PKK'nin hapisteki lideri Abdullah Öcalan, avukatlarıyla görüşmesinde "Devlet olacak, diğer tarafta da demokratik Kürt ulusu olacak. Bu şu demektir: Sivil toplumun demokratikleşmesidir. Yani demokratik sivil toplum oluşacak. Sonra devlet isterse yine her yerde bayrağı olacak, isterse her yere hizmet götürecek, isterse her yerde Türkçe öğretecek" dedi.
Öcalan'ın avukatlarıyla 14 Ağustos'ta İmralı Adası'ndaki cezaevinde yaptığı görüşmenin notlarını Fırat Haber Ajansı (ANF) yayınladı. Avukatları görüşmenin ardından, Öcalan'ın açıklaması beklenen "yol haritası"nın yetişmediğini, bu hafta 19 Ağustos'taki görüşmeye yetişebileceğini söylemişti.
ANF'nin haberine göre, Öcalan'ın sözlerinden bazıları şöyle.
Herkes kendi kararını verecek: Kürtlerin kendilerini kararlaştırmaları gerekiyor. Sorumluluğu sadece benim üzerime atarak bu işler yürümez. Bir şeyler gelişiyorsa sürece onlar da dahil olacaklar. Bir yerlerde hazırlansın, ben de emre uyayım demekle olmaz. Genci, kadını herkes kendini kararlaştıracak. Herkes kendisi kararlaşacak. Bir yerden ısmarlama çözümler beklemek çözüme, başarıya götürmez. Bu tip çözüm mantığı eskiden teokratik düzenlerde hakimdi. Daha sonra pozitivizmde ulus-devlette halen de hakimdir. Onlar orada kararlaşacak, ben burada kararlaşacağım, diğerleri şurada kararlaşacak, böylece bu işi beraber götüreceğiz, yürüteceğiz.
Yeni bir süreç başladı: Yeni bir süreç başladı. Bu yeni, farklı bir dönemdir. Mustafa Kemal'in Cumhuriyeti kurması kadar önemlidir bu süreç. Demokratik bir toplum inşa edilecek bu dönemde. Türkiye toplumu demokrasiyi, demokrasi kültürünü öğrenecek. Bunun Cumhuriyetin kurulması kadar derin sonuçları olacaktır. Ben Cumhuriyetin kazanımlarını göz ardı etmiyorum ama Cumhuriyet şimdi demokratikleşecek, Cumhuriyetin tüm olumlu yanları, kazanımları yeni döneme taşırılacak. Geç oldu ama iyi olacak. 1920'lerde yapılması gereken şimdi yapılacak. 1920'lerde başlanan işi şimdi tamamlayacağız. O zaman Cumhuriyet kuruldu şimdi demokratikleştirilecek.
Anlamayan biter: Herkes bu yeni süreci, dönemi iyi anlamalıdır. DTP de derinlemesine anlamalıdır. DTP bu yeni dönemi anlamazsa, derinlemesine anlamazsa aşılır. MHP ve CHP de böyle devam ederse biter. MHP ve CHP bu sürecin önünde engel olmamalıdır, engel olmaya devam ederlerse altı aya kalmaz biterler. Yeni dönemin ruhu onları bitirir. AKP de fazla bekleyemez. Yeni yılı bile bekleyemezler. Eylülden sonra belli olur, birkaç aya kadar hatta bir iki ay sonra AKP'nin gerçek niyeti, gidebileceği yer belli olur. Samimi olup olmadıkları netleşir. H. Barkey'in söylediği bazı yönleriyle doğrudur. Eğer AKP tatmin edici, derin açılımlar yapmazsa dağılıp gider, diyor.
