Yeni sezonda da dizi filmler, gündelik yaşamımızın merkezine oturdu. Klasik hikayelerin çeşitlenmesiyle oluşturulan diziler yine izleyiciyi ekranlara bağlıyor.
Egemen siyasi-ekonomik sistemin ve ideolojinin yeniden üretim alanı olarak değerlendirilebilecek dizi filmler, toplumsal cinsiyetçi ve eril yaklaşımlarla meşrulaştırma işlevini başarıyla yürütmeye devam ediyor.
Yalnız bu sefer sezonun popüler çıkışını "tecavüz" oluşturuyor. Haftalar öncesinden izleyicinin gündemine sokulan "Fatmagül'ün Suçu Ne?" adlı dizinin tecavüz sahnesinin büyük bir "heyecan" ile izlenmesi ve "Oh olsun Bihter buna layıktır" yorumları, dizi filmlerin yarattığı etkiyi gözler önüne seriyor.
Sınıf sömürüsü mü, zengin oğlan fakir kız aşkı mı?
Gündelik yaşamın merkezine oturan televizyonun, izleyiciyi en fazla ekrana bağlayan programlarının başında kuşkusuz kurgusal drama örneği olan dizi filmler geliyor. Dizi filmler, reyting oranının yüksekliği ve alınan reklamların niceliği ile televizyon kanallarının gözdesi.
Ancak önemli olan dizi filmlerin kanal sahiplerine kazandırdığı paranın miktarı değil, egemen siyasal ve ekonomik sistemin varlığını süreklileştiren, yeniden üreten ve meşrulaştıran bir araç olması.
Bu meşrulaştırmaların somut ifadelerinden biri, sınıfsal farklılıklar ve sınıf sömürüsünün "zengin oğlan fakir kız"ın aşk ilişkisine indirgenip, sınıfsal çelişkilerin "büyük ve imkansız aşk"ın mutlu son ile bitmesiyle törpülenmesi.
Ya da zenginler arasındaki ilişkilerde yaşanan entrikalar, oyunlar, mutsuzluklar, acılar ve yalnızlıkların sergilenmesiyle, "zengin değilsiniz ama mutlusunuz" mesajının verilmesi, yoksulluğun meşrulaştırılması.
Diğer yandan taşrada çekilen filmlerle özdeşleşme yaratılarak, yoksulluk, yoksunluk, acılar ve hüzünlerin ortak olduğu, küçük şeylerden de insanın mutlu olabileceği, dolayısıyla kabullenmekten başka seçeneğin olmadığı ve sorunları hayatın akışına bırakılması mesajı.
Yine Türkiye'nin 30 yılına mal olmuş savaş gerçekliği ile Kürt sorununun, bir aşk ilişkisi etrafında yazılan karakterlere indirgenmesi, sorunun siyasal ve sosyal boyutunun görmezden gelinmesi, feodalizm ile aşiret ilişkilerinin meşrulaştırılması.
Meşrulaştırılan başka bir durum ise Türk kimliğinin dışındaki etnik kimliklerin "kötü ve kalpsiz" ya da "acınacak zavallı" karakterleriyle temsil edilmesi. Örneğin, son dizi filmlerden birinde kötü adam "bir Kürt ağası", cesur ve iyi adam ise eski asker Türk delikanlı.
Meşrulaştırmanın başka bir örneği de polisiye filmler. Son dönemde polisiye filmler kanalların gözdesi olarak ekranları doldurmaya başladı. Bu filmlerde işkence, gözaltında kayıp, yargısız infaz gibi olaylarla karşımıza çıkan ve hatta mafya, uyuşturucu çete üçlemesinde sık yer alan polis gerçekliği, romantik, duygusal, iyi baba, cefakar eş karakterleriyle arındırılmakta.
Topluma polis hayranlığı, sevgisi, öykünmesi aşılanmakta. Şiddet uygulayan polis ise arka planda duygusal kişiliği gösterilerek, polis şiddeti haklılaştırılmakta.
Zeki ve güçlü erkek, saf ve bakire kadın
Dizi filmlerle egemen sistemin nasıl meşrulaştırıldığını anlatırken, erkek egemen ideolojinin ve toplumsal cinsiyetçiliğin nasıl yeniden üretildiğine de dikkat çekmek gerekir.
İyi erkek olarak zeki, güçlü, sert ve bir o kadar duygusal ama gizleyen, iyi kadın ise saf, bekaretini evliliğe kadar saklamış, kendisini aşkına ve ailesine adamış, güzel ve bakımlı karakterler ile karşımıza çıkmakta.
Bunlara şimdi bir de gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinin baş kahramanı, "tecavüz" vakası da eklendi.
Geçen sezon birçok seyirciyi televizyona bağlayan bir dizinin oyuncusunun yeni dönemde bambaşka bir karakter ile dört erkeğin tecavüzüne maruz kaldığı sahne, haftalar öncesinden izleyicinin gündemine sokuldu.
İlginç haber başlıklarından bazıları "Bihter'in bittiği an", "Heyecanla beklenen tecavüz sahnesi", "Tecavüz sahnesi için psikolojik destek", "Şok tecavüz sahnesi", "Hülya Avşar: Ben yastık kullanmadım."
Tecavüz suçunun, oyuncunun daha önce oynadığı karakterle özdeşleştirilerek aktarılması meşrulaştırmaktan başka ne olabilir ki? Aynı rolü yıllar önce oynayan Hülya Avşar'ın dahi "O sahnenin ekrana gelmesini heyecanla bekledim" sözü dahi, tecavüz sahnesinin nasıl bir "heyecan"a neden olduğu sorusunu sordurabilir.
Dolayısıyla dizi filmler, seyirlik, eğlence aracı olmanın ötesinde ürettiği egemen ideoloji ve cinsiyetçilik açısından dikkat edilmesi gereken yapımlar. Zira, "heyecan" ile izlenen tecavüz olayını, "Oh olsun, Bihter'in sonu böyle olabilirdi ancak" sözleriyle yorumlamak, dizi filmlerin başarısını gösteren bir kanıt olabilir. (EK/BB)