Hapisteki PKK lideri Abdullah Öcalan, bu haftaki görüşmesinde avukatlarına, Kürt sorununun çözümü için 160 sayfalık yol haritası, ayrıca 600 sayfalık "Ortadoğu Kültürünü Demokratikleştirmek" metnini yazdığını, İmralı Cezaevi yönetimine teslim ettiğini söyledi.
Fırat Haber Ajansı'nın (ANF) yayınladığı avukatların görüşme notlarına* göre, Öcalan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan için "Bir iki tehditle geri adım atmamalıdır" diyor. MHP'nin ABD'nin desteğini kaybettiği için hükümetin "demokrasi açılımı" adını verdiği girişimlerine karşı çıktığını söylüyor. Kürt sorununun çözümünün Türkiye'nin demokratikleşmesinde olduğunu dile getiren Öcalan, Türkiye'deki bütün kültürlerin kültürlerini serbestçe ifade etmesine, örgütlemesine olanak sağlanması, demokratik anayasa gerektiğini savunuyor. Tartışma yaratan "öz savunma güçleri" kavramınıysa, ordu için de ordu değil, bir tür zabıta kuvveti diyerek açıklıyor, bunu şart olarak ileri sürmediğini, bir ilke olduğunu dile getiriyor.
Görüşme notlarından bazı bölümler şöyle.
Kürtlerin dili ne olacak: Diyorlar ki kültürel farklılıklara saygılıyız ama devletin resmi dili Türkçe'dir. Tamam devletin resmi dili Türkçe'dir ama yirmi milyon insanın dili ne olacak? Bu yirmi milyon insan hayvan değil ya. Dil diyorsunuz eğer dili örgütlemezseniz, dili kullanmazsanız, dili eğitmezseniz, gazete, radyo, televizyonlarda her gün işlemezseniz, eğitimde kullanmazsanız dili nasıl geliştireceksiniz? Nasıl yaşayacak bu dil? Kültür ancak dil ile geliştirilir. Dilin örgütlenmesi lazım. Bu bireysel ve kolektif haklar meselesi de boş bir ayrımdır. Kabul edilemez bir ayrımdır. Bu şu demektir, biz bireyi tanıyoruz ama toplumu tanımıyoruz gibi absürt bir şeydir. Toplumsuz birey olmaz. Birey ancak toplumla var olabilir. Kürtler şunu istiyor. Kürtlerin kültürlerinin tamamen serbest olması gerekiyor. Kültürlerini örgütleyecek bir serbestiyet gerekiyor. Bu diğer kültürler için de durum böyledir.
Demokratik anayasa olmadan Kürt sorunu çözülmez: Kürt sorunun çözümü için Kürtlerin kendilerini demokratik-evrensel ifade tarzı ile ifade edebilmeleri ve demokratik anayasa gerekiyor. Bu sorunun çözümü için demokratik bir zihniyet, demokratik tartışma, demokratik işleyiş, demokratik siyaset, demokratik örgütlülük, demokratik anayasa gerekiyor. Demokratik anayasa olmadan bu sorun çözülmez.
Ortak vatan Türkiye ve Kürdistan: Ortak vatan, Türkiye ve Kürdistan'dır. Kürtler hem Türkiye'yi hem de Kürdistan'ı ortak vatan olarak kabul edecekler. Türkler de hem Türkiye'yi hem de Kürdistan'ı ortak vatan olarak bilecekler. Kürdistan kelimesi de bana ait bir kelime değil. Bu kelimeyi ilk olarak da ben kullanmıyorum. Selçuklu Sultanı Sencer tarafından ilk kez kullanılmış. Tarihsel bir kavramdır. Osmanlı sultanlarının da mektuplarında kullandığı bir kavramdır. Şu anda zaten cumhuriyet var. Sıra geldi cumhuriyetin demokrasiyle donatılmasına.
