Star TV’nin muhabiri, yılbaşı kutlamalarının ertesinde, Beyoğlu’nda çevirdiği esmer, bıyıklı bir adama, önceki akşam turist kızları neden taciz ettiğini sorunca, hiçbir şey olmamış gibi bozuk bir Türkçe'yle yanıt veriyor karşıdaki: “Ben bir şey yapmadım ki, fotoğraf çektik. Yardımcı olmak istedim… Ben kötü bir şey yapmadım…”
İranlı Abhari Arzanagah, önceki akşam kadınların taciz edildiği Beyoğlu’nda dolaşırken, muhtemelen televizyon muhabirinin haber kurgusunun bir parçası olarak, genç bir kız yaklaşıyor yanına. Arada bir kameraya bakış fırlatıp İranlıya tepki gösteriyor:
“Ülkemize gelip Türkiye’yi kötü göstermekten utanmıyor musunuz? Biz Türklerin örf ve adetleri… Gidin kendi ülkenize, istediğiniz gibi tatmin edin kendinizi… Ülkemizi kötü göstermeye ne hakkınız var!” Genç kız, “yabancı” hemcinslerinin hesabını değil, Türkiye’nin hesabını soruyor İranlıdan…
“Bizim” tacizcimiz bize benzer
Beyoğlu’ndaki taciz olayının “öteki” faili nihayet bulunmuştu! İranlıydı ve aslında o akşam sadece o taciz etmişti turist kadınları. Ağzı salyalı diğer erkekleri bulamamış olmalı Star TV, Beyoğlu’nda. Ne de olsa kendi tacizcilerimiz bize o kadar benziyordu ki, onları fark etmek imkânsızdı!
Hem, hadi bizim oğlanlar coşmuş; ya dışarıdan gelip ülkemizin imajını bozmaya çalışan bu esmer, kavruk tacizcinin ne işi vardı burada! Gitsin, kendi ülkesindeki kadınları taciz etsindi! Kameranın önünde tacizci İranlıya tepki gösteren genç kızın, yılbaşı akşamı ağızlarından salya akan ama tırsak, ürkek, saldırgan, olabilecek tüm “insani” çelişkileri ihtiva eden “kendi” erkeklerine dair tek laf etmemesi, Star TV’nin sadece İranlının peşine düşmesi, Arzanagah’la birlikte gözaltına alınan, tecavüze ve lince yeltenmekten değil sadece tacizden gözaltına alınıp 57 YTL karşılığında sokaklara salınan Türk(iyeli) “kahramanları” görememesi, elbette bir kurgunun parçasıydı.
Zira “turistlere”, o akşam bizim erkeklerimizin değil, ülkemizin imajını bozmak isteyen, bizden daha doğudaki bir ülke erkeklerinin tacizci olduğunun birileri tarafından anlatılması gerekiyordu. Bu görevi, Star TV üstlenmişti nihayet…
Nasıl başladıysak öyle geçecekse, 2008 yılı da kadına yönelik şiddetin neredeyse sistematik olarak sürdürüldüğü bir yıl olacak demektir. 2006’dan 2007’ye geçtiğimiz akşam, tıpkı 2005’i 2006’ya bağlayan gece gibi İstanbul, Taksim Meydanı’ndaki kutlamalar sırasında onlarca turist kadın salyalı erkeklerin tacizlerine maruz kalmış, polis de yaşananları seyre dalmıştı. 2007 nasıl geldiyse, öyle de geçti. Yıl boyunca Türkiye’de yüzlerce kadın tacize ve tecavüze uğradı, şiddet gördü. Televizyon programlarına katılıp meramını anlattı diye şiddet görenler, polisin coplarına maruz kalanlar, ev içindeki “görünmez” şiddete mahkûm olanlar, “intihar” edenler, satırla kesilenler, karakola sığındıktan sonra evine yollanıp öldürülenler, tacizlerine dayanamayıp kocasını veya erkek arkadaşını öldürenler, kendisini terk etti diye erkek arkadaşı tarafından sevişme görüntüleri internet üzerinden paylaşılıp “intikam” alınanlar, hayatları altüst edilenler…
Taksim: mozaik ve mermer!
