"Tecavüz cinselliğin bir türü değil, kadının bedensel bütünlüğüne yapılmış ciddi bir saldırıdır. Medya, tecavüzü normalleştirip meşrulaştırarak tüm kadınların insan haklarını ihlal ediyor. Yapımcı firma, tüm kadınlardan özür dilemeli."
Feministler Melek Özman, Yasemin Öz, Hülya Gülbahar, İlkay Ülkü Ertem ve Zozan Özgökçe, başrollerinde Beren Saat ve Engin Akyürek'in oynadığı "Fatmagül'ün Suçu Ne?" dizinin tecavüz sahneleriyle gündeme gelmesini, tecavüz sahnelerinin internette izlenme rekorları kırmasını ve dizi etrafında gelişen tartışmaları böyle değerlendiriyorlar.
bianet'in sorularını yanıtlayan kadınların görüşleri şöyle:
Melek Özman (filmmor): Dizinin yapımcısı Ay Yapım'ın, reyting kaygısıyla bu sahneyi öne çıkardığını düşünüyorum. Şiddet ve seksin karışımı, daima çok yüksek reyting alır. Tecavüzün seksle ilgisi olmadığı halde bu ikisinin karışımı olarak öne çıkarılır. Bizim temel derdimiz ise bu sahnenin bu kadar yüksek reyting aldığı bir ülkede yaşıyor olmamız, seksin şiddetle bu kadar özdeşleştirilmesini kimsenin yadırgamaması. Tam da bu nedenle bunca taciz ve tecavüz yaşanıyor. Yapımcı şirketin işledikleri kabahatin farkına varmasını, kadınlardan özür dilemesini ve bu hatayı telafi edecek bir şey yapması gerekir.
Yasemin Öz (KaosGL-avukat): Dizideki tecavüz sahnesinin bu kadar ön plana çıkartılması, tecavüzü bir suç ve şiddetle değil de cinsellikle özdeşleştirmenin göstergesi. Bu, tecavüzün erkeklere ait bir hak olarak görülmesinin, meşrulaştırılmasının tekrarı. Tecavüz bu şekilde sahnelendiği sürece tiksinilecek bir eylem olarak algılanmak yerine bir fantezi olarak tıklanma rekorları kıracaktır. Bunun nedeni de sunumun kendisi ve bu sunumun toplumdaki genel algıyla örtüşmesidir.
Hülya Gülbahar (avukat): Türkiye şizofrenik bir hal yaşıyor. Bir yandan en basit bir öpüşme sahnesi makaslanır; sevişme sahnelerinde oyuncular arasında "yastık muhabbetleri" yapılırken bir yandan da tecavüz sahneleri günlerce adeta seyretmeyen kalmasın kampanyası ile medyanın her mecrasında yayınlanıyor. Sağlıklı bir toplumsal yaşam ve sorumlu bir medya ortamında çözüm üretilecek yerde, toplum her iki uca doğru çekiştiriliyor. Tecavüz, sanatın bütün dallarında elbette en geniş ifade özgürlüğü içerisinde işlenebilmelidir. Ancak kadınlara karşı cinsel şiddetin en önemli araçlarından biri olan pornografinin meşrulaştırılması ya da yaygınlaştırılması için ifade özgürlüğü bir bahane olarak kullanılmamalıdır.
İlkay Ülkü Ertem (Cinsel Şiddete Karşı Kadın Platformu): Yaşananlar, medyada kadına bakış açısının ve cinselliğin kadına nasıl dayatıldığının göstergesi. Tartışmalar sırasında Hülya Avşar ve Beren Saat'in performansının kıyaslanması da olayın bir başka boyutu. Bu sistemin kadın üzerinde kurduğu hâkimiyetin getirisi. Tecavüz sahnelerini bu şekilde konuşmak yerine kadının nasıl yok sayıldığını, tecavüzü nasıl aktaramadığını, toplumdan nasıl dışlandığını, suçlandığını konuşmalıyız.
Zozan Özgökçe (Van Kadın Derneği): 2005'te kadınlar Medya Tecavüzüne Hayır kampanyası yürütmüştü. El ilanlarında, "Medya, kadınların uğradığı cinsel taciz ve tecavüz olaylarını haber haline getirirken, fail erkekleri değil, mağdur kadınları teşhir ediyor, onları maruz kaldıkları cinsel şiddet için suçluyor, yaşanan cinsel şiddeti erotik bir dille aktarıyor, magazinleştiriyor" deniliyordu. Tecavüzün bu şekilde sahnelenmesi ve reklam malzemesi olarak kullanılması, cinsel saldırıyı bir görsel şölene dönüştürüyor, tecavüzü teşvik ediyor. Tecavüz, cinselliğin bir türü gibi gösteriliyor. Kadın hayır dese de aslında evet diyordur gibi bir algı gelişmesine yol açıyor. (BB)