Türkiye demokratikleştirilerek çözülmeli: Türkiye'nin her alanda demokratikleşme sorunu var. Bu sorunların mutlaka çözümü gerekiyor. Kürt sorunu da demokratik şekilde Türkiye demokratikleştirilerek çözülmelidir. Bugünkü sorunları çözebilmek için mutlaka tarihsel nedenlerini, perspektifini, geçmişini bilmek gerekiyor. Tarih şimdiyi koşullar, şimdi de tarihe bağlıdır. Bugünkü sorunların da bir tarihi geçmişi var. Sorunun tarihi geçmişini bilmeden bugünkü sorunu çözemezsiniz. Çözüm, Kürtlerin kendi kültürlerini serbestçe ifade edilmesine olanak sağlanmasıdır. Bu kültürel farklılar tanınacak, sağlanacak.
Yol haritası ayrıştırıcı değil, birleştirici: Yol haritası sadece Kürtler için değil, Türkiye ve Ortadoğu'nun demokratikleşmesi için de çok önemlidir. Yol haritası demokratiktir, birleştiricidir, bütünleyicidir. MHP'nin söylediği ayrıştırıcı söylemi kesinlikle doğru değil. Tam aksine yol haritası bütünleştiricidir, Türkiye halklarına, Türkiye'ye, Türkiye demokrasisine hizmettir. Hatta İçişleri Bakanı Türkiye modeli diyor, işte yol haritası, çözüm için Türkiye modeli budur. Ben yol haritasını 160 sayfa olarak hazırladım. 600 sayfa da savunmanın "Ortadoğu Kültürünü Demokratikleştirmek" kısmını yazdım. Toplam 760 sayfa. Hepsini cezaevi idaresine teslim ettim. Benim buradaki tutumum, onurlu bir yaşam sürdürmeye çalışmaktır, halkların yararına olan gerçekleri dile getirmektir, kimse beni gerçekleri dile getirmekten vazgeçirtemez. Ben netim. Bu net durumumu da sürdüreceğim.
"Öz savunma" ordu içinde ordu değil: Öz savunmaya ilişkin görüşlerim basında olumsuz olarak değerlendirilmiş. Bunu ön plana çıkarmaları bilinçlidir. Benim söylemek istediğim ordu içinde ayrı bir ordu değildir. Türkiye'de iki yüz bin özel güvenlikçi vardır. Benim söylediğim ordu içinde ordu değildir, ayrı bir ordu da değildir. Benim söylediğim şehirde, mahalle sakinlerinin seçtiği zabıta tarzında olabilir. Köylerde de köy halkının seçtiği, milis tarzında, milis diyebileceğimiz güvenilir kişilerden oluşan bir güvenlik birimi, bir güvenlik sistemi de diyebiliriz. Bunları halk kendisi seçmelidir. 86 bin köy korucusu var, bunlarla güvenlik sağlanamaz. Köy koruculuğu sistemi kötü bir sistem. Eski sistemle olmuyor, yeni güvenlik sistemi bu konuma gelecek, ben bunu önceden öngörerek söyledim. Bunları bölge halkı kendisi seçecek, kendi güvenliğini kendisi sağlayacak. Bu şimdi değil ta ilerisi için söylediğim bir konudur. Bunu şart olarak da ileri sürmüyorum, ama bu bir ilkedir. Bunun için kimse bana kızmasın, yanlış da anlamasın, eninde sonunda da bu noktaya gelinecek. Güvenlik korucularla sağlanamaz.
Beni buraya getiren güçler ne kadar tutar, belli değil: Türkiye tek devlet, ulus-devlet peşine takılmış gidiyor. İşleri boğuntuya getiriyorlar. Politika yapılacaksa doğru temelde yapılmalıdır. PKK de gerçekler temelinde politika yapmalıdır, gerçekleri dile getirmelidir. DTP de gerçekleri dile getirmelidir, gerçekler temelinde doğru politika yapmalıdır. Basında okudum NATO Genel Sekreteri Rasmusen'in Türkiye Yunan ilişkilerine ilişkin açıklamalarını okudum. Beni buraya getiren komplo NATO Gladio'sunun işidir. Yunanistan istihbaratının Gladio'sunun işidir. İkisi birlikte yaptılar. Bu işin içerisinde Yunan Gladio'su da var, Amerika'nın CIA'sı var, İngiltere'nin MI6 sı vardı. Bunların akıl hocalığını da İngiltere yapıyor. İtalyan Gladio'su da halen devam ediyor. Amerika beni Türkiye'ye teslim ederken Türkiye'den İran'la ilgili taleplerini karşılayacağını hesaplamıştı. Ama Türkiye buna uymadı. Yunanistan ise benim teslimim karşılığında Türkiye'nin kendisine Ege adaları ve Kıbrıs'ta taviz vereceğini düşünüyordu. Türkiye hiç bir şey vermedi, vermez de. Beni burada tutmalarının nedeni işte bu hesaplardır. Bu hesapları tutmadı. O nedenle burada tutulmam meçhul hale geldi, Benim ne olacağım meçhul hale geldi. Beni buraya getiren güçler beni burada ne kadar tutarlar belli değil.
