Diyarbakır’ın Kulp ve Lice’de 20 yıl önce onlarca insanın yargısız infazla öldürülmesiyle ilgili iki iddianame, zamanaşımı dolmadan hemen önce tamamlandı. İki iddianamede de o dönemde bölgede görev yapan üst rütbeli askerler sanık. Yine her iki iddianamede de Susurluk davasına atıf yapılarak, sanık askerlerin “suç işlemek amacıyla teşekkül oluşturduğu, asli görevlerinden saptığı” belirtiliyor.
İnsan Hakları Ortak Platformu’ndan (İHOP) Avukat Hüsnü Öndül, bunların “rastlantısal veya münferit olaylar” olmadığını, planlı ve sistematik devlet politikasının uygulanması olduğunu belirtti. Öndül, faillerin de sadece davada suçlanan askerler olmadığını, soruşturmanın “yukarılara uzaması gerektiğini” söyledi.
“1993 konseptini o tarihte dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş de açıklamıştı, ‘alan hakimiyeti stratejisi’ uyguladıklarını söyledi. Bunun ne anlama geldiğini biz hak örgütleri olarak ortaya çıkardık. O zaman İHD başkanıydım, boşaltılan köyleri tek rapor eden bizdik.
Sadece 1994’te 1500 köy ve mezra boşaltıldı. 1993’te de boşaltılan köylerin sayısını 871 olarak açıklamıştık.”
“Hem insanlar zorla yerinden edildiler hem de devlet görevlileri eliyle ya da paramiliter örgütler tarafından faili meçhul siyasi cinayetler işlendi. Gözaltında kayıpların da en yoğun olduğu yıllar 92-96’dır.”
“Bunlar rastlantısal olaylar değil. Soner Yalçın’ın Cem Ersever’in İtirafları adlı kitabında, Ersever JİTEM’in faaliyet gösterdiği bir üçgenden bahseder. Tunceli, Diyarbakır, Şırnak, Muş, Mardin’in de içinde olduğu bir üçgen. Bu illerin Kızıltepe, Derik, Kulp, Lice gibi birçok ilçelerinde toplu mezarlar bulundu.”
“Sistematik devlet politikası”
Öndül, bunların “devletin içindeki birkaç kanundışı subayın işi” olmadığını söyledi ve devam etti:
“Olayları birleştirdiğimizde bu sonuç çıkıyor. Bu sonuç AİHM kararlarıyla da birçok kez escil edildi zaten.”
“Bu kadar yoğun ve yaygın ihlaller münferit olamaz. Daha üst bir politikanın, kamu görevlilerinin uygulayıcısı olduğu ortaya çıkıyor. Vazifesini suistimal etmiş subaylardan ibaret değil. Sistematik bir politikadır, devlet politikasıdır.”
Öndül, ceza soruşturmalarının yanı sıra geçmişle yüzleşme ve hesaplaşmanın da uygulanması gerektiğini söyledi, “hakikat/adalet komisyonları oluşturulmalı” dedi.
“Zamanaşımı işlememeli”
Öndül, her iki davanın da zamanaşımına uğramadan açılmasını olumlu bulduğunu ifade etti.
“Bu tür soruşturmaların çok daha hızlandırılması gerekiyor. 93’teki kayıpların zamanaşımına uğrama tehlikesi var. Bana göre zaten bu tür ihlallerde zamanaşımı uygulanmamalı. Ama her ihtimale karşı savcılar da gecikmeden soruşturmaları yürütüp iddianameleri hazırlamalı, davalar açılmalıdır.”
Kulp’ta tek sanık emekli tuğgeneral
Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde 20 yıl önce öldürülen 11 köylü ile ilgili dava, zamanaşımına uğramadan hemen önce açıldı.
İddianamede, dönemin Bolu 2. Komando Tugay Komutanı emekli Tuğgeneral Yavuz Ertürk hakkında, Türk Ceza Kanunu’ndaki “kasten öldürme” suçundan 11 kez müebbet ile “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” ve “halkı silahlı isyana teşvik” suçlarından 25 yıla kadar hapis cezası istendi.
Terörle Mücadele Kanunu’nun 10. maddesiyle yetkili Diyarbakır Cumhuriyet Başvekilliğince hazırlanan, Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nce dün kabul edilen iddianame 19 sayfa:
“Şüpheli Ertürk'ün komutasında birlik içinde yer alan kimlik bilgileri tespit edilemeyen görevlilerden bazılarının teşekkül oluşturarak yetki ve görevleri olmamasına rağmen hukuka aykırı olarak şüphelendikleri kişileri yakalayarak bir süre sorguladıktan sonra öldürdükleri tespit edildi.”
