Türkiye Sakatlar Derneği'ne (TSD) göre nüfusun yüzde 12'si engelli. Avrupa'ya ilk gidenlerin hepsi şunu söyler: "Burada ne kadar çok engelli var, bizde çok az". Yüzde 12'yi duyunca bu saptamanın doğru olmadığı, Türkiye'de engellilerin ne kadar az görünür olduğu bir kere daha ortaya çıkıyor.
TSD'nin bahçesinde konuştuğumuz dört engelliden emekli ve TSD İstanbul Şube Başkanı Kemal Yüksel, İstanbul'da belediyelerin verdiği bazı olanakların "şov" amaçlı olduğunu, kendilerinin yardım değil, sosyal devlet gereği haklarını istediklerini söyledi. İstanbul'da engellilere tanınan sınırlı olanakların Türkiye genelini yansıtmadığını, Anadolu'daki engellilerin durumunun vahim olduğunu belirtti.
Arife Gözükızıl özel bir şirkette, Dilek Yıldırım ve Fatma Çiçek bankada çalışıyor. Üçü de işlerini tanıdık aracılığıyla bulduklarını, işleri olduğu için diğerlerine göre çok şanslı olduklarını söylediler. Ancak "engelli maaşı" ile değil, kendi paralarını kazanarak yaşamlarını sürdürmek isteyen bir sürü engellinin bu olanaktan mahrum olduğunu belirttiler.
"Diğer insanlarla iç içe yaşayabileceğimiz bize özel evler yapılsa"
Gözükızıl, Kilis'te ailesi ile yaşarken belediyeden tekerlekli sandalye alamadığı için dört yıl evden çıkamadığını söyledi. Şimdi akülü arabası olduğu ve çalıştığı için kendini şanslı hissediyor; en büyük sıkıntılardan birinin engellilere özel tasarlanmış ev bulmak olduğunu söyledi.
"Bize göre ev yok. Eski yapılar neyse de yeni yapılan evlerin de dışarıdan merdivenleri çok yüksek. İlk girişten kendimizi atsak artık sürüne sürüne çıkacağız. Evin içinde de sıkıntı devam ediyor. Sürünerek, tutunarak bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Kendi başıma yaşamak isterim ama mümkün değil. Engellilerin toplumdan soyutlanmadan diğer insanlarla iç içe yaşayabileceği ama engellilere göre düzenlenmiş evlerin yapılmasını lazım"
"Engelli asansörü var, önündeki rampa kapalı"
Arife evden çıktığı an yollarda ve otobüste engellerin başladığını söylüyor.
"Şimdi burası Vatan Caddesi. ben ışıklardan geçip de Fatih'e gidemiyorum. Geçen aylarda engelli asansörü yaptılar ama yol çalışması nedeniyle önündeki rampayı kapatmışlar. Böyle bir şey olabilir mi asansör yapıyorsun rampayı kapatıyorsun. Kaldırımlar zaten dar, sandalyeye sığmıyor. Bir kere düştüm zaten. Mecburen trafiğe girip yürümek zorunda kalıyorsun. Bir kaldırımda rampa bulup seviniyorsun, ama ucuna geliyorsun inmek için rampa yok; gerisin geri dönüyorsun.
"Engelli otobüsündeki şoför dolu diye seni almıyor "
Engelli otobüsü gelirse biniyorsun gelmezse gerisin geri eve geri dönüyorsun. Rampayı açınca binmen için otobüsün yarım metrede durması lazım. Bir metre öteden duruyor arabanın arka tekerlekleri dönmeye başlıyor ve çıkamıyorum. Şoföre bir şey deyince önde araba var diyor. Zaten otobüsler çok kalabalık olduğunda şoför eliyle alamam deyip uğramadan durağa geçiyor. Benim engelli arabamı sürüyorsan beni almak zorundasın."
"Tanıdığın varsa iş buluyorsun"
Fatma Çiçek çocuk felci geçirmesi nedeniyle çocukluğundan beri değnekle yürüyor. Üç yıl iş aramış; sekiz aydır bankada çalışıyor olmaktan ötürü mutluluğunu her seferinde dile getiriyor.
"Arkadaşım olmasa bu işi bulamazdım. İş Kur'a da kayıtlıyım ama oradan hiçbir şey çıkmıyor. Herkes tanıdıkla torpille iş buluyor. Benden daha kötü durumda ve iş arayanlar var; buna bir çözüm bulunmalı."
"Sigorta masraflarımızı karşılamıyor"
İşitme engelli Dilek Yıldırım da Fatma gibi bankada çalışıyor olmaktan mutlu ancak sözleşmeli çalıştıkları için özel sigortalarının olmamasından şikayetçi.
"İşitme cihazları 2500 lira devlet 350 lirasını ödüyor. Ben asgari ücretimle nasıl ödeyebilirim ki. Halbuki bankalar bizi kadrolu yapsa özel sigortamız olur. Onlar da engelliler çok masraflı olduğu için kadroya almak istemiyorlar herhalde."
"Güneş tam tepedeyken denize girmek istiyoruz"
Ortopedik engeli Yüksel, dernek olarak beş yıldır Avşa adasına engelliler için tatil düzenlediklerini, bu fikrin nasıl ortaya çıktığını anlatıyor.
"Gençken denize girmeyi çok sevmeme rağmen denize girince herkes bana bakıyormuş gibi geliyordu. Başka birçok engelli arkadaş da aynı sıkıntıdan bahsedince engelliler olarak hep birlikte tatile gitme fikri ortaya çıktı.
Biz denize girmek için güneşin gittiği, insanların çekildiği akşam saatlerini beklemek istemiyoruz. Güneşin tam tepede olduğu saatlerde, insanlarla iç içe denize girmek istiyoruz.
Beş senedir Avşa'ya engelli yağıyor. Çekinmeden denize giriyoruz. Herkes engellilere alıştı, aramızda bütünleşme oldu. Aşklar bile oldu. Avşa'da tanışan bir engelli erkekle, engelsiz bir kadın evlendiler şimdi."
Yüksel, Avşa'da çadır kurdukları bir alanı tatile gelenlerin "Biz burada tatile geliyoruz, engellileri görünce üzülüyoruz" şikayetleri üzerine terk etmek zorunda kaldıklarını söyledi. Ben çay bahçesinden ayrılırken, onlar yaz tatilinin planlarını yapıyorlardı: "Rampayı şöyle koyarız, kuma gömülmemiş oluruz. Avrupa'daki gibi çekici alet olsa bizi sahilden alıp denize bıraksa..." (NV)