Eski yaşam terk edilmeli: Ben mevcut yaşamı, sokaktaki, dışarıdaki yaşamı hep korkunç buldum. Bu mevcut yaşamdan hep kaçtım, altmış yaşındayım halen de kaçıyorum. Benim de bir zamanlar pilot olmak, uzaya uçmak gibi hayallerim vardı. Fakat ben bu hayallerimin hepsini terkettim, özgürlük peşinde koştum. Dışarıdakiler de eski döneme, eski yaşama ait ne varsa terk etmeleri gerekir. Cesaretlerini, güçlerini, bilgilerini, varsa yeni özgürlük ütopyalarını, yeni yaşam biçimlerini kuracaklar. Duygusal zekalarını, analitik zekalarını geliştirecekler. Duygusal zeka ile analitik zeka birlikte kullanılmalı, birbirini destekler ve zenginleştirir biçimde kullanmalıdırlar.
Ortadoğu'da yeni politika: 2007'de Amerika Gladio'dan desteğini çekti, artık kanun dışı infaz dönemini, yasa dışı cinayetleri desteklemediğini ilan etti. Bundan sonra muhtemelen pek öyle yasa dışı infaz olmaz, ne yapılacaksa kanunlar çerçevesinde yapılacak. Amerika ve diğer siyasi güçler yeni bir tarzla Ortadoğu'da politika yürütecek. Bu süreçte PKK'nin de olmasını istemiyor ancak bunu zorla, silahla bitiremeyeceğini anlamış durumda. PKK'yi de silahsızlandırmak istiyor ama bizimle de uzlaşmak zorunda. Bir uzlaşma doğacak. Bu, İngiltere ve Amerika'nın iki yüz yıllık politikalarının bizi de dikkate alacak uzlaşması olacak. İşte Kuzey Irak'ta zaten Barzani-Talabani'yle işbirliği içindeler. Bizimle de bu şekilde uzlaşmak isteyebilirler. Somut bir şeyin olması o kadar kolay değil. Kolay kolay somutlaştırmak istemeyeceklerdir. O kadar kolay değil, çocuk işi değil. Bunlar hassas konular, ciddi konular, somutlaştıramıyorlar. Çünkü Türkiye üzerine düşünceleri yok. Türkiye üzerine düşüncesi olan kimse yok.
Bana federal devlet verseler kabul etmem: Anlayış düzeyinde değişimler olacak. Ben de eskiden devlet kurarsak her şey hallolunur diye düşünüyordum. Sonra devletin çözüm değil, sorunun kaynağı olduğu düşüncesine vardım. Hegel'in ulus-devlet için söylediği 'tanrının yeryüzüne inmiş hali' sözü önemlidir. Doğrudur. Devletin varlığı sorunu çözmüyor, daha da derinleştiriyor sorunları. Bu nedenle ben çözümü devlette görmüyorum. Bana Güney'deki gibi bir federal devleti verseler de ben kabul etmem.
Şimdi bugün bana, Amerika'nın Barzani'ye verdiği gibi bir federasyon deseler ben bunu kabul etmem. Benim çözümüm bunu aşıyor. Klasik şablonlarla, kalıplarla değil yeni bir yaklaşımla. Avrupa modeli benimkine biraz yakındır ama Avrupa'dan da daha gelişkindir, Avrupa modeli tam demokratik değil. Bu tür süreçler zorlu süreçlerdir. Her iki taraftan da savrulmalar olur, olabilir. Bizim yöntemimiz zor. Sabır, emek ve çaba gerektirir ama doğru olan da budur.
Devlet olmasın demiyorum: Ama ben Kürt sorunun çözümünde 'devlet olmasın' da demiyorum. Devlet olacak ama özgürlüklere saygılı bir devlet olacak. Şunlar olsun, bunlar olsun, şu olmazsa bu olmaz gibi şeyler önemli şeyler değil. Kürtlerin topyekün yaşam tarzını folklorunu hatta sporunu içerecek. Ya da devlet bize şunu versin şu kadar versin gibi şeyler önemli şeyler değil. İçişleri Bakanı da Türkiye modelinden bahsetti. Tabi bunu nasıl yapmayı düşünüyor, içini nasıl dolduracak bilemiyorum. Türkiye modeli önemlidir ancak öyle kolay değil ama samimi olunursa başarılabilir. Benim çözüm modelim şudur: Devlet olacak, diğer tarafta da demokratik Kürt ulusu olacak. Kürtler devletin varlığını tanıyacak, kabul edecek. Devlet de Kürtlerin demokratik ulus olma hakkını kabul edecek. Böylece orta bir yerde buluşacak, uzlaşacaklar. Benim çözüm anlayışım kısaca budur. Geri kalan her konu daha sonra gelir. Bu şu demektir: Sivil toplumun demokratikleşmesidir. Yani demokratik sivil toplum oluşacak. Sonra devlet isterse yine her yerde bayrağı olacak, isterse her yere hizmet götürecek, isterse her yerde Türkçe öğretecek.
