Galatasaray Meydanı'ndaki 394. haftada, geçtiğimiz hafta yaşanan iki önemli gelişmeden bahsedildi.
İlki, 1984 yılında idam edilen İlyas Has'ın bedeninin 28 yıl sonra ailesi ve arkadaşlarının yoğun çabasıyla bulunmasıydı; diğer ise üç hafta önce Vecdi Avcıl'nın DNA'sının kaybedilişinden 18 yıl sonra kimsesizler mezarlığından çıkan kemiklerle eşleşmesiydi.
Vecdi Avcıl ve 12 köylünün ölümünden sorumlu dönemin jandarma komutanı Musa Çitil hakkındaki dava dün yapıldı. İnsan Hakları Derneği'nden on avukatın mağdurları temsil ettiği davada Musa Çitil hakkında 13 kez müebbet hapis istemi var.
"Bu davanın yalnızca Musa Çitil ile sınırlandırılamaz, yerelden ulusala tüm sorumlular yargılanmalı. Parasız eğitim isteyen öğrenciler tutuklu yargılanırken, o tutuksuz yargılanıyor. Musa Çitil tutuklu yargılanmalı."
Taşkaya: "Biz devlete hizmet ettik, o bizi kaybetti"
Kayıp yakınlarından Sultan Taşkaya yaptığı konuşmasında Hüseyin Taşkaya'nın Urfa Siverek'te herkesin gözü önünde asker, polis, korucu ve sivil polislerce evinde alındığını söyledi. "Hangi kapıya gitsek 'Biz almadık' dediler. 19 sene oldu, nerede ne oldu bilmiyoruz."
"Biz bu devlete vergi, fatura verdik hizmet ettik, o bizi kaybetti. " diyen Taşkaya, bir ay önce Hüseyin Taşkaya'nın askerlik yapmadığına ilişkin mektup geldiğini belirtti. "Bizimle ne zamana kadar alay edersiniz?'. Buradayız, tüm kayıplar bulunana kadar gitmeyeceğiz."
Toraman: "Herkes devletin katil olduğunu biliyor artık"
20 yıl önce İstanbul'da kaybedilen Hüseyin Toraman'ın annesi Hatice Toraman; 'Diğer annelerle aynı acıları yaşadık' diyerek söze başladı. Oğlunun 27 Ekim sabahı evinin önünden alındığını herkesin gördüğünü belirten Hatica Toraman, gözaltına alınan başka birinden, Hüseyin Toraman'a işkence yapıldığını öğrendiklerini söyledi. Nöbetçi olduğu bir gün, Hüseyin'inöldürüldüğünü ve Hisar Köprüsü altına gömüldüğünü söyleyen polisin daha sonra öldürüldüğünü belirten Toraman "Hüseyin'i öldüreceğiz, tabutla getireceğiz dedi. Keşke tabutla getirselerdi" dedi.
"Açık açık çocuklarımızı öldürüyorlar. Katiller kimsenin gözünün yaşına bakmıyor, kendi saltanatlarını düşünüyor. Herkes devletin katil olduğunu biliyor artık" diyen Toraman, Demirel başbakanken ona oğlunu sorması sonucu 'Bağırma, senin oğlun cebimde mi çıkarıp vereyim' cevabını aldığını belirterek "Ezilen halk, birbirini tutmuyor, faşistlere karşı çıkmıyor" sözleriyle konuşmasını bitirdi.
Aydoğan: "Fotoğraflara çiçek koyuyoruz, mezar olsa ona koyardık."
1994 yılında Mardin'de kaybedilen Nihat Aydoğan'ın eşi Halime Aydoğan " 31 Kasım sabahı saat 5'te evden aldılar Nihat'ı. Yaktılar mı parçaladılar mı yediler mi bilmiyoruz" cümleleriyle Türkçesi iyi olmadığı halde herkes anlasın diye Türkçe konuşacağını söyleyerek başlıyor konuşmasına.
"Ailesi, çocuğu olan bir çiftçiydi Nihat. Bir yere gitmiyordu. Başbakanı yarım saat eşinden koparsınlar bakalım. O zaman en büyüğü 12 yaşındaydı olan, dört çocuğu nasıl büyüttük biz."
"Bari kemiklerini versinler bize. Bir yere koyalım da Cuma günü çiçekler koyalım. Fotoğraflara çiçek koyuyoruz, mezar olsa ona koyardık."