İddianamenin "Örgütün yapısı" başlıklı bölümünde ise Ertürk'ün idaresi altında, kimlik bilgileri tespit edilemeyen "Yarbay Ramazan" kod ismini kullanan subay ile diğer görevlilerden oluşan bir grup oluşturulduğu, bu grubun asli görevinden ayrılarak PKK’ye yardım ettiğini değerlendirdikleri şahısları ya da özel sebeplerden dolayı gözaltına aldıkları kişileri sorgulayarak bir kısmını öldürdükleri, bu şekilde suç işlemek amacıyla kurulmuş bir teşekkül haline dönüştürüldüğü belirtildi.
İddianamede, "Bu teşekkülün terörle mücadele edilmesi amacıyla devlet tarafından kendilerine sağlanan her türlü imkanı kullandığı mevcut delillerden anlaşılmıştır. Maktullerin çoğunun PKK ile ilişkileri tespit edilememiştir” denildi.
Lice davasında iki asker sanık
Diyarbakır’ın Lice ilçesinde yine 1993’te meydana gelen ve ikisi asker 16 kişinin öldüğü olayla ilgili iddianamede zamanaşımının dolacağı gün, 22 Ekim’de kabul edildi.
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca, aralarında uğradığı suikast sonucu öldürülen dönemin Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'ın da bulunduğu 16 kişinin ölümüyle ilgili hazırlanan iddianamede, o dönem Kıdemli Üsteğmen olan Tünay Yanardağ ve dönemin Diyarbakır Alay Komutanı Albay Eşref Hatipoğlu hakkında TCK'nın "taammüden öldürme", "Halkı isyana ve birbirini öldürmeye teşvik", "Cürüm işlemek üzere teşekkül oluşturma" suçlarından ağırlaştırılmış müebbet hapis ile 24 yıla kadar hapis cezası istendi.
İddianamede, Yanardağ'ın kimlik bilgileri tespit edilemeyen Cemil kod adlı itirafçı ile birlikte düzenlediği rapor ile Bahtiyar Aydın'ın Lice'ye gitmesini sağladığı ve öldürttüğü, Hatipoğlu'nun ise 14 vatandaşın ölümüne, çok sayıda kişinin de yaralanmasına sebep olan operasyonu yönettiği, onun emirleri ile ateş edilmesi sonucu ölüm ve yaralanmaların meydana geldiğinin anlaşıldığı ifade edildi.
Dava, Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek.
Ne olmuştu?
Kulp’ta 1 Ekim 1993’te gözaltına alınan Abdo Yamuk, Celil Aydoğdu, Mehmet Salih Akdeniz, Behçet Tutuş, Mehmet Şerif Avar, Hasan Avar, Bahri Şimşek, Mehmet Şah Atala, Turan Demir, Nusreddin Yerlikaya ve Ümit Taş gözaltına alındı. Kendilerinden bir daha haber alınamadı.
5 Kasım 2004’te Kulp'un Alaca köyü Kepir mezrası yakınlarında bulunan kemiklerin Adli Tıp Kurumu’nca yapılan incelemesi sonrasında hazırlanan raporda, kemik numunelerinin yüzde 99,99 ihtimalle Akdeniz, Tutuş, Demir, Yerlikaya, Avar, Avar, Yamık ve Şimşek'e ait oldukları tespit edildi.
Aileleri iç hukuk yolları tükenince AİHM’e başvurdu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde 2001’de olayla ilgili verilen kararda Türkiye suçlu bulundu. İddianamede, AİHM kararı da yer aldı:
“11 kişinin güvenlik güçlerince gözaltına alınmaları müteakiben öldüğü ve ölümcül bir güç kullanımını haklı ve makul gösterecek herhangi bir gerekçeye dayanılmadığı için devletin bu eylemlerden sorumlu olduğu kanaatine varılmıştır. Sonuç olarak başvuranlar maddi ve manevi zarara uğramış, bu sebeple toplam olarak 381 bin 340 İngiliz sterlinin ödenmesi karara bağlanmıştır.”
Lice’de 22 Ekim 1993’te Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'ın da aralarında bulunduğu 16 kişi öldürüldü.
PKK’nin ilçeye saldırdığı söylendi ancak hiçbir devlet dairesinde hasar bulunmazken, DEP’li belediye başkanının bulunduğu belediyeye ait bina ve araçlarda ağır hasar bulundu. Dönemin Diyarbakır Alay Komutanı Albay Hatipoğlu, Licelileri öldürmekle suçlanıyor. (AS)