Medya sorunları, hak ihlâllerini ve onların mağdurları ortaya koyup, herkesçe fark edilmesini ve bilinmesini sağlamalıdır. Kuşkusuz bu görev, “başvuru ve hak arama yolları”nın herkesçe kullanıldığı; hızlı, etkin, doğru ve iyi işlediği koşulda anlamlı ve önemlidir.
Medya “hak arama ve başvuru yollarından biri” haline geldiğinde, bir yandan gerçeklerin ortaya çıkması ile ilgili olağan, yasal süreçler bir kenara atılır, diğer yandan da “mağduriyeti gideren” bir merci olmadığı için; mağdur, mağduriyetinin giderilmesini sağlamak yerine yalnızca “için rahatlatmış” bazen de “öcünü almış” olur. Her ikisi de modern, demokratik ve insan haklarının üstün olduğu bir toplumda olmamalıdır. Hasta hakları ihlâlleriyle ilgili başvurularda da sıklıkla bu noktaya geliniyor. Doğru ve işlemesi gereken “başvuru ve hak arama yolları” kullanılmadan ya da kullanılmasına karşın beklenen sonuç alınamadığı ve mağduriyetin giderilmediği durumlarda, mağdur ve yakınları, zor işleyen daha üst bürokratik ve hukuki süreçlerin arasında daha da mağdur olmaktan vazgeçip, başlarına gelenleri medyaya yansıtıyorlar.
Rating sağlayan konular olduğu için medya da bunu istiyor ve bekliyor ve medya devreye girdiğinde daha önce normal, olağan yolla “sağlanamayan sonuçlar”a ulaşılıyor.
* * *
Bu ise ilkin başta medya mensupları olmak üzere herkesin yakındığı, medyanın “5. kuvvet” olmaktan çıkıp, çoğu zaman “2.”, bazen de “1. güç” olması durumuna gelmesidir.
Sonra da sorunu yaratan ve mağduriyete yol açan sürecin doğru değerlendirilmek yerine, çoğu zaman “ezberlere dayanan” ve genel eğilime uygun biçimde kararların alınmasıdır.
Sonuçta ise “haksız kararlar”, “niteleme ya da damgalamalar”, “yargısız infazlar” ve “gereksiz teşhirler” ortaya çıkmaktadır.
Bu da bir ihlâlin başka ihlâllere yol açmakta, ayrıca medyaya yönelik haksız ve olumsuz tepkileri doğurmaktadır. Oysa “demokratik ve hukuka saygılı” bir ülkede şunlar yapılabilir:
- Hukukun üstünlüğünü, adil yargılamayı sağlayacak şekilde başvuru ve hak arama mekanizmalarının “tek” olması sağlanabilir.
- Bu süreçlerin “açık ve şeffaf” olması, yalnız “iddia”nın değil “savunma hakkı”nın da eksiksiz kullanılması” sağlanabilir.
- İlgili ve etkilenen tarafların tümü etkin ve sürekli olarak süreçte yer alabilir, ortaklaşa ve işbirliği ile çalışabilir, “gerçeği ve doğruyu” ortaya çıkaracak şekilde yardımlaşıp, gerektiğinde bilgi ve uzmanlık desteğinin bilimsel ölçütlere ve objektif olarak sunulabilir.
- Karar oluştuğunda ve yaptırıma bağlandığında, bu hem düzen hem de kamu vicdanı açısından hiçbir kuşku, kaygı oluşmadan ve eksiklik ortaya çıkmadan uygulanabilir.
- Nihayet bu süreçte mağdur olanların mağduriyetlerinin de yalnızca sorumluların sorumlulukları oranında değil, olması gerektiği biçimde ve yaşamla bağdaşır şekilde sağlanabilir.
Kuşkusuz tüm bu süreç kamuoyunun gözü önünde sergilenmelidir. Medya burada sorumluluk üstlenmeli, etki altında kalmadan, kendisi karar vermeden, yalnız “gerçek ve doğruları” yansıtacak şekilde, “nesnel olarak” davranmalıdır.
* * *
Bir “hak ihlâli ve bundan doğan mağduriyet iddiası” oluşmuşsa, hukuksal süreçlerin sorumluları da, hak ihlâline uğrayanlar ve mağdur olduğunu düşünenler de, medya da görevlerini ve sorumluluklarını bilerek yalnızca olması, yapılması gerekeni yapmalı, bunun dışında birbirlerinin görevlerini üstlenmemelidirler.
Tabii tüm bu sürecin başta da belirttiğimiz gibi “hızlı, etkin, iyi ve doğru işlemesi” gerekir.
Ancak o durumda “hak ihlâlleri” azalır ve “mağduriyetler” giderilebilir.(MS/EÜ)