Meclisteki dört parti "özürlüler" yerine "engelli" kelimesinin kullanılmasında uzlaşma sağladı. Ancak Türkiye'de engelliler ile ilgili sorunlar tek kelimenin değişmesiyle çözülecek kadar basit değil.
3 Aralık Engelliler Günü'nü "mutluluk verecek başarı öykümüz yok" diyerek protesto eden Engelsiz Hayat Dayanışma Derneği Başkanı Adem Kuyumcu, 10 yıldır engelliler konusunda aktif olarak çalışıyor.
Kuyumcu, 3 Aralık Dünya Engelliler nedeniyle BM'ye bağlı UNICEF, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı'ndan üst düzey bürokratların katıldığı bir çalıştaya da şikayet ve önerilerini dile getirmek üzere katıldı.
10 yıldır iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) engelliler ile ilgili hazırladığı yasaları alkışladıklarını ancak bunu uygulamadığında da eleştirdiklerini söyleyen Kuyumcu, "Verilen sözler tutulmuyor, o zaman biz de seçmen gücümüzü kullanacağız" diyor.
Kuyumcu, bianet'in sorularını yanıtladı.
"Kanundan sonraki binalar dahi engellilere uygun değil"
Özelde engelli çocuklar üzerinden düzenlenen çalıştayda, engelliler ile ilgili çalışmaların bizzat "icracı"ları oradaydı. Hem eleştiriler hem de ileriye dönük düzenlemeler konuşulmuş. İlk gündem maddesi herhalde mimari engellerdi?
Önce engellileri evden çıkarmak gerekiyor. Erişilebilir mimari çevre oluşturulmalı. Bunun için AKP 2005'te ilk kez bir kanun çıkardı. Belediyelere her yerin erişilebilir hale getirilmesi için yedi yıl süre verildi. Kanunun çıktığı günden itibaren belediyelerin yapacakları yeni kaldırım, yaya yolları, geçitler ve resmi binaların tüm engellilerin rahatça hareket edip başkalarından yardım almadan kullanabileceği gibi tasarlanması bildirildi.
Peki yedi yılda ne yapıldı?
Hiçbir şey yapılmadı denebilir. Eski yapılar düzeltilmediği gibi 2005'ten sonra yapılan okullar, kaymakam, valilikler dahi engelsiz mimariye uyulmadı. Sadece hastanelerde buna uyuldu.
Partilere göre baktığımızda hangi belediyeler daha iyi?
Cumhuriyet Halk Partili (CHP) belediyeler bunu uygulasaydı, AKP'ye gidip "muhalefet yapıyor, siz yapmıyorsunuz" derdik ama yapmadılar. Çok az AKP'li belediye hariç herkes bu konuda sınıfta kaldı. "Bütçemiz yok" deniyor, bunun için bütçeye gerek yok ki. Kaldırımı alçak yapmak, farklı parkeler döşemek için ekstra bir maliyete gerek yok, bu bir aldatmaca.
Yedi yıllık süre temmuz 2012'de doldu ve...?
Sürenin dolmasına bir gün kala kanun bir+bir+bir yıl uzatıldı. Yani bu bir yılda düzenleme yapanlar iyi niyet göstergesi olarak ek iki yıl daha alabilecek.
"Vatandaş her zaman dava açabilir"
Bir yılda hiçbir şey yapmayanlar?
Her şehirde engellilerin de içinde olduğu denetleme komisyonları kuruldu. Bakanlık belediyelere temmuz 2013'ten itibaren her vaka için 25 bin ila 50 bin, yılda 500 bine varan ceza kesecek.
Şimdi de engelli vatandaş dava açamıyor mu?
Tabii ki. Bu yasa, işin Bakanlık ile belediye arasındaki kısmı. Vatandaş Anayasa'nın eşitlik ilkesi kapsamında sağlık, eğitim ve hayata katılımda yaşadığı engellere karşı Türk ceza Kanunu'nun (TCK) 122. maddesine göre bunu engelleyen kurum ve kişiye her zaman için dava açabilir.
Emsal teşkil eden davalar yaşandı...
Evet. İki yıl evvel belediye otobüsüne alınmayan tekerlek sandalyeli bir engelli 80 bin manevi 40 bin maddi tazminat aldı. Otobüsün şoför ile görüştüm, dedi ki: "Ben durmaya yeltendim ama otobüs kalabalıktı ve yolcular hep bir ağızdan, 'ya otobüs zaten dolu, şimdi bindirmesi 15 dakika sürecek. İşe geç kalacağız.' Ben de onların baskısından almadım."
Yani toplum baskısı?
Burada toplumun aslında ne kadar yalancı bir duyarlık gösterdiğini görüyoruz. Engellilere acıyor ama evinden çıkmasın zihniyetini taşıyor. Yine oy kullanamayan bir vatandaş dava açıp kazandı.
