PKK'nin hapisteki lideri Abdullah Öcalan, avukatlarıyla görüşmesinde* "Benim sunduğum çözüm, Türkiye'nin uzun vadeli geleceğini kazanma projesidir. Sayın Erdoğan'dan rica ediyorum. Bizim bu sorunun çözümünde engel olma durumumuz olmaz. Tam tersi elimizden gelen desteği vereceğimizi belirtiyoruz" dedi.
Öcalan'ın önceki gün (2 Eylül) İmralı Adası'ndaki görüşmede avukatlarına söylediklerini Fırat Haber Ajansı yayınladı. Öcalan'ın sözlerinden bazıları şöyle.
Hükümet zorlanıyor: Hükümetin açıklamalarından hâlâ ortada bir şeyin olmadığı anlaşılıyor. Hükümet zorlanıyor, hatta çok çok zorlanıyor.
Yol haritası devlettedir: Yol haritasının [cezaevi] müdürün[ün] eline geçmesi için henüz erken. Daha devletin elindedir, inceliyorlardır herhalde. Herkes benim ne söyleyeceğimi ne yapacağımı bekliyor. Sadece DTP değil diğerlerini de bir noktada aşacağı görülüyor. Benden ne bekliyorlar, bundan sonrasını benim üstlenmemi bekliyorlar herhalde. Benden bir şeyler isteniyorsa, bana sorumluluk yükleniyorsa önümün açılması gerekir.
Altı başlıkta çözüm önerisi: Yol haritasında altı başlık altında çözüm önerilerim var. Birincisi Giriş kısmıdır, ilkeler yer alır. Diğerleri Türkiye'de yapılacaklar, Kürdistan'da yapılacaklar ve sonuç kısmıdır. Geçen hafta Yol haritasına ilişkin 9 ilke belirtmiştim. 10. ilke de var. Bu Demokratik Anayasaya ilkesidir. Türkiye'nin en temel sorunları demokratik bir anayasayla çözülebilir. Hayati önemdedir. Aynı zamanda bu sorunun çözümü için, Türkiye'nin demokratikleştirilmesi, Kürdistan'da sorunun çözümü başlıklı bölümde üç çözüm modelinden bahsettim:
Birincisi Türkiye'de uygulanan toptan imhacı çözüm modeli. Ki bu kökten tümüyle imha, yoketmedir, asimilasyondur. Mevcut şimdiye kadar uygulanan, yürütülmeye çalışılan toptan imhacı, asimilasyonist model. Bu modelin sonuçları ortadadır, büyük kaybettirmiştir.
İkincisi küçük bir ulus-devlet modeli. İşte İsrail'in Amerika'nın taktiğidir. Güney'de olduğu gibi küçük bir devlet yaratarak herşeyi oraya hapsedersin. Bu model, küçük bir ulus-devletçik yaratıp, sorunu buraya hapsetme modelidir. Bunun içinde KDP var, ABD var, Türkiye var, AKP var. İşte İsrail gibi Güney'de küçük bir ulus-devletçik kurdurup emperyalist sisteme hizmete koşturulacak.
Üçüncü model, bizim önerdiğimiz demokratik çözüm modelidir. Sorunu anlayış bazında ele alırsın. Birlikteliği esas alırsın. Benim modelimde herkes kendini özgürce ifade eder. Kadınlar, gençler için de bu böyledir.
Üç maddelik eylem planı: Yine üç maddelik bir eylem planı var yol haritasında. Bunları burada ayrıntılarıyla anlatmayacağım.
Demokratik çözüm olmazsa: Ben PKK'yi ve gerillayı tanırım. Ancak PKK'nin de beklemediği gelişmeler olabilir. AKP bu sorunun çözümüne ilişkin ciddi adımlar atmazsa diğer hükümetler gibi üç beş ayda dağılır. Zaten CHP ve MHP'nin de istediği budur. Demokratik çözüm gelişmezse Türkiye 1990'larda, 2005'te ortaya çıkan savaştan çok daha yüksek seviyede bir savaşla yüz yüze kalabilir. Bu öyle pasif savunma, aktif savunmayla da olmaz. Eğer çözüm gelişmezse gerilla tarafında önü alınamaz patlamalar gelişebilir. Kürtlerin sorunu ulus sorunu değildir, varlık sorunudur. Verdikleri savaş da varolma ve varlığını sürdürme, özgürlük savaşıdır. Kürtlerin sorunu hayati bir sorundur. Ayrıca Türkiye'nin sorunu, Türkiye'nin bütünlüğü sorunu değildir.