Kendimi kullandırtmayacağım: Mustafa Kemal, İngiliz oyunlarını kısmen de olsa çözmüştü. İngilizler kendi politikaları için Türkiye'de Kürtleri devletin önüne attılar. Bunlar hep böyle yaptılar. Şeyh Said'i kullandılar. Şeyh Said'i kullanarak Musul ve Kerkük'ü aldılar, bu şekilde Mustafa Kemal'e de Kürtlere yönelme yolunu açtılar. İngiltere bu şekilde Şeyh Sait üzerinden politika geliştirdi. Benim üzerimden de politika geliştirmeye çalıştılar ama ben kendimi kullandırtmadım, kendimi kullandırmayacağım, benim üzerimden politika geliştirmelerine izin vermedim. Türkiye'de bu oyunlar 1923 ile 1944 yılları arasında İngiltere tarafından oynanıyordu. 1944 yılından sonra Amerika devreye girdi, bu oyunları sürdürdü. 1920 ile 23 yılları arasında Mustafa Kemal bu oyunlara direnmeye çalıştı, ama başarılı olamadı, güç getiremedi, onların denetimine girdi. Hatta suikasta maruz kaldı. Mustafa Kemal bu oyunları anlamıştı, çözmüştü, suikastı kimin yaptığını, generallerin yaptığını anlamıştı, Suikastı Kazım Karabekir'den biliyordu ve onu idam etmeyi düşünüyordu. Mahkeme günü generaller sivil kıyafetlerini giyerek hepsi bir tarafta yer aldılar, tavırlarını bu şekilde ortaya koydular. Mustafa Kemal bunu görünce onların gücünü anlayıp olayı geçiştirerek üstünü kapattı. Hatta Kazım Karabekir, Mustafa Kemal'e ben daha çok şey yaptım. İktidar benim hakkımdır diyordu. Ben Erzurum Kongresi'nde isteseydim seni tutuklardım. O yüzden iktidar benim hakkım diyordu. Mustafa Kemal buna karşı Kazım Karabekir'e "bir omuz üzerinde iki baş olmaz" diyerek kendi tavrını da gösterdi. İttihat Terakki ile etrafını sararak, Mustafa Kemal'i kendi denetimlerine aldılar.
Kimseyi tehdit etmiyorum, görüş bildiriyorum: Sayın Erdoğan'a da, basında çıkan haberlere göre suikast yapılacaktı. Ergenekon da Başbakan'a suikast düzenleyecekti, hatta dört darbe girişimi var. Daha ne olsun. Ama Sayın Erdoğan bu durumun farkında değil. Ben burada bu hususları dile getiriyorum. Bu söylediklerimi tehdit olarak anlaşılıyor. Ben buradan kimseyi tehdit etmiyorum. Benim burada böyle bir konumum da, niyetim de yok. Ben buradan sadece görüş bildiriyorum. Sayın Erdoğan, Menderes'in neden idam edildiğini biliyor mu? Menderes Rusya'ya yanaşıyordu. 6-7 Eylül olayları bahane edilerek Amerika'nın bilgisi dahilinde idam edildi. Türkiye'de Menderes'in niçin idam edildiğini doğru dürüst bilen yok. Altmış yıldır Türkiye'de, dünyada Gladio hakim. Türkiye'deki bu Gladio'yu çözen, ortaya koyan bir tek kitap yok, bir tek kimse yok. Oysa iktidarsanız bunları bilmek zorundasınız.
