bianet, "Hak haberciliği dizisi" kapsamında "Çocuk Odaklı Habercilik", "Kadın Odaklı Habercilik", "İnsan Hakları Haberciliği", kitaplarını hazırlayan Doğu Akdeniz Üniversitesi'nden Doç. Dr. Sevda Alankuş'la söyleşti.
BİA kitapları projesinde size cazip gelen neydi? Önemi nedir bu projenin?
Bu kitaplar Türkiye'de yerel medyaya yönelik olarak gerçekleştirilen, en uzun zamana yayılmış, en geniş çaplı ve içerik olarak en zengin ve haberciliğin nasıl yapılması gerektiği konusunda "alternatif" nitelik taşıyan eğitim çalışmalarının bir ürünü.
Bunu daha iyi anlatabilmek için bazı rakamlar verilebilir. Eğitim çalışmalarının başlayıp sona erdiği 2000-2006 yılları arasında, toplam 34 buluşmadaki eğitimlerden 1271 gazeteciye ulaşmış olduk. Öyle sanıyorum ki, Türkiye'de yürütülen benzer eğitimlerin arasında ulaşılmış en yüksek rakam.
Ancak yapılanın önemini anlatmak açısından bu rakamlar yeterli değil. Çünkü, içerik anlamında da bianet projesi bir öncülük yaptı.
Ticari nitelikli olmayan ve sivil toplumun sesi olmak anlamında önemli bir medya ortamının eksikliği duyulan Türkiye'de, yaygın medyanın temsil ettiği teksesliliğe alternatif olmak anlamında önemli bir rolü olan yerel medyaya bu eğitim çalışmaları aracılığıyla haberciliğin nasıl yapılması gerektiği konusunda bir adres gösterildi.
Başlangıcı ile bugün geldiği yer arasında bir değerlendirme yapabilir misiniz?
2000-2003 yılları arasında iki aşamalı olarak düzenlenen ilk dizi eğitim çalışmalarımızın amacı, elektronik ortamda yaygın medya haberciliğine alternatif oluşturmak üzere varlığını sürdüren bianet'in hedeflerine uygun olarak, yerel medyayı daha iyi, daha doğru, daha nitelikli yayıncılık için bir arayışın içerisine sokmaktı.
Nitekim bu arayışı "etik ve politik olarak sorumlu" gazetecilik olarak adlandırdık ve bu çerçevede amaç bir yandan mevcut habercilik uygulamalarını eleştirip, yerel gazetecileri üstlenmiş oldukları toplumsal sorumluluk üzerine düşündürtürken, diğer yandan alternatif bir habercilik için neler yapılması gerektiği konusunda kapılar aralamaktı.
Bu çerçevede, medya ve toplum ilişkisini, radyo ve gazete haberciliğini, yeni iletişim teknolojilerinin habercilik için medyaya sağladığı yeni imkanları, en önemlisi medya ve etik konularını tartışmaya açtık. Bunların sonunda ise, 4 kitaplık "Habercinin El Kitabı" dizimiz ortaya çıktı.
2003'teyse BiA projesi BİA²'ye dönüştü. BİA² projesinin amacı bir yandan hak ihlallerini ve bunların yaygın medya tarafından haber yapılma biçimlerini kovalar, hak ve özgürlüklerin sınırlarını genişleten yeni düzenlemelerin takipçiliğini üstlenirken, diğer yaptığının adını "hak haberciliği" olarak koydu.
Dolayısıyla, BİA² projesiyle, aslında alternatif habercilik arayışımız içerisinde bir durak ama mutlaka durulması ya da mutlaka oradan başlanması gerektiği için bir "baş durak" olarak hak haberciliğini adres gösterdi.
2003-2006 yılları arasında gerçekleştirdiğimiz üç aşamalı eğitimlerimiz ise böylelikle hak haberciliği eğitimleri oldu.
Sanıyorum hak haberciliğini ilk yapan değil ama Türkiye'de ilk kavramsallaştıran, teorize eden biz olduk.
Kısaca hak haberciliğinden, hak ihlallerini yakından takip eden, hakların genişlemesi ve uygulanması ve bu haklara sahip çıkılması konularında bir sahiplenici bir bilinç yaratan, haber yaparken hak ihlalinde bulunmayan, her haberini hak odaklı ancak özellikle de kadın ve çocuk odaklı kılmayı adres gösteren bir habercilikten söz ediyoruz.
Nitekim, bu üç aşamalı eğitimlerimizin metinlerini hak haberciliği dizisi olarak "Kadın odaklı, insan odaklı, çocuk odaklı, insan hakları haberciliği" şeklinde kitaplaştırdık.
BİA² kapsamında gerçekleşen eğitimlerin bir ayağını da hak örgütleri temsilcilerine yönelik, onların medyada görünürlüklerini, seslerini daha iyi duyurabilmelerini sağlayacak şekilde yine habercilik odaklı olarak düzenlenen eğitimlerdi ki, bu eğitimlerin metinlerini de "Medyada Görünür Olmak" kitabımıza aldık.
