Cumartesi Anneleri/İnsanları'nın Galatasaray'daki eyleminde, 12 Eylül 1994'de gözaltına alınan ve gözaltında kaybedilen Kenan Bilgin anıldı.
17 yıl önce gözaltında kaybedilen Kenan Bilgin Dikmen'deki bir otobüs durağında Ankara Terörle Mücadele Şubesi ekipleri tarafından gözaltına alındı. Buna tanık olan bir kişi İnsan Hakları Derneği'ni arayarak bilgi verdi. İHD ve Bilgin'in ailesi yasal girişimlerde bulundularsa da sonuç alamadılar. Kenan Bilgin'in kardeşi İrfan Bilgin dönemin İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı Azimet Köylüoğlu ile görüştü. Önce "bu insanı bulacağım" diyen Köylüoğlu sonra "yapabileceğim bir şey yok, bu ülkede insanlara işkence yapılır, öldürülür. Bu da onlardan biri olmuştur" dedi.
Devletin resmi yetkililerinin kabul etmemelerine rağmen, Ankara Terörle Mücadele Şubesi'nde Bilgin'i gören 10 tanık bulunuyordu. Bu 10 kişiden biri olan Avukat Murat Demir, mazgaldan bir kişiyle konuştuğunu, bu kişinin kendisine "Ben Kenan Bilgin, 22 gündür buradayım. Sizi bırakırlarsa aileme, avukatlara, İHD'ye haber verir misin" dediğini söylüyordu.
Kenan Bilgin'den bir daha haber alınamadı. İç hukuk yolları tükenince dava Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)'ne taşındı. AİHM'deki davada devlet dört tanık gösterdi. Bunlardan Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Selahattin Kemaloğlu verdiği ifadede, Kenan Bilgin'in gözaltında kaybedildiğine inandığını, ortaya çıkarmak istediğini, ancak sürekli engel çıkartıldığını, Emniyet'e gidip inceleme yapmasının engellendiğini, "karşısına bir duvar dikildiğini" söyledi.
AİHM, Kenan Bilgin soruşturmasında polisin sahte tutanak, savcı Özden Tönük'ün de sahte rapor düzenlediği kanaatine vardı. Devletin gösterdiği tanıkların ifadelerinde çelişkiler olduğu görüldü ve AİHM Türkiye'yi Kenan Bilgin'i gözaltında kaybetmekten oybirliğiyle mahkum etti.
Ancak bu karara rağmen olayın sorumluları hakkında hiçbir şey yapılmadı. Hatta, AİHM kararını haber yapan Evrensel gazetesinin yetkililerine ve haberi yapan gazeteciye dava açıldı.
Sahte rapora ödül
Kenan Bilgin'in kardeşi İrfan Bilgin, iktidarın insan hakları naralarıyla oy topladığını ancak hiçbir adım atmadığı vurgulayarak bunun bir devlet politikası olduğunu anlattı. Cumartesi İnsanları'nın ellerindeki kayıp resimlerini göstererek "bu insanlar bizim onurumuzdur" diyen İrfan Bilgin, "onlar Türkiye'deki halklar için canlarını verdiler, bizim de onların akıbetini ortaya çıkarmak için her şeyi yapmamız gerekir" diyerek Türkiye halklarına bu yönde çağrıda bulundu.
Bilgin'in avukatı ise yaptığı konuşmada dava sürecinde yaşananları özetledi ve olayın nasıl örtbas edilmeye çalışıldığı hakkında bilgi verdi. Kenan Bilgin'in gözaltına alınmadığı ve kaybedilmediği konusunda rapor hazırlayan başsavcı yardımcısının ödüllendirilerek Yargıtay üyesi yapıldığını hatırlattı. Bilgin'in kaybedildiğine inanan, emekliliğine bir-iki yıl kalmış olan bir başka savcının ise Ankara'dan ilçeye sürüldüğünü, kaldığı lojmandan çıkartıldığını ve ölümle tehdit edildiğini anlattı.
Kenan Bilgin kaybedildiğinde Ankara Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar, Ankara Valisi Erdoğan Şahinoğlu, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, İçişleri Bakanı Nahit Menteşe, Başbakan da Tansu Çiller'di.
12 Eylül'ün kayıpları
12 Eylül'ün gözaltında kayıpları sistematikleştirdiğinin ve devlet politikası haline getirdiğinin söylendiği Galatasaray'daki eylemde anılan sadece Bilgin değildi. 12 Eylül Darbesi'nin 31. yıldönümüne iki gün kala 12 Eylül'ün ilk kayıbı Cemil Kırbayır'ın kardeşi Fatma Kırbayır da konuştu. Kırbayır "aş istedi, iş istedi, devrimciydi" dediği ağabeyinin öldürüldüğünü, bu konudaki dosyaların yargının elinde olmasına rağmen bir şey yapılmadığını, katillerin elini kolunu sallayarak gezdiğini hatırlattı.
İğneada'da gözaltında kaybedilen Tolga Baykal Ceylan'ın annesi Kadriye Ceylan da "Oğlumu katledenler ortada, Meclis Araştırma Komisyonu'nun raporuna göre de bu ortaya çıktı" dedi. Tolga Baykal Ceylan'ın Bulgaristan'da olduğunu savunan devlete rağmen komisyon bu iddianın sahte tutanaklara dayandığını belirledi. Anne Ceylan, oğlunu kaybedenler içinde İğneada Jandarma Komutanlığı'ndan yetkili rütbeli askerler olduğunu anlattı, onlar ve "Demirköy savcısı, Kırklareli Alay Komutanı ve dönemin içişleri bakanı, adalet bakanı sorumludur" dedi. (YY)