Başbakan geri adım atmamalı: Başbakan bir iki tehditle geri adım atmamalıdır. Mustafa Kemal'i bu yüzden önemsiyorum. Mustafa Kemal kısa bir süre için de olsa bunlara tavır göstermişti ama Başbakan Erdoğan da bu ne kadar olur bilemem. Bahçeli bu açılıma sert bir şekilde karşı çıkıyor. Bu sürecin kendi yönünden en iyi farkında olanlardan birisi Bahçeli'dir. Genelkurmay da açıklama yapıyor. Bunları söylemek zorunda hissediyor kendini.
MHP ABD'nin desteğini yitirdi: Ama Bahçeli daha organizelidir. Bahçeli'nin bu kadar sinirlenmesi, çözüme karşı çıkması gayet doğaldır. Çünkü Amerika'nın desteğini yitirmiş durumdadır. Neleri kaybettiklerinin/kaybedeceklerinin farkındadırlar. Bugüne kadar Amerika tarafından eğitilmişler, Amerika'dan destek görmüşler ama Amerika 5 Kasım 2007'den itibaren Türkiye'deki Gladio'dan desteğini çekti. Bunlar neleri kaybedeceklerini biliyorlar. Onun için bu sürece karşı çıkıyorlar. Oysa bunların hepsi Amerika'nın ürünüdür. Aynen El Kaide gibi. İşte Amerika daha çok El-Kaide tipi örgütlenmelerle Ortadoğu'nun denetimini elinde tutmaya çalışıyor. "Usama Bin Ladin Amerika'nın yetiştirdiği biridir. Bin Ladin Amerika'ya karşı savaştıklarını, Amerika'ya karşı olduklarını söylüyor ama ben hala Amerika'nın etkisinde olduğunu düşünüyorum. MHP de Amerika'ya karşı çıkıyor ama onlar da Amerika'nın ürünüdür. Daha 1944 ve 60'lı yıllar arasında kadroları Amerika'da Florida'da eğitildiler. Alparslan Türkeş de Amerika'da eğitildi. Meşhur Altemur Kılıç, kırk yıl Florida'da yaşadı. Hatta Milli Birlik Komitesi'nin tüm elemanları Amerika'da eğitilmişlerdir. Suphi Kahraman 1944''te Amerika'ya gidenler arasında yer alıyor. İşçi Partisi'nin kuruluşunda da yer alıyordu. Suphi Kahraman da 1944-60 arası ABD'de eğitilmiş biridir. Bahçeli onlar neticede bu gelenekten geliyorlar. Bunun için karşı çıkıyorlar çünkü başlarına ne geleceklerini biliyorlar. Yarın öbür gün Amerika bunlardan hesap da soracaktır. Bunlar yirmi otuz yıl önce binlerce solcu öldürdüler. Bu solcuların hepsi yurtsever insanlardı. Yarın öbür gün bunların hesabını da sorabilirler. Bu kadar size destek verdim, eğittim, buna karşılık bana ne verdiniz diye soracak. Devlet Bahçeli bunu çok iyi bildiği için böyle saldırganlaşıyor, eğer çözüm olursa "ben ne olacağım, ortalıkta kalacağım, yaptıklarımızın hesabı sorulacak" kaygısı içindedirler.
CHP ve MHP çözümsüzlükten vazgeçmeli: CHP ve MHP çözümsüzlük çizgisindedirler. Bunlar bu politikalarından vazgeçmelidirler. Türkiye'de Sol da bir şey anlamıyor, bunlar ne yapıyorlar? Zaten solun bazı kesimleri de Ergenekonun birer parçası haline geldiler. Siyaset yapmasını bilmiyorlar. Şu Ergenekon davasına bakın. Sol geçinen İşçi Partisi'nin Başkanı Doğu Perinçek, ordu darbecisi Muzaffer Tekin ve faşist Alparslan Aslan aynı davada yargılanıyorlar. Şu düştükleri rezil duruma bakın. Üçünü aynı dosyada birleştirdiler. Bir de gidiyor devletin Danıştay'ının yargıcını öldürüyor. Bu üçünü bir araya getiren aynı zihniyettir. Alparslan Arslan, Bingöllüdür. Bingöl'ün bir bölgesinde faşist bir örgütlenme, yapılanma var. Bunlar aynı merkez tarafından kontrol ediliyor. Bütün bunları da bir araya getiren aynı merkezdir.