Kürtlerin önü açılacak: Ama Kürtlerin önü açılacak, Kürtlerin her alanda örgütlenmesinin önü açılacak, Kürtler demokratik bir ulus olarak varlık kazanacak. Kendi sporunu, eğitimini, dini örgütlenmelerini, meclisini, belediyelerini yapabilirse kendisi yapacak, kuracak. Hatta kendi özsavunması bile olacak. Kendi ihtilaflarını çözecek bir savunma gücü olacak. Yani Kürtler kendi kendini demokratik bir şekilde örgütleyecek, savunacak. Kendini örgütleyemeyen bir toplum ölü bir toplumdur. Kendini örgütleyemeyen bir toplum sağır toplumdur. Kendini örgütleyemeyen bir toplum dilsiz bir toplumdur. Ama Kürtlerle Devletin bu uzlaşmasından sonra bu anlayışın içi nasıl doldurulacak, bunu konuşmak lazım. Bu süreçte önümün açılması için bunu hep beraber yürütebilmemiz için koşullarımın düzeltilmesi lazım. Bu topyekün bir süreçtir. Anı anına bazı şeylerin yürütülmesi gerekir.
Herkes, her şey değişecek: Herkes, her şey tepeden tırnağa değişmek durumunda. Eskiden, neden Ekim Devrimi gibi yapmadım, kökten bir şekilde yeni bir devleti örgütlemedim diye düşünürdüm, Fransız Devrimi gibi Rus Devrimi gibi toptan zaferler. Bunların dönemi kapandı. Büyük kayıpları, büyük riskleri olurdu. Şimdi bunları aştım, artik klasik anlamda bir devlet çözümünün daha ziyade bir çözümsüzlük olduğunu ortaya koyuyorum. Hatta bu anlamda devlet bir çözüm değildir, engeldir. Toplumun yeniden yapılandırılmasından yeniden demokratik bir yapılandırma, en küçük hücresine kadar değişimden, demokratik toplumdan bahsediyorum. İyi olan, güzel olan ne varsa ortaya konacak, bunlar yan yana olacak ve hangisi daha çekiciyse, daha fazla talep görürse o kazanacak. Bunlar kapitalist anlamda bir rekabet şeklinde değil de, demokratik bir yarış içinde yan yana olacaklar.
Şimdi anadilde eğitimden, kültürden falan bahsediyorlar. Benim çözümümde Türkler de Kürtler de kendi dillerini, kültürlerini, tarzlarını ortaya koyacaklar, ikisi de yan yana olacak. Hangisi daha çok istenirse o alınacak, o ilgi görecek. Ben eskisi gibi değişimi, devlete dayalı, güce dayalı, torpile dayalı olarak ele almıyorum. Toplum kendi demokratik işleyişini, öz yönetimini, eğitimini, hatta öz savunmasını yapılandıracak, Devlet buna engel olmayacak, destek olsa da olmasa da böyle yapılanacak. Devletin de jandarması olacaksa demokratik olacak, bu hakka saygılı olacak. Devletin kurumları kendi örgütlenmemiz önünde engel olmayacak. Demokratik ulus olma özgürlüğümüz önündeki engeller kalkacak.