Ayrımcılık ölümle de sonuçlanabiliyor
Ankara Keçiören'de kaldırıma çıkamayan bir engelli çöp kamyonun altında kaldı. Burada mesele kamyon şoförü değil. Kaldırımı uygun yapamayan belediye ve yine düzgün araba park etmeyen arabaları çekmeyen belediye.
Şu anda her yere binlerce bina inşa ediliyor; devletin kontrolü altındaki TOKİ'de durum ne?
Berbat. Kimse engellileri ya da insanların yaşlanabileceğini düşünerek bina inşa etmiyor. TOKİ, en büyük müteahhit ve en büyük engelci. Az yere çok bina inşa ettiği için asansöre ulaşmak için ya aşağı, ya yukarı sekiz basamak çıkmak gerekiyor. Kapılar 90 santimden büyük değilse, ansansör 140'a 110 santimetre değilse hemen şikayet edilmeli.
"Mimarlar da bir hafta gözü kapalı gezecek"
Peki yedi yılda hiçbir şey yapmayan belediyelerin bir yılda değişebileceğini düşünüyor musunuz?
Bazı şeyleri alkışlamayı bilmeliyiz, uygulanmadığında da eleştirme gücünü elimizde tutmalıyız.
Türkiye'de dokuz milyon engelli var; anne, baba, eş, çocuk ve kardeş 40 milyon kişiyi birinci derece ilgilendiren 25- 30 milyonluk bir seçmenden bahsediyoruz. Bu kitle bir partiyi iktidar yapacak güce sahip. Biz de bu gücü kulacağız. Diyoruz ki, "Hangi partiyi tutarsan tut, engelliye hizmet etmeyen belediyeyi seçme."
Engelli mimarı 1997'de kanunlara girdi; mimar ve mühendisler ne durumda? Sonuçta bu işin bir ayağı da onlar?
Türkiye'de mimar ve mühendislerde de evrensel engelli mimarisine dair bir zihniyet yok. Çalıştayda da konuşuldu; bizim önerimiz kapsamında önümüzdeki sene Avrupa'daki gibi mimar ve mühendislik öğrencilerine engelli mimarı dersi konacak.
Nasıl oluyor bu dersler?
Mesela Avusturya'da öğrenciler bir hafta gözleri kapalı, bir hafta kulakları kapalı, bir hafta da tekerlekli sandalyede şehri gezerek proje hazırlamak zorunda. Yani engelli olmayı duyumsaması ve ona göre proje hazırlaması bekleniyor.
"Öğretmenler nasıl iletişim kuracağını bilmiyor"
Eğitim meselene gelirsek, engelli öğrencilerin kaynaştırma sınıflara kabulüyle ilgili çok sıkıntı yaşadıklarını, her sene okul değiştirmek zorunda kaldıklarını biliyoruz. Bir anne "Öğretmen otizmin ne olduğunu çocuğumla öğendi " demişti. Nedir durum?
Kaynaştırma sınıfları, MEB raporu almış otizm ya da zihinsel olarak farklı gelişim gösterenlerle engelsiz çocukların bir arada okuyarak gelişimlerine katkı yapılmasını sağlamayı amaçlıyor.
İki taraflı bir kaynaşma söz konusu?
Evet. Hem engelli çocuklar kaynaşıyor, hem de diğer öğrenciler farklılıklarla bir arada yaşamayı öğreniyor ama aileler bunu görmüyor.
Nasıl görmüyor?
Engelli çocuğun velisi mahallesinde en yakın okula gidiyor; çünkü her okul bu öğrencileri kanunen kabul etmek zorunda. Ancak okulun müdürü "sorunlu çocuk istemiyorum" diyor. Hadi müdür engelini aştık, öğretmen "ben hiç bu konuyla ilgili eğitim almadım, nasıl iletişim kuracağımı bilmiyorum" diyor. Hadi onu da aştık, bu sefer veliler imza toplayıp "deli" olarak tanımladıkları engelli öğrencinin sınıftan alınmasını istiyor. Ve bu ailelerin içinde "acıma" kökenli kampanyalarda bağış yapan aileler de mevcut.
Çözüm önerisi nedir?
Öncelikle tabii ki zihniyet değişmeli. Ancak somut olarak önümüzdeki yıl eğitim fakültelerinde farklı çocuklara eğitim için ders konuyor. Okullara hizmet içi eğitim konuyor. Bir de Avrupa'da uygulanan gönüllük sistemini önerdik.
Nasıl bir sistem?
Destek öğretmen, gönüllü sistemi. Okulda üst sınıftaki öğrenciler gönüllü olarak bir engelli ile ilgilenmeyi üstleniyor. Böylelikle sınıf içinde diğerlerini de rahatsız etmesi engellenmiş oluyor; hem de diğer öğrenci farklılıklarla yaşamayı öğreniyor. Avrupa'da bu çok başarılı bir sistem, devlete mali yükümlülüğü de yok. Çalıştayda bunun için daha zaman gerek dendi; ama okullar bunu kendileri başlatabilir, bir engel yok.