Şu andaki süreçte bir şey geliştirilmezse, Demirel dönemindeki gibi bir yeşil ışık yakılması durumunda ortalık kan revan olur. Herkesin bu konuda uyanık olması gerekir. İşte demokratik çözüm gelişmezse, toplu katliamlar yaşanır. Urfa'daki, Silopi'deki katliamlar gibi. DTP'liler de öldürülebilirler, nasıl öldürüldüklerini bilemeyebilirler. DTP'nin öncelikli işi tehlikeleri görebilmesi ve kendi güvenliğini nasıl alacağına ilişkin olmalıdır. İşte Ceylanpınar'daki, Silopi'deki katliamlar, öldürülenler, niçin öldürüldüklerini bile bilmiyorlar. Buradaki aşiretler içerisinde Ergenekon tarzında örgütlenmeler var. Bunlar korucu aşiretleridir. Ben burada nasıl öldürüldüklerini çözüyorum ama onlar anlamıyorlar, kendi ölümlerini, nasıl öldürüldüklerini anlamalıdırlar.
DTP'lilerin sözleri: Bu DTP'liler de bazen ne konuştuklarını bilmiyorlar. Bir taraf diyor "aman bölündük, bölecekler bizi" öbür taraf da diyor ki "ayrılma, bölünme tartışılır". Hayır böyle değil, ikisi de değil.
İmralı'ya getirilecek diğer mahkumlar: Eğer basına yansıdığı gibi İmralı'ya getirilecek olanların içinde Türk Solu, Hizbullah, İBDA-C ve çete suçlarından hüküm giyenler olacaksa bu o zaman imha amaçlı bir yaklaşımdır. Değişik kesimlerden mahkumların getirilmesi demek benim durumumda bir tehdittir, senin yaşamını tehdit ediyoruz demektir. Geçen haftada söylemiştim; işte yere yatırma, ölümle tehdit olayı olmuştu. Benim burada güvenliğimi kim sağlayacak? Ben sıradan bir mahkum değilim ki kendimi bir mahkum olarak kabul etmiyorum. Benim buradaki durumum mahkumiyet değildir. Buradaki durumumu Gladio'nun beni etkisizleştirme çabası olarak tanımlıyorum. Bu durum hala sürmektedir, beni halen izliyorlar. Beni buraya getiren Gladio'dur.
Yunanistan'daki o görevliler de Gladio'nun bir parçasıdır. Bu iş Amerika ve İngiltere tarafından yönetilmiştir. Beni Yunan Gladiosu dost görünümü altında Ege Adaları ve Kıbrıs karşılığında Türk Gladio'suna teslim etti. Bütün bunlar benim üzerimdeki komplonun halen devam ettiğinin göstergeleridir. Gladio hala varlığını devam ettiriyor. Türkiye'deki Gladio'nun bir parçası Ergenekon'dur. Bizim içimizdeki kural tanımayanlar Şemdin Sakık, Çürükkaya onlar da bunun uzantılarıydı. Bu enterne edilen Ergenekoncular kural dinlemeyenlerdir ve Ergenekoncuların ancak yüzde biri kadarıdır. Geriye kalan yüzde doksan dokuzu dışarıda ve görevinin başındadırlar.
Çatı partisi: Çatı Partisi projesi, radikal demokratların, demokratik siyaset projesidir, yasal bir projedir. Yöntem konusunda savunmalarımdan yararlanabilirler. Ben Türkiye'deki liberallerin durumunu iyi tahlil ediyorum. 1975'lerden bu yana, ta ADYÖD'ten bu yana Türkiye'deki solun durumunu da biliyorum. Dev-Genç, Dev-Yol, Dev-Sol geleneğini biliyorum, '80'lerde, '90'larda, 2000'lerde tekrar tekrar denendi, başarısız oldular. Şimdi 2009'dayız. Solun durumu Tekkeler gibidir, sayıları azdır, temsiliyet güçleri zayıftır, kendi iç sorunlarıyla meşguller. Radikal demokratların bir arada toplanmaları gerekir ancak bu alanda muazzam bir boşluk var, demek ki dolduramıyorlar. Buna önderlik edebilecek kimse yok, burada bir önderlik sorunu da var. Ben olsam bu temelde bir parti kurardım, radikal demokratları bir araya toplardım. Türkiye'de bu alanda temel bir boşluk var. Ancak kendini bu işe adayanlar, bu işte sorumluluk almak isteyenler; demokrasiye, halka bağlı olanlar bu işi yürütebilir. Yerellerden güçlü örgütlenmeler yaratılmalıdır. İlle de kendini parti olarak örgütlemelerine de gerek yok. Bu çalışmalarda ciddi örgütlenilirse AKP, CHP ve MHP'yi de aşan başarılar elde edilebilir. Bu projede Türk-Kürt ayrımı yoktur, bu bir Türkiye projesidir. Bu proje uzun vadeli, Türkiye'nin geleceğini kazanma projesidir.
