"Yoksullara yiyecek verdiğimde aziz; yoksulların neden yiyecekleri yok diye sorduğumda ise komünist diyorlar." Don Helder Camara.
Yukarıdaki sözü de alıntıladığım Birikim Dergisi'nin Mayıs 2008 sayısında Çağrı (Doğan) "Sağlamcılık" sözcüğünü ortaya atmış ve bunu şu şekilde açıklamıştı: "Erkek ve diğerleri, beyaz ve diğerleri gibi hiyerarşik toplumsal kodları anlatmak için kullanılan cinsiyet-çilik, ırk-çılık gibi kavramlardan yola çıkarak, sakatlığa yüklenen negatif sosyal değerin ve sakatlar üzerindeki sosyal baskının sorumlusu olan sağlam ve diğerleri şeklindeki hiyerarşik yapılanmalar için de, sağlam-cılık diyebiliriz. Bu, farklılıkların karşılaştırılıp ölçülmesine dayanan hiyerarşik bir yapılanmadır"
Yani, insanları sağlam-değil, erkek-değil, heteroseksüel-değil, zengin-değil, beyaz-değil, güçlü-değil vb. saçmalıklarla ayıran ve sonra sağlamlığa, heteroseksüelliğe, erkekliğe, zenginliğe, beyazlığa, güce değer atfedip, bunun dışında kalanları anormal ve değersiz sayan zihniyet, kaçınılmaz olarak ortaya çıkardığı hiyerarşi ile de kendini üstün görüp, küstahlaşabiliyor.
Bunun en son örneğini geçtiğimiz günlerde Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ verdi: Seçim çalışmaları kapsamında (yani oy istemek amacıyla gerçekleştirilen bir faaliyette!) bir hastanede personelle birlikte yemek yedikten sonra, kör bir işçinin, "Biz burada asgari ücretle çalışıyoruz. Koşulların iyileştirilmesini istiyoruz. Müteahhit şirketlerin elinden ne zaman kurtulacağız?" diye sorması üzerine, Akdağ, sinirlenerek, "Gözlerin görmediği halde sana iş vermişiz, daha ne yapalım? Müteahhit şirketlerin yanında çalışmaya devam edeceksin" diyerek çıkışıyor.
Gelen tepkiler üzerine "Yorgunluk nedeniyle böyle bir şey yaptığımın farkındayım. Sizden özür diliyorum" açıklaması yapan Akdağ'ın özür dilemesine gerek yok bence. Eminim ki kendisi daha sonra bu sözleri düşündüğünde "E ne var bunda, haksız mıyım" diyordur. Keza 2004'de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın sakat çocuğuna iş isteyen bir anneyi "Önce sağlam çocuğuna iş iste" diyerek azarladığını da unutmadık.
Ben bunların ağızdan kaçan veya maksadını aşan ifadeler olduğunu hiç sanmıyorum. Bu dil, AKP hükümetinin yürüttüğü sosyal politikaların çok net bir yansımasıdır. Zira kendileri sosyal politikayı iane mantığı ile algıladıkları, icraatlarını iyilik düşüncesinden, dini ya da ahlaki bir borçtan, ya da örf ve adetten kaynaklanan karşılıksız yardım olarak kurguladıkları için, son tahlilde "Veren el alan elden üstündür" mantığı gereği, hemen arkasından, "fazla konuşma da şükret" deme küstahlığı gelebiliyor!
Tepede bunlar olurken, "Obezite ile mücadele adına Sağlık Bakanı Recep Akdağ'a uyup mahalle kasabına "şişko" diyen gencin sağlık durumu ciddiyetini koruyor." diye geçilen Zaytung'daki Son Dakika dokundurmasında olduğu gibi, aşağıda da, devlet kurumlarına karşı giriştikleri mücadelelerde sakatların durumu ciddiyetini koruyor!
Sakatlar, kendilerine reva görülen mağduriyeti biraz olsun giderebilmek için yasayla kendilerine verilen sözde haklardan yararlanmayı talep ettiklerinde ya da bu haklara dair düzenlemeler yapılırken müdahil olmak istediklerinde, düzenlemeleri ve işleyişi bir parça eleştirdiklerinde, hatta eleştiri de değil, "şöyle olsa daha iyi olur" diye öneride bulunduklarında, gerek kurumsal olarak gerekse kamu çalışanlarının tavırları açısından, sayın başbakanı ve sayın bakanı aratmayacak şekilde, "fazla konuşma da şükret" şiddeti ve aşağılaması ile karşı karşıya kalıyorlar.
Buna dair o kadar çok örnek var ki... Yani kimse sakatların haklarından bahsetmiyor, sakatlara yardım yapılıyor, hepsi bu. Yardım alan kişiden beklenen de minnet duyması, şükretmesi ve tabii susması...
Bir de bu politikayı üreten ve yürütenlerin eleştirilere karşı tahammülsüzlüğü ve akıl almaz özgüveni mevzuu var. "A" desek, laf hazır: "Bizden önce hiç bir şey yoktu, buna şükredin ve kıymetini bilin". Daha geçen hafta AKP milletvekili -kör- Lokman Ayva, Engelliler Haftası etkinlikleri kapsamında düzenlenen "Siyasetçinin engelliye bakışı ve engelli hakları" konulu konferansta İslamiyet'ten önce özürlülerin insan bile sayılmadığını belirttikten sonra, İslamiyet'in dönüm noktası olduğunu ve özürlülerin yeni bir hayata başladığını söylemiş. O derece yani! J
Sizden önce ne olup olmadığı ayrı bir konu, sizin politikalarınızın doğruluğu, yanlışlığı, eksikliği ayrı bir konu. Sizin doğru bir şeyler yapmış olmanız ayrı bir konu, sayısız yanlış ve eksik şey yapmış olmanız ayrı bir konu. Siz, sosyal politikaları "hak" temelli değil "iane" mantığıyla kurgulayan, devletin gücünü parti-eliyle yardım dağıtmak ve yardım alan kişileri de elinize bakar halde tutmak için kullanan, sakatlara sağlamcıların vicdanlarını rahatlatacakları yardıma muhtaç nesne muamelesi yapan, iliklerine kadar neoliberal, doğa düşmanı, zengin-Müslüman-sağlam-erkeklerin patronluğuna inanan, sakatlara dair politika üretirken sakatları ve örgütlerini sürece dâhil etmeyen, en küçük bir eleştiriye dahi tahammül göstermeyen, söyleyecek tek sözü "Bizden öncesi kara delik. Şükredin" olan, evet, bir kez daha söylemek lazım, iliklerine kadar neoliberal olan bir partisiniz.
Hasılı, sizin dilinizden "Lan elin ayağın tutmuyor, yine adam yerine koyup dinliyoruz seni" mealinde sözler duymak şaşırtıcı değil; özür dilemenize gerek yok. Sadece şuna cevap verin: Yoksulların neden yiyecekleri yok? Sakatlar neden yoksul? (BK/ŞA)
(Bülent Küçükaslan, Engelliler.Biz Platformu'ndan.)