Beyazlar giyinmiş, kucağında çocuğuyla gözyaşlarına engel olamayan adam, “Me dîsa çi kir ya rebbî, me çi kir! (Biz yine ne yaptık Yarabbi!)” diyerek ağlıyordu. Sessizce yaşamaktan başka hiçbir şey yapmamışlardı oysa. Bir gün ansızın geliverdiler... Karanlık yüzleri, kararmış gözleri, taşlaşmış yürekleriyle, karanlığı, kötülüğü, matemi, gizemi, uğursuzluğu çağrıştıran karalar giyinmiş yaratıklar; masumiyeti, özgürlüğü, saflığı ve temizliği simgeleyen beyazlar içindeki insanları yok ettiler.
Êzidîler günde üç kez güneşe döner, dua ederler.
Belki de insan soyunun şimdiye kadar söylediği en güzel dualar onlarındır.
Êzidî felsefesinde düşmanlık ve kin yoktur. 72 fermanın sonunda kalplerindeki ışığı yitirmeyen Êzidîlerin tanrısı Azda intikam peşinde koşan bir Tanrı değil.
Katliamdan sonra bir Êzidî şeyhi şöyle der "Güneşi öldüremezsiniz", “Sakladığın değil, paylaştığın senindir…"
Bu sözler IŞİD'in yaptığı katliamın ardından Şengal'den göç etmek zorunda bırakılan Êzidî halkına destek için duyarlılık çağrısı yapan sanatçılara ait.
Fotoğraf: Hatice Kamer |
Yaşlıların anlattığı ve 21. asırda bir daha yaşanabileceği aklımızın ucundan geçmeyen, geçmiş zamanlara ait katliam öykülerini masal dinler gibi dinlemiştik yıllarca. Ne empati yapabiliyorduk ne de başka bir şey. Gerçeküstüydü anlattıkları sanki.
Oysa çok değil, sadece iki yıl önce IŞİD’in Êzidîlerin yaşadığı Şengal’i işgal ettiğini, erkeklerin boğazlandığı, savaş ganimeti olarak görülen kadınların kaçırılıp kafesler içinde pazarlarda satıldığı, kurtulanların ise yaşadıkları vahşetin yükünü kaldıramayarak intihar ettiği haberleri dehşetle izledik. İnanılması zor, tüm dünyanın gözleri önünde, yanı başımızda bir katliam yaşanmıştı. İnsanlar can havliyle çıktıkları bu son kervanda susuzluktan ölen çocuklarını gömüyor, hamile kadınlar göç yollarında çocuklarını doğuruyor, yaşlı olanlar takatten düşerek can veriyordu. Her şey bir bilgisayar oyunu gibiydi sanki. Sadece izliyorduk.
Gerçi kıyamet kopmamıştı ama belli başlı çevreler duyarlılık göstermişlerdi. Türkiye'ye sığınan ve sayıları 30 bini aşan Êzidîler için bölge belediyeleri ve sivil toplum örgütlerinin kampanyaları devam ediyordu. Bir çoğu Êzidî halkının varlığından belki de ilk kez haberdar olan, hepimizin yakından tanıdığı sanatçılar bilmedikleri, tatmadıkları bir acıyı yaşayan Êzidî halkı için kamera karşısına geçmişti...
Yönetmen Zeynel Doğan’ın hazırladığı kamu spotu günlerce sadece belirli TV kanallarında gösterilmişti.
3 Ağustos 2014’ten bugüne değişen ne oldu peki?
Maalesef bu soykırımı bile unutturacak manzaralar yaşandı. Hangi acıyı, hangisinin yerine koyacağımızı şaşırmıştık. Birbiri ardına gelen olaylar yaşanırken acılar bir diğerini bastırıyordu. Bugün Êzidîlerin yaşadığı, Birleşmiş Milletler’in resmi olarak açıklamasa da kısmen kabul ettiği soykırım çoktan tarih sayfalarında sadece bir detay olarak yerini almaya başlamıştı bile.
Henüz ikinci yılını dolduran soykırımın unutulmaması için Diyarbakır’daki Fidanlık alanında yapılan anma törenine Êzidî kültüründen bihaber olanlar matemi temsil eden siyahlara bürünüp geldiklerinde; 43 derece sıcağın altında, göğüslerini yumruklayarak yaslarını devam ettiren, beyazlar içindeki Êzidîlerle karşılaştılar. Çünkü onlar temizliği ve masumiyeti temsil eden beyazı giymeyi tercih etmişti. Onların dininde insan öldürmek, doğaya zarar vermek, hırsızlık yapmak, başkasının hakkını yemek yasaktı. Kısacası katledilmelerine gerekçe olan inançları onlara insan gibi yaşamalarını emrediyordu. Kim bilir belki de binlerce yıldır yaşamın kaynağı olan güneşe dönerek dua ettikleri için güneşi yaşatmışlar ve dünya da bundan nemalanmıştı. Buna rağmen 73 kez katliama maruz kaldılar.
Fotoğraf: Mahmut Bozarslan |
Masumiyeti ve temizliği simgeleyen beyazlar içindeki bu insanlar, karanlığı, kötülüğü, matemi, gizemi çağrıştıran karalar giyinmiş, yüzleri ve yüreği kararmış yaratıklar tarafından yok edildi.
Yeryüzünün siyahlar içindeki lanetli insanları din kisvesi altında kendi lanetlerini bastırmak için onları lanetli ilan ederek, akla hayale gelmeyen, gün yüzü görmemiş muameleleri uyguladı. Ancak yine de onlar kötülükten beslenen siyaha karşı felsefik olarak iyiliği temsil eden beyazı giyinmekten vazgeçmeyerek, bitmeyen beyaz matemlerini sürdürdüler.
Bugün istedikleri tek şey mültecilik haklarının tanınması. Artık bu hayattaki olmayan statüleriyle gelecek kaygısı yaşamadan, insan gibi yaşamaktı tek arzuları.
Yarın yine sadece birkaç haber sitesi ve bir elin parmağını geçmeyecek gazetede haberleri verilecek kime çarpacağı belirsiz çarpıcı hayatları.
Sahi Şengal’i hatırlayanımız var mı? (BD/HK)
* Manşet fotoğrafı: Mahmut Bozarslan