Benim için bu projeyi böyle ayrıksı kılan işte bu: Yani emsallerinden farklı olarak bu eğitimlerin yaygın medyanın temsil ettiği habercilik anlayışına bir yandan bianet olarak alternatif uygulama sunarken, diğer yandan söz konusu eğitimler aracılığıyla bu uygulamanın temelini oluşturacak kuramsallaştırma çabaları ve bunun yarattığı heyecan.
Bu iki dizimize esas eğitimleri desenlerken, hedefimiz yerel medya da haber üretenlerdi, ancak yer yer katılımcılarımız arasına iletişim meslek liselerinden öğrenciler de eklenmişti.
Bu proje kimleri etkiledi, neyi görünür kıldı?
Kitaplarımız yayınlandığında iletişim fakülteleri öğrencilerine de ulaşmış olduk ve çok sevinerek "Habercinin El Kitabı" dizimizin kitaplarının, alanın öğrencileri için de tam da hayal ettiğimiz gibi bir başucu kitabı haline geldiklerini gördük.
Türkiye'de iletişim alanında Türkiye medyası odaklı/örnekli telif kitapların azlığını düşünecek olursak bunların birer iletişim fakülteleri öğrencileri için bir ders kitabı haline gelerek önemli bir gereksinime cevap verdiklerini düşünüyoruz.
"Hak Haberciliği" dizimizin dağıtımına henüz başlanmış olmasına rağmen, görmüş olduğu ilgiye bakarsak bu üç kitabımızın da çok kısa zamanda hem sektörde çalışan hem de iletişim alanında araştırma yapıp, eğitim görenler için önemli bir referans kitabı haline geleceklerini öngörebiliyoruz.
Aslında bu ikinci dizimizin etkisi bence birincisinden biraz daha farklı olacak, ve öyle umut ediyorum ki, hak haberciliği uygulamasını sektörde bulunup da en azından "dürüst habercilik" yapmak gibi bir derdi olanların ufkunu yolunu açarken, diğer yandan iletişim fakülteleri müfredatlarına hak haberciliği ile ilgili dersler ve konuların girmesini sağlayacak.
Sizi bu projede en çok ne yordu? En çok ne sevindirdi?
Bu proje başından sonuna kadar daha doğrusu her dakikasında çok heyecan vericiydi. Bir kere, Türkiye'nin çok farklı bölgelerinde hem benzer hem de farklı sorunlarla baş etmeye çalışan ve ayakta durabilmek için mucizevi mücadeleler veren, bu uygulama bilgisini de bizlerle cömertçe paylaşan yerel medyacıları, ya hep fildişi kulelerde yaşıyor olmakla ya da medya denilince yaygın medyayı anlamakla eleştirilen akademisyenleri buluşturdu.
51 farklı eğitmenimiz vardı ve bunların arasında sadece akademisyenler değil, yaygın medyadan olup da örnek habercilik yapan gazeteciler, hem gazeteci hem akademisyen niteliği taşıyanlar, hukukçular, alternatif medyanın temsilcisi haberciler, sivil toplum örgütleri temsilcileri de bulunuyordu.
Böylelikle hepimiz birlikte hem öğrenmenin hem öğretmenin heyecanında buluştuk. BİA projesinin koordinatörleri, bianet editörleri, sekretaryası bütün bu yorucu sürecin başından sonuna kadar taşıyıcılarıydı.
Tam 6 yıl boyunca, bazen her hafta bir başka bölgede/kentte olmak üzere oradan oraya koşturdular.
Ben biraz uzakta, Kıbrıs'ta olduğum için bu buluşmaların hepsinde bulunamadım, ancak projenin eğitim danışmanı olarak eğitimlerin desenlenmesi, BİA çizgisini temsil eden eğitmenlere ulaşılması konularında çalıştım, nihayet eğitim metinlerini yayına hazırladım.
Bütün bu süreç bildiklerimi paylaşmanın yanı sıra bana da çok şey öğretti. Akademik ilgi olarak, alternatif medya ile ilgili kuramsal tartışmalar ve uygulamalar üzerine yoğunlaşmaya başladım.
Geleneksel habercilik anlayışına ilişkin eleştiri ve tartışmalar ile arayışlar çerçevesinde, hak haberciliğinin yanı sıra, Türkiye'de ancak "yine bianet ve onun etrafında toplanan akademisyenler tarafından" yeni telaffuz edilmeye başlanan barış gazeteciliği üzerine düşünmeye ve araştırmaya başladım.
Dolayısıyla 1997 yılında bir hülya olarak başlayan bianet projesinin en başından beri içinde olmak bana çok şey kazandırdı. (EZÖ/TK)