlar dün 20 lira olan kitaba 40 lira, 40 lira olan kitaba 70 lira verebilecek mi? Elbette zor. Ama sorun hepimizin. Dergilerin ve kitapların fiyatları artmazsa yayımlanamazlar” diye konuşuyor.
“Peki bunun içinden çıkılabilir mi, bu sorun geçici mi?” sorusuna gümüş “Sanmıyorum. Ümidimiz epeyce kırıldı. Gelecek ümitlerimizdeki çoktan yaşadığımız kırılma, artık tam içinde yaşadığımız günler içinde yaşanıyor. İçine sokulduğumuz ekonomi-politikanın başarısı önümüzdeki yıllarda görece iyileşmeye neden olabilirdi belki. Ama bu ekonomi-politikanın başarılı olma şansı yok. Demek ki bizi daha zor yıllar bekliyor. Dergi ve kitap yayıncılarının tek güvencesi bu olağanüstü zorluğu paylaşacak olan okurlarıdır. Boş söz değil bu, gerçekten böyle. Yoksa yaşanacak bir hayat yok” cevabını vererek sözlerini sonlandırıyor.
Akkaya: Yayınevinin yayınlayacak, okurun alacak gücü yok
Yayıncılar Kooperatifi (YAYKOOP) Başkanı Elif Akkaya yayıncıların yaşadığı bu sıkıntı için “Genel olarak haklılar” diyor ve maliyetlerde 1,5-2 katına varan bir artış olduğunu söylüyor.
Tek problemin kağıt olmadığını, yurtdışına ödenen telif ücretlerinin döviz kuru üzerinden olduğunu, işçilik ve emek dışında tüm matbaa malzemelerinin de yurtdışından ve dövizle alındığını anlatıyor.
“Her şey ithal girdi” diyen Akkaya “Kağıdı biz üretmiyoruz. Boyayı da, kalıbı da üretmiyoruz. Haliyle dövizdeki tüm dalgalanmalar yayınevlerine geri dönülmez zararlar veriyor” diyor.
Yayıncılık alanının büyük sermayedarların dışında genelde orta ve küçük ölçekli yayıncıların bastığı kitap ve dergilerle çeşitlilik kazandığını söyleyen Akkaya “Maliyetleri ne yayıncıların karşılaması mümkün, ne de zamlanan kitap ve dergileri okurun alması mümkün” ifadelerini kullanıyor.
"Döviz arttıkça maliyet de artıyor"
2018’den beri kriz yaşadıklarından bahseden Akkaya “Biz bugüne kadar bunu hep tolere ettik ama artık yayıncıların dayanacak gücü yok” dedikten sonra şöyle devam ediyor:
“Krizle birlikte her şey nakite döndü. Parayı bulup, kitabı imal edip, üretip, okura sunmamız 200 sayfalık bir kitap için neredeyse 2 katına çıktı. 20’lerden 40-45 TL’lere çıktı. Çeviri ise bu 50 lirayı bile buluyor. Döviz arttıkça maliyet de artıyor.
“Yayıncıların hiçbiri okuruyla kitap üzerinden şekillenen bu büyük hikayedeki bağını asla koparmak, asla pahalı kitap satmak istemez. Ancak artık bu mümkün değil.
"Okurun da pahalı kitap alması mümkün değil. Okur zorunlu temel ihtiyaçlarını bile gideremez duruma gelmişken nasıl alacak da 50-60 liraya 200-250 sayfalık bir kitabı alacak. O nedenle son haftalardaki döviz artışı biz yayıncılar için altın vuruş aslında.”
"Devlet sübvanse etmeli"
SEKA’nı açık olduğu yıllarda iyi-kötü Türkiye içindeki kağıt ihtiyacı karşıladığını söyleyen Akkaya, 2005’de son fabrikanın da satılması ve kapanmasıyla işlerin bu noktaya geldiğini söylüyor.
Hükümete de bir çağrı yapan Akkaya “Eğer ülkede üretimin durmasını istemiyorlarsa bugün bunun tek yolu sübvanse etmek. Devletin bu astronomik artıştan bizi koruması gerekiyor. Ama bu da pek mümkün durmuyor” diyor.
“Bu iş böyle giderse uzun vadede kültürel alanın yavaşladığını, durduğunu göreceğiz. Çeşitlilik ölecek. Sermayedarların basmadığı, basmayacağı kitaplar basılmayacak. Bu kültürel alanın çoraklaşması demek, yok olması demek. Bu alan çoraklaşırsa, sosyal varlık insan beslenemezse, tartışamaz, konuşamaz. En temelinde etkileyeceği şey yine biz, insanlarız” diye konuşuyor.
Akkaya YAYKOOP olarak hükümete kültür hayatının devamını sağlamak için şu önlemleri alınması gerektiğini sıralıyor:
- Dövizin yükselmesine neden olan iktisadi politikalardan acilen geri dönülmesi.
- Kültür hayatımızın devamlılığını sağlamak üzere devletin kâğıt ithalini devlet eliyle yapmak dâhil çok çeşitli sübvanse kanallarını oluşturması.
- Bugün kâğıt ithalinde uygulanan; kitap kâğıdında yüzde 8, Bristol’de yüzde 18 KDV uygulamasının acilen sıfırlanması.
- Kâğıt ithalinde Gümrük Birliği’nden kaynaklanan imtiyazların AB dışındaki ülkelerden yapılan ithalata da uygulanmasıdır.
(HA)