Kadın akademisi: Kadın sorunu beş bin yıllık tecavüz kültürünün sonucudur. Ben burada hala bu konuyu araştırdıkça, okudukça dehşete düşüyorum. Kadınlar hala bu sorununu anlamamış, çözememiş durumda. Kadınlar kendi sorununu anlamalı, çözmeli. Kendi cinsinizin farkında olacaksınız, kendinizi tanıyacaksınız. Özgür kadın diyorum, cinsel özgürlük olarak saptırıyorlar, her şeyi cinsellik bağlamında ele alıyorlar. Avrupa'da kadın vücudunu müthiş ön plana çıkarıyorlar, tahrik ediyorlar, kadını metalaştırıyorlar. Bakışlarınız farklı, saçınızdan tutun tırnağınıza kadar kendinizi nasıl şekillendireceğinizi bilmiyorsunuz. Bu yüzden Kadın Akademisi için açıklamalar yaptım. Kadınlar kendi öz savunmalarını geliştirmelidir. Ben burada ruhsal olarak kendimi savunuyorum. Kendi öz savunmam olmasaydı, böyle yapmasaydım on yıldır psikolojik olarak bu kadar güçlü olamazdım. Yoksa burada taş bile olsa dayanamaz . Benim kadını ele alış biçimim felsefiktir. Doğadaki güzelliklerin bir parçası, bir estetik olarak ele alıyorum. Kadın anlamdır. Hegel, felsefesini ilk olarak kadın-erkek ilişkisi üzerinden temellendirmeye çalıştı. Ancak bunu başaramayınca köle-efendi ilişkisi üzerinden felsefesini inşa ediyor. Ben ise felsefemi güçlü kurnaz erkek ve kadın üzerinden inşa ediyorum. Kurnaz ve güçlü erkek karşısında en güzel en saf kadın birkaç ay içinde bu özelliklerini kaybediyor.
Biliyorsunuz Yunanca'da "nomos" diye bir kavram var, akıl ve kural anlamında. Türkçe'de namus olarak kullanılıyor. Benim namus anlayışımda namuslu kadın, kendini özgür kılan ve kurallarını kendi belirleyen, kendi kurallarını dayatan ve yaşatan kadındır. Anlatmaya çalıştığım, doğru ve anlamaya dayalı bir çaba olursa her iki tarafa da bir ömür boyu yetecek değişik güzellikleri barındıran ve sürekli yenilenen tazelenen bir ilişki olacak. Tabi burada erkek de önemlidir. Erkekler de bu güzelliği yaşamak istiyorlarsa kadınla bu temellerde buluşabilmelidir, yoksa tersine her gün zorla cinsellik, baskı ve köleleştirmeye dayalı bir tecavüz kültürü ortaya çıkacak. İşte görüyorsunuz gencecik kızların kafasını aşk adına, sevgi adına kesiyorlar. Bu belirttiklerim üzerinde beni takip eden ve iddialı olan kadınlar yoğunlaşabilirler. Tabi sonuçta bunlar benim düşüncelerim, ben böyle bakıyorum meseleye. Bu temelde bütün kadınları selamlıyorum.
Diyarbakır'a İslami Kültür Derneği: Dersimliler kendi tarihlerini bile bilmiyorlar. Seyit Rıza'yı bile doğru düzgün anlayamıyorlar. Ne konuştuklarını bilmeleri gerekiyor. Aleviliğin ne olduğunu bilmeleri gerekiyor. Tamam bir direniş kültürleri var, buna saygımız var ancak belirttiğim hususları anlamaları gerekiyor. Orada Aleviliğin kültür merkezi oluşturulabilir. Yine Urfa'da dinler araştırması yapılabilir. Bu konuda çalışmalar yürütülebilir. Hatta bir önerim var; bize yakın olanlar Diyarbakır'da İslami Kültür Derneği kurabilirler. Burada İslamiyet'e ilişkin çalışmalar yapılır. Dini yanlış anlıyorlar, dini namaz kılmak, oruç tutmaktan ibaret sayıyorlar. Dinin bir ideolojisi vardır, bunu anlamak, tartışmak gerekir. Ortadoğu Kültürünü Demokratikleştirmek adı altında hazırladığım savunmamda bu konulara ayrıntılı şekilde değindim.
Dicle-Fırat projesi: [Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun Irak ve Suriye temaslarını kast ederek] Bundan önceki yapmış olduğum önerilerin içinde Dicle-Fırat havzasında tarım, su ve enerji konfederasyonu demiştim, bu önerimi alıp şu anda hayata geçirmeye çalışıyorlar.
Söylediklerim cımbızlanıyor: Galiba basında söylediklerim cımbızlanarak aleyhte propagandaya dönüştürülüyor. Geçsinler bunları, biraz dürüst olsunlar. Böyle ucuz yaklaşımlara girmesinler. (TK)
* Görüşmelerde, Öcalan'ın avukatlarına herhangi bir metin, materyal iletmesine, ses kaydına izin verilmiyor. Avukatlar not tutabiliyor, ancak yanlarında götüremiyorlar. Bu notlar ortalama üç ay sonra cezaevi yönetiminin uygun bulması halinde avukatların eline geçebiliyor. Avukatlar Öcalan'ın sözlerini akıllarında tutuyor ve daha sonra yazıyorlar.