Burası Midyat’ın yanıbaşındaki Bacıne, ya da devletin boşaltarak “güven” sağladığı değiştirilmiş adıyla Güven köyü.
Ne bir tabelası, ne de bir ağacı var. Çorak topraklarda harap haldeki evleriyle bomboş bir köy. Bütün 4 bin yıllık geçmişiyle yok olmayı bekler gibi.
Tepede güneş ve tavus kuşlarıyla süslenmiş mezarlar, terk edilmişlik hissini daha da arttırıyor. Ama bir yandan da "biz buradayız" diyor, ölülerimizle. Uzaktan çocuklarının sesini duymasanız asla bir yaşam olduğuna inanmazsınız. Ki zaten yoktu. Taa ki Şengal’den IŞİD’ın zulmünden kaçan Ezidiler gelene kadar.
Köyün girişinde insan sesi gelen tek yer Bacıne Konuk Evi.Yıllarca yaşadıkları köyü boşaltmak zorunda kalan Ezidiler, iki yıl önce yaptırmış. Avrupa'dan ölülerini gömmeye geldiklerinde kalacak yerleri olsun istemişler. Yaşarken kovuldukları köylerine ancak ölüleri gelebiliyor.
Binlerce Türkiyeli Ezidi’nin canını kurtarmak için terk ettiği köy, şimdi Şengal'den kaçan Ezidilere yuva olmuş. Yaklaşık 200 kişi bu konukevinde kalıyor.
Kürt savaşının şiddetlendiği 90’larda, devlet diğer Kürtleri istemediği gibi ‘dinsiz’ Ezidilerin de barınmasına izin vermemiş. 270 hanelik köy, koruculuğu kabul etmediği için diğer köylerde olduğu gibi boşaltılmış.Tek kişi kalmamış. Almanya Belçika gibi Avrupa ülkelerine kaçmak zorunda kalmış. Geri dönerler mi bilinmez ama köy şimdilik Şengal’den kaçan Ezidilerin sığınağı.
Birçoğu sadece topraklarını, hayvanlarını değil, ailelerini de kaybetmiş. Koça köyünden gelen iki kardeş ailesini ve tüm akrabalarını kaybetmiş. Köyün korkudan Müslümanlığı kabul etmesi canlarını kurtarmaya yetmemiş. Kız kardeşleri hala IŞİD’in elinde. Yaşadıklarını dahi bilmiyorlar.
75 yaşındaki Şherin Gendi’nin ise kimsesi yok. Pasaportunu karnında saklıyor, çünkü son umudu. Şengal’daki oğundan haber alamıyor, İsviçre’deki oğluna ulaşacak bir telefon numarası bile yok. Oğlu gelip kendisini alır diye bekliyor, pasaportu karnında.
Halep Osman ve eşi Meyan Abdo, Nusaybinli aslında. Dini hiyarerşik sistemde ‘pir’ler. Yani en üst katmandalar. İkisi de ‘pir’ olmak zorunda çünkü kastlar arasında evlilik yasak. Kutsal kişiler olarak saygı görüyorlar. ‘Pir’likleri kuşaktan kuşağa geçecek mi bilinmez ama yaşadıkları acılar sanki kuşaktan kuşağa devrediliyor.
Halep Osman’ın ailesi 1915 soykırımında kaçmak zorunda kalmış. Ailesinden 75 kişiyi kaybetmişler Şengal dağlarına sığındıklarında. Yüz yıl önce yaşanan soykırımın aynısını yaşadıklarını söylüyorlar.
Açık mor ve beyaz elbiseleriyle fark ediliyorlar uzaktan. “Xeres ü Derpê” deniyor elbiselerine. Genç Ezidilerin pek tercih etmediği elbiseler. Asırlar önce önce yaşadıkları katliamda üzerlerine mavi giydirildiği için mavi yasak renk. Ama artık gençler bu yasağı deliyor. Kuşaktan kuşağa, kültürel değerler değişiyor. Şimdi yaşadıkları katliamın bir rengi yok mesela.
Ezidiler, işte tüm bu gelenek ve kurallarını sözlü olarak aktarıyor. Yazılı bir kültürleri yok. O yüzden de farklı yerlere dağılmaktan soykırımın, geri kalanları da kültürel olarak vurmasından korkuyorlar. Dağılmaları yok olmalarına neden olabilir. Ancak yaşam endişesi bütün bu değerlerin üsünde geliyor. Diğer bütün kaçmak zorunda kalan Ezidiler gibi yüzleri Avrupa’ya dönük. Şengal’den kaçmak kendilerini güvende hissetmelerini sağlamıyor. Türkiye’de kalamayacaklarını düşünüyorlar “Yüz yıl önce kovmuşlar şimdi niye kabul etsinler.”
Bacıne’den kaçarak gitti Ezidiler, Şengal’den kaçarak geldiler. Kimbilir belki de Ezidi köyleri gidenleri, dönenleri, kalanlarıyla yeniden insana kavuşur. Tıpkı binlerce yıl önce olduğu gibi...(NV)