Kaynaştırma sınıfının yanında çok küçük yaşlarda gidilen rehabilitasyon merkezleri var. Özellikle kaynaştırma sınıfına gidemeyen ağır engelliler için çok önemli bir yer. Buralarda ne gibi sıkıntılar var?
Sadece İstanbul'da 248 merkezde toplam 62 bin öğrenci var. Rehabilitasyon merkezlerinden ayda ücretsiz olarak sadece sekiz saat yararlanılabiliyor. Ancak bu süre Avrupa'da haftada sekiz saat. Yani bizdeki süre çok yetersiz; aileler bundan şikayetçi. Devlet yeterli ödenek sağlamıyor; bu ödenek arttırılmalı.
Ayrıca bu merkezlere 14 yaşına kadar gidilebiliyor. Kaynaştırma okuluna gidemeyecek derecede ağır engelli ise bundan sonrası için hiçbir eğitim kurumu yok. Çocuk ne yapacak, bu yaştan sonra eve mi kapanacak? Bu konunun çözülmesi gerek. Çalıştayda bu konu üzerinde çalıştıklarını söylediler.
Raporda hayata katılım kriteri geliyor
Sağlık konusuna gelirsek, bir engelli beş ayrı yerden farklı rapor alabiliyor, bu nasıl oluyor?
Çünkü belli bir standart yok. Bakanlık şimdi BM standardına göre herkese eğitim verecek. Bu kriterlede önemli olan da kişiye göre rapor uygulaması. Yani bir bacağınız yoksa doğrudan yüzde 40 engelli denemeyecek, ülkedeki mimarı engellere bakılıp hayata katılım oranına bakılacak. İşe gidemiyorsan, sen yüzde kaç engellisin?
Aynı şekilde engelli öğrencilerin raporlarında da kişiye özel eğitim programı geliştirilecek. Hangi algısı yüksekse ona göre eğitim verilecek. Evet, hayır testleri üzerinden rapor verilmeyecek.
Ev içi bakımda durum ne?
Evde bakım hizmetlerinde şu an 400 bin ağır engelli yakınına asgari ücret ödeniyor. Önerim bakım yapan insanların da eğitim alması. Çünkü bakım yapanlar bez, sonda nasıl değiştirilir, engelli psikolojisi nasıldır bilmiyor. Yanlış bez değiştirme ve sondalama sonucu enfeksiyondan ölümler yaşanıyor. Bu öneri kabul edildi; önümüzdeki yıl eğitim verilecek.
Ve istihdam, kamu kurumlarında yüzde 4, özelde yüzde 3 engelli kotası olmasına rağmen son durum nedir?
Engelli kadroların yüzde 40'ı boş. Özel sektör zaten "engelli olmasın biz cezasını öderiz" diyor. Kamuya ise ceza kesilmiyor. En son özürlü memur sınavında 3500 kişi alındı, yakın zamanda da yeniden alım olacak. Ancak yeterli mi, değil. Düşünün aynı hükümet içindeki bakanlıklar bu konuda birbirini uyarıyor ama kimse uymuyor. İş bize düşüyor yine.
Nasıl yani?
Çalıştay boyunca BM Türkiye'yi en çok şikayet mekanizmasının işlememesi konusunda eleştirdi. Haklılar. Biz de kendi kendimize şikayet geleneği var ama resmi şikayette bulunmuyoruz. Maalesef sistem de şikayet üzerinden çalışıyor. Engelliler yaşadıkları sıkıntıları bağlı oldukları sivil toplum örgütlerine ya da doğrudan bakanlıkların engelli şikayet birimlerine iletecekler. Ve dava açma hakları olduğunu hiçbir zaman unutmayacaklar.
Kuyumcu kimdir?
Kendisi gibi tek gözü görenlerin sürücü belgesi alabilmesinin kanunlaşmasında, 2004'te Türkiye'nin ilk engelli yasasının hazırlanmasında, engelli ve yaşlı bakım merkezleri yönetmeliğinin hazırlanmasında yer aldı.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi "Engelsiz ve Herkes için Erişilebilir İstanbul Komisyonu" üyesi olan Kuyumcu, şehirlerin engelsiz olması için gereken fiziki ve mimari düzenlemeler için başvuru kitabı olan "Engelsiz Şehirler" kitabını da derledi.
Üç yıl önce kurulan derneğe her gün kaldırımın yüksek olmasından, engelli raporu alımındaki sıkıntı ya da engelli bir çocuğun okula yerleştirilememesine kadar birçok şikayet geliyor. Konuyla ilgili mercilere ulaşan Kuyumcu, sorun çözülmediği takdirde dava açacağını bildiriyor.