2008 de benzer ama daha ürkütücü sahnelerle arzı endam eyledi; yine Taksim Meydanı’nda. Türkiye’nin “mozaiğini” da “mermerini” de en iyi tarif eden muhit olduğu için Taksim mühim bir metafor. Erkeğin her biçimi var bu muhitte. Kadının her biçimi. Devletin her biçimi. Şiddetin, sevginin, coşkunun her biçimi. Türkiye’nin her biçimi.
Televizyon sunucusunun, tacizcilerin görüntülerini aktarırken “peki, neden taciz ediyorlar, neden hep Taksim’i tercih ediyorlar?” sorusu insanın kulağını tırmalıyor ister istemez. Sunucunun, sanki uzaydan inip turistleri taciz eden bir grupmuş gibi, Taksim’deki halis muhlis Türkiyeli erkeklere dair bu sorusu üzerinde durmak gerekiyor. Aralarında sadece isimlerinin baş harflerini yazabileceğimiz kadar küçük ama erleştiklerini kanıtlamak için azdıkça azan, tanımadıkları, ertesi gün yüzüne bakmak zorunda kalmayacakları, “namusunun hesabı sorulmayacak olan” yabancı, dolayısıyla “potansiyel namussuz” kadınların bedenine ellerine değdirerek, salyalı ağızlarını yanaklarına sürerek erkekliklerini kanıtlamaya çalışırken görüntülenmekten en ufak bir kaygı duymayan oğlanlar, ülkemizin adını kötüye çıkarmak üzere uzaydan gelmiyorlar.
Onlar gerçek Türkiye’nin gerçek aynaları. Türkiye’nin sahipleri. Vatanın yılmaz muhafızları. Düşmanlarımızın kâbusu. Savunmasız turist kızları bir yandan ellemeye çalışırken bir yandan da “Burası Türkiye, buradan çıkış yok!” sloganını tekrarlayan delikanlılar. Gerektiğinde vatan için gözünü kırpmadan canını feda eden isimsiz kahramanlar. Tacizden gözaltına alındığında “bölücülük mü yaptık lan” naraları atan gür sesli, duygu yüklü, ana kuzusu, mahallenin namus bekçisi, porno film satıcılarının abonesi yavrularımız…
Polisin sinikliği
2008’in ilk akşamında, Ciner Grubu’nun gözdesi ve bir ara “niyeyse” bazı kadın örgütleri tarafından protesto edilen, Fatih Altaylı, Kanal 1’deki haber programında salyalı, tacizci erkeklerin tek tek görüntülerini aktarıyor ve yetkili mercilerin bu konuda bir an önce harekete geçmesini istiyordu.
ATV’den ayrılıp Show TV’ye geçen Ali Kırca da aynı amaçla taciz görüntülerini aktarıyor ve “Türkiye’yi çirkinleştiren” bu görüntüleri, nereden geldiği “meçhul” bu güruhun yaptıklarını telin ediyordu. Sözümona izinleri kaldırılan polisin gözleri önünde yaşananlar, izole edilmiş mahkûm erkek güruhunun cinsel açlığının, saldırganlığının ve “sarışın öteki”ye yönelik kininin ifadesiydi bir nevi. Polisin sinikliği ise erkek güruhunun saldırganlığının meşruluğunun kanıtıydı adeta.
Yılda bir defa televizyonların görmezden gelemeyeceği kadar aleni gerçekleşen toplu taciz ritüeline karşı en ufak bir hazırlığa girişmediği zaten ortada olan acar polisimiz ve karizmatik müdür Celalettin Cerrah’a göre “terör” olmadığı müddetçe, asayiş berkemaldı. Yılda bir kez gönül eğlendiren vatan evlatlarının “etrafa” zarar vermeyeceği baştan belliydi! Tüm o şatafatlı güvenlik önlemleri, mavi ışıklar saçan polis helikopterleri, tacizcilerden daha uslu polis köpekleri ve yasaklamalar, sadece “terör” korkusundan yapılıyordu.