"19 yıldır buradayız, 19 yıl daha geleceğiz. Kemikleri istiyoruz. Aldık mı dünyanın en mutlusu biziz. Bizi bu hale koyanlar bizden beter olsun."
"Ceza varsa ceza verirdiniz, içeri atardınız. Ne gerek vardı kaybetmeye, elinize ne geçti. Niye korktunuz da ondan kaybettiniz. Allah kaybetsin sizi."
Fatma Kırbayır: "Bizimle alay ediyorlar. Öfkemiz olmasın mı?"
Cemil Kırbayır'ın 80'de 12 Eylül'ün hemen sonrasında gözaltında kaybedildiği TBMM raporunda belirtildi. Cemil Kırbayır'ın kardeşi Fatma Kırbayır; "32 senedir taşların üstünde oturuyoruz burada ama yorulmadık, arayacağız" diyor. 8 Ekim'de Kırbayır'ın kaybediliş yıldönümünde Kars Göle'de yapılan anmaya çok sayıda insanın katıldığını belirten Kırbayır, TBMM raporu ile ilgili "Bir sene önce Cemil'i öldürdük dediler ama cesedi verilmiyor" dedi.
"Başbakana demekten yoruldum. Cumhurbaşkanına sesleniyorum, dosyalar hakimlerin savcıların elinde, mezarımızı verin."
"Onu devlete teslim ettik biz; Keşke kaçsaydı, ne söylerseniz söyleyin, dağda ölseydi."
"Bizimle alay ediyorlar. Öfkemiz olmasın mı? Adımızı terörist diyorlar, terörist değiliz, halkız.
Sesini yükseltirsen içeri girersin. Ölsem, yaşasam ne yazar. Kardeş acısını yaşadım ki ateşten gömlek."
Turgut Yenisoy Jitem muhbirliğini kabul etmediği için kaybedildi
İHD İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon adına yapılan 18 yıl önce kaybedilen Turgut Yenisoy ile ilgili açıklamayı Didem Arda okudu.
Açıklamada 28 yaşında, altı çocuk babası Turgut Yenisoy'un Jitem'in kendisiin muhbirleştirme isteğine direndiği için baskı, işkence gördüğü, dükkanının yakıldığı ve her akşam karakola imza vermek zorunda kaldığı belirtildi. 4 Ekim 1994 gecesi evine yapılan baskında Jitem'de çalışan Ahmet, Recep ve Süleyman isimli uzman çavuşlar tarafından alından alınan Yenisoy'un yakındaki cezaevine götürüldüğü ailesi tarafından görüldü. Buna rağmen Turgut Yenisoy'un gözaltına alındığı inkar edildi.
Açıklamada Bismil Jandarma Karakolu'nda Karakol Komutanı olan Yüzbaşı İzzet Cural döneminde Turgut Yenisoy'dan başka Mehmet Selim Acar ve Üzeyir Kurt'un da gözaltında kaybedildiği ve Abdülkadir Kurt'un da işkenceyle öldürüldüğü belirtildi. " İzzet Cural hiçbir soruşturmaya uğramadı aksine Jandarma Genel Komutanlığı Hareket Başkanlığı'nda Daire Başkanlığı görevine kadar terfi etti.
Silahla değil müzakereyle çözüm
Turgut Yenisoy'un kaybedilmesinde adı geçen şahıslar başta olmak üzere yerelden ulusala tüm sorumluların sorumlu olduğu belirtilerek derhal yargılanmalarının istendiği açıklamada 90'lı yıllarda OHAL bölgesinde görev yapan Jandarma İstihbarat Astsubayı Hüseyin Oğuz'un Kürtlere düşman olan Jitem'in bölge insanına çok eziyet edip onların dağa çıkmasına sebep olduğu ve vatandaşları Kürt olmaları nedeniyle öldürdüğüne ilişin ifadelerine yer verildi.
Kürt sorununda zulme, hukuksuzluğa, katliamlara, ölümlere dair tüm yolların denendiği ancak Kürtlerin de ancak haklarıyla insan olabileceklerini kabullenip silahla değil müzakereyle çözüm aramak olduğunun belirtildiği açıklama şu şekilde sona erdi:
"Artık yeter, kayıplarımızın, ölü çocuklarımızın üzerinde yükselen bir vatan istemiyoruz. Biz önce evlatlarımız diyoruz." (BK/HK)