Mustafa Kemal'in de imzası vardı: Şimdi basında Amasya Protokolleri tartışılıyor. Amasya Protokolleri 20-23 Ekim 1919 tarihlidir. Amasya Tamimi olarak bilinenden farklı bir protokoldür. Amasya Protokollerinden üçü açık ikisi halen gizlidir. 22 Ekim 1919 2 no'lu protokolde altında Mustafa Kemal'in de imzası olan Kürtlerin ırki ve içtimai haklarını da içeriyor. Açık olanlar 1960'da ortaya çıkarılmış. Daha ötesi var. 10 Şubat 1922'de yapılan oturum var. C.evinden bir arkadaş bana yazmıştı. Meclis'in bir toplantısında 64'e red'e karşı 273 kabul oyu var, Kürtlerin özerkliğiyle ilgili.
Fethullah Gülen'i olumsuz değerlendirmiyorum: Ben Fethullah Hoca'yı takip ediyorum, okuyorum. Olumsuz değerlendirmiyorum. Kürdistan'da okulları cemaatleri var, örgütlüler. Demokratik temelde, karşılıklı yaklaşımlar olabilir.
Tigran'ın mezarı Diyarbakır'a getirilebilir: Aram Tigran, Yunanistan’da yaşamını yitirmiş. Başta ailesi olmak üzere tüm halkımıza ve Ermeni halkına baş sağlığı diliyorum. Aram Tigran Ortadoğu’nun bülbülüydü. Kürtçe, Ermenice, Süryanice, Arapça, Yunanca, çok sayida dillerden söylüyordu. Aram ayni zamanda şahsi bir ozanımdı. İlk Ankara’dayken radyodan sesini duydum. Aram Tigran’ı Ankara’da ilk dinlediğimde ‘Bu ses ölmemeli, hep özgür kalmalı” demiştim. Sonra kendisiyle de tanıştım. Benim Aram’la ilgili çok derin degerlendirmelerim oldu. Böyle bir güzellik bir sesten yansıyabilir, bir kadından da yansıyabilir, başka bir şeyden de. Güzellik sanata ait şeylerdir. Aram’ın sesi davudi bir sesti, dingin bir sesti. O ses, beni Kürdistan’a götürdü. Bu sesler ölmez. Aram için öldü diyemem. Aram için şehit diyorum, ölümsüzleşti. Çünkü mücadeleyi çok yoğun olarak yaşıyordu. Heyecanlıydı. Bu nedenle ona büyük şehit diyorum. Benim için Aram ölmemiştir, bu ses ölmez. Onurlu ve mücadeleci bir yaşamı vardı. Anısı yaşatılmalıdır. Aram’ın eşyaları, anısı, bir evde müze şeklinde bir yer açılarak korunmalıdır. Anisi böyle ve değişik etkinliklerle yaşatılmalıdır. Cenazeye izin vermiyorlarmış. Koşullar oluştuğunda cenazesi Diyarbakır’a getirilebilir.
Halk yüzde doksan destek verecek: Ben halkın siyasiler gibi düşünmediğini, bu sürece yüzde doksan destek vereceğini biliyorum. Yaşlıların yaşamına ve emeğine bağlıyım, saygılıyım. Bugüne emek taşıdıklarını biliyorum. Bugünkü kapitalist modernite karşıtlığım biraz da onlardan kaynaklanıyor. Bu konuda babamı da biliyorum. O zaman onları çok fazla anlayamamıştım. Hepsine selamlarımı iletiyorum.
Kadınlar: Ben kadın konusuna daha önce de çok değindim. Benim için kadın konusu yaşamsaldır. Karı-Koca-Çocuk şeklinde değerlendirmiyorum kadın konusunu. Ta beş bin yıllık bir tarihten gelen bir sorundur, kadın sorunu. Kadın beş bin yıldır boğulmuş, nefessiz bırakılmış. Diyarbakır’daki kadın parkı var. Bu park, Kadın Özgürlük Akademisi’ne dönüştürülebilir. Kadından korkmayalım. Kadın özgürleşsin, gelişsin. Kadın, yaşamı üretir, güzelleştirir. (TK)