Elbette devlet baba için erkek terörü bir tehlike arzetmiyordu. Hem, tacize mani olmak için her erkeğin başına bir erkek polis dikmesi mümkün değil ki devletin! Ayrıca abartmaya da gerek yok; Taksim’deki taciz “kutlamasının” baş aktörünün bir İranlı zındık olduğu ortaya çıkmıştı, kısa süre içinde! Niyeyse polisin gözaltına aldığı tacizcilerden sadece o, kameraların karşısına çıkarılmıştı ki, bu da ayrı bir mevzu.
“Medeniler” taciz etmez mi?
Medyasıyla, polisiyle, erkeğiyle, kadınıyla, Beyoğlu’ndaki tacizden yüzü kızaran, ülkemizin imajının zedelendiğini düşünen tüm Türkiye’nin umurunda mıydı, turist kızların o salyalı oğlanların arasında yaşadıkları inanılmaz korku, nefret duygusu?
Artık biliyoruz ki, imaj her şeydir, taciz ise hiçbir şey! Nitekim Hürriyet gazetesi, tacize uğrayan turistlerin, kurtulduktan sonra gülüşerek taksiye bindikleri fotoğrafları yayınlayarak bu kanıyı güçlendiriyordu. Emniyet, tacizci kalabalık karşısındaki zafiyetine dair bir açıklama yapma, hesap verme gereği duymuyordu bile. Televizyon ekranlarından bu olayı yüzünü buruşturarak kınayan tertemiz erkekler ise tabii ki masumdu. Bu ülkede taciz sadece Arzanagah gibi İranlılar veya nereden geldikleri anlaşılamayan işsiz-güçsüz oğlanlar tarafından yapılıyordu. Beyoğlu’ndaki barlarda, eğlence mekânlarında veya daha “medeni” muhitlerde, daha “medeni” erkekler tacize tenezzül edecek değiller herhalde.
Ve bizim iddiamızın aksine, ülke imajının yılmaz bekçisi, ataerki, militarizm gibi kavramlara ambargo uygulayan medyaya göre Türkiye, Taksim değildir vesselam! Türkiye’nin yüzünü kızartan “çirkinlerin” nereden geldikleri, niçin taciz ettikleri sorusunun yanıtı bir muammaydı. Neyse ki, Taksim’deki taciz olayını yüzünü buruşturarak anlatıp lanetleyen Fatih Altaylı, 18 Mart 2002’de, bir radyo programında tacizcilerin gayesini de açık etmişti bir nevi:
“Aslında bu kadınları hiç ciddiye almamak lazım. Almanya’nın Köln kentinde bir toplantıda konuşan İHD İstanbul Şube Başkanı avukat Eren Keskin, Türkiye’de askerler kadınlara cinsel taciz uyguluyor, sadece işkence olsun diye evli kadınlara bile bekâret testi yaptırıyor diye iftiralarda bulunmuş. Ben bu Eren Keskin’i ilk gördüğüm yerde cinsel tacizde bulunmazsam namerdim. Ya olacak şey değil ya. Yani Türkiye’yle ilgili gerçekleri söylesen. Türkiye’de yeteri kadar sorun var zaten, abartmanın ne âlemi var. Palavranın ne âlemi var. Herhalde şunu demek istiyor Eren Keskin, bana niye cinsel tacizde bulunmuyorsunuz demek istiyor, manyak mıdır nedir!”
Beyoğlu’na salyalarını döküp kadınlara sürtünmeye çalışanlar, Türkiyeli olamazlar. Örf ve ananeleri, Türkiye’de tacizi engellemeye yeter. Olsa olsa bunu da “yabancılar”, büyük olasılıkla da “doğulular” yapar. O yüzden de Beyoğlu’ndaki tacizcilerden sevgilisini zor kurtaran turist çocuklardan birinin, olay mahallinden kaçarak uzaklaşırken kameraya söylediği söz hep alkışlanmalıdır: “teşekkürler Türkiye!”(İA/EÜ)