Sağlık durumu: Beni buraya atmışlar. Sağlığım da buradaki koşullara bağlı. Sağlığım tek başına değil de buraya atılma nedenim ve koşullarımla bağlantılı ele alınmalıdır. Sağlığımda önemli bir değişiklik yok, eskisi gibi. Gözlerimde şiddetli yanma var, gözkapaklarım yapışıyor, ciltte kaşıntı var. Doktor, şiddetli alerjidir dedi. Boğazımdaki akıntı devam ediyor. Burnum tıkanıyor, sürekli akıyor, beni çok rahatsız ediyor. Burası her gün işkenceden daha beter. Üst solunum yollarında bir sıkışma, tıkanma var, zorlanıyorum. Sağlığım da bu şekilde ele alınmalıdır. Burası işkenceden beterdir. Ne yapacakları da belli değildir. Bu dayanılmaz sağlık sorunlarına rağmen kendimi zorlayarak, gözlerimdeki bu yanmaya rağmen, beynimi patlatarak bu yol haritasını yetiştirdim ve savunmanın "Ortadoğu Kültürünü Demokratikleştirmek" kısmını da bitirdim.
Yazdıklarım bilimsel: Ben burada kafa patlattım. Dünya ve Avrupa bilimlerinin hepsini okudum, hepsini inceledim. Yazdıklarım bütün bunlardan çıkardıklarım sonuçtur. Bilimseldir, ulaştığım sonuçlar açısından da çok önemlidir. Bu yazdıklarım moderniteden çıkış olarak değerlendirilebilir. Ben Dilthey üzerine bir makale okudum. Fikirlerim Dilthey'le paralellik arz ediyor
Azadiye Welat kurumsallaşmalı: Türkiye bir onun arkasından, bir bunun arkasından gidiyor, Davutoğlu bir Suriye'ye, İran'a, Irak'a gidiyor, sonra Güney'e dayanıyor. Türkiye Güneyde 'herşeyi hesaplamaya çalıştım' derken Güneyde Noşîrvan ve İslami gruplar ortaya çıkıyor. Diyarbakır'da Kadın Akademisi açılmış. Akademi, komple akademi olmalı. Kadın orada spordan tut giyime kadar, ekonomiye kadar herşeyi öğrenmeli, yapmalı. Bu kompleksin bir parkı da olmalıdır. Onlara başarılar diliyorum. Azadiya Welat gazetesini sadece günlük bir gazete olarak düşünmemek, çıkarmamak lazım. Bu gazete kurumsallaşmalıdır. Dil kurumsallaşmasının bir parçası olarak çalışma yapmalıdır. Geniş düşünülmeli, geniş çalışılmalı. Gazetede diğer lehçelere de yer verilmelidir. Özellikle Zazacaya iki sayfa ayrılabilir. Hatta her lehçede çalışmalar yapılmalıdır. Welat gazetesi çalışanlarına selamlarımı iletiyorum. Cezaevinden gelen mektuplar var. Siirt c.evinden, Erzurum, Adana Kürkçüler, Midyat, Bakırköy cezaevlerinden mektuplar aldım. Birçok kanserli arkadaş da varmış, kendilerine iyi baksınlar. (TK)
* Görüşmelerde, Öcalan'ın avukatlarına herhangi bir metin, materyal iletmesine, ses kaydına izin verilmiyor. Avukatlar not tutabiliyor, ancak yanlarında götüremiyorlar. Bu notlar ortalama üç ay sonra cezaevi yönetiminin uygun bulması halinde avukatların eline geçebiliyor. Avukatlar Öcalan'ın sözlerini akıllarında tutuyor ve daha sonra yazıyorlar.