Gazeteci Fatih Altaylı, YouTube kanalındaki açıklamaları nedeniyle hakkında başlatılan "Cumhurbaşkanını tehdit" soruşturması kapsamında tutuklandı. Dün akşam saatlerinde evine yapılan polis baskını ile gözaltına alınan Altaylı, bugün savcılık ifadesinin ardından tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edildi. Mahkeme Altaylı'nın tutuklanmasına karar verdi.
Hakimliğin tutuklama kararında Altaylı’nın sözlerinin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı tehdit suçunu oluşturduğu ve tehdit suçunun da fiili saldırı kavramına dahil olduğu iddia edildi. Eyleminin TCK 310/2 maddesi delaleti ile tehdit suçunu oluşturduğu belirtildi.
"Hukukun bittiğini bir daha gördük"
Avukat Ömer Teker Altaylı’nın tutuklanması sonrasında şöyle dedi:
"Daha aşağıya sevk edilmeden, bize bildirim yapılmadan internete sevk maddeleri düşüyor, yazılar düşüyor, daha biz göremiyoruz. Diyecek hiçbir şey yok. Hukukun bittiğini bir daha gördük bu ülkede. Aslan gibi de yatar çıkar Fatih Bey”
Savcılık, Altaylı’nın programda söylediği sözleri, Cumhurbaşkanı’na yönelik tehdit olarak değerlendirdi.
— Murat AĞIREL (@muratagirel) June 22, 2025
TCK 310/2 ve 106/1 maddeleri gerekçe gösterilerek tutuklanmasını talep etti. https://t.co/B1MXqsnGzo pic.twitter.com/ea7j85w6jp
"Cumhurbaşkanının ömür boyu görevde kalmasına onay vermediğimi aktardım"
Adliyedeki ifadesinde Altaylı şöyle dedi:
"20 Haziran 2025 tarihli yayında Cumhurbaşkanına yönelik herhangi bir tehdit veya hakaret kastım yoktur. Yayında, bir anket sonucuna göre halkın büyük çoğunluğunun Cumhurbaşkanı'nın ömür boyu görevde kalmasına onay vermediğini aktardım. Türk halkının tarih boyunca yönetenleri eleştirme geleneğine değindim. Bu yorumlar tarihsel perspektifle, entelektüel kimliğimle yapılmıştır.
Açıklamalarım bazı kişilerce çarpıtılarak sanki tehdit içeriyormuş gibi gösterilmiştir. Savcılığa sunduğum USB’deki 3 dakikalık orijinal videoda tarihsel açıklamalar yaptığım görülmektedir. Buna karşın 30 saniyelik kesilmiş video, bağlamından koparılarak servis edilmiştir.
Bugüne kadar kimseyi tehdit etmedim, Cumhurbaşkanına yönelik de bir tehdit söz konusu değildir. Suçun unsurları oluşmadığı için kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesini talep ederim."
Avukat Emine Rezzan Aydınoğlu'nu da Altaylı'yı şöyle sasvundu:
"Müvekkilimin beyanlarını aynen tekrar ediyorum. TCK 310/2 Cumhurbaşkanına yönelik fiili saldırıları kapsar. Ancak müvekkilimin açıklamaları basın yoluyla yapılmış sözlü eleştiridir. Bu nedenle suç unsuru yoktur. TCK 106/2 kapsamına da girmez. Tutuklama veya adli kontrole gerek yoktur, serbest bırakılmasını ve kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesini talep ederiz."
Avukat Ömer Teker de şöyle dedi:
"Müvekkilimin videosu, Cumhurbaşkanı Danışmanı Oktay Saral tarafından kesilerek kamuoyuna servis edilmiştir. Bu manipülasyonla müvekkilim hem hedef gösterilmiş hem de tehdit edilmiştir. TCK 310/2 maddesi somut bir fiil gerektirirken, burada sadece tarihsel bir değerlendirme vardır. Demokratik bir toplumda Cumhurbaşkanlığı makamı eleştiriden muaf değildir. Müvekkilim suç işlememiştir, tutuklanmamalı ve hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmelidir."
Altaylı ne demişti?
Fatih Altaylı, YouTube yayınında şöyle demişti:
"Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ömür boyu görevde kalmasına halkın %70’i karşı çıkıyor. Bu çok şaşırtıcı değil. AKP seçmeninin bir kısmı ve MHP'liler dışında bu fikri destekleyen pek kimse yok. Bu millet, hoşuna gitmediğinde padişahını bile boğmuş bir millettir. Osmanlı tarihinde suikasta kurban giden ya da intihar ettiği öne sürülen birçok padişah var."
TCK 310/2 hakkında
Madde gerekçesine göre; madde metninde, Cumhurbaşkanına karşı suikastte bulunulması, kasten öldürme suçuna nazaran özel bir suç olarak tanımlanmıştır. Hatta, bu suça teşebbüs, tamamlanmış suç gibi cezalandırılmaktadır. Bizim mevzuat geleneğimizde Cumhurbaşkanlığı veya Devlet Başkanlığı gibi, Devletin en yüksek makamını işgal eden zatın “öldürülmesi” gibi bir sözcüğe kanunda da yer vermemek için bu hususta öteden beri kullanılmasına alışılmış “suikast” sözcüğü tercih edilmiştir. Bilindiği gibi suikast Devlet büyüğünü veya önemli bir kişiyi planlı tarzda öldürmeyi ifade ederse de burada kasten öldürmeyi belirtmek amacıyla kullanılmıştır. Maddenin ikinci fıkrasında, Cumhurbaşkanının şahsına karşı başka bütün fiilî saldırılar, yani hakaret dışında kalan tüm hareketler, cezalandırılmaktadır. “Fiilî saldırılar” terimine bütün saldırılar girmektedir. Cumhurbaşkanının şahsına karşı işlenen suçlar dolayısıyla ilgili suç tanımına göre verilecek ceza yarı oranında artırılarak hükmolunacaktır. Ancak, bu durumda belirlenecek cezaya alt sınır getirilmiştir.
Yargıtay uygulamasına göre;
1) Genel olarak:
Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanına aittir.
Cumhurbaşkanı, Devlet başkanı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin eder. (Anayasa madde 104/1)
Devlet başkanı, siyasi iktidar içinde yer alan, tek kişiden ibaret bir organdır. Bütün devlet kuvvetlerinin başı ve en üstü olarak korunması gereken düzeni temsil ve şahsında kişileştirmektedir.
Bu nedenledir ki, Kanun vazı’ı, Devlet başkanının şahsında temsil ettiği siyasal değerler ve nitelikleri, kişisel varlığına dair değerlere öncelediğinden bu suçları devlete karşı işlenen suçlar içinde düzenlemiştir. 5237 sayılı TCK da söz konusu suçu, Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı suçlar arasında görmüştür.
Tarihi süreçte Devlet-i Aliye’de Devlet Başkanının hayatına kast fiilleri, “siyaseten katl” cezası ile yaptırıma bağlanmış, 1274 Ceza Kanunname-i Hümayunu’nun 55. maddesinde “Zat-ı Hazreti Padişahi’nin hayatına suikast eden veyahut iş bu suikastin icrasına teşebbüs eyleyen kimse idam olunur.” denilerek uygulama sürdürülmüş, mülga 765 sayılı TCK’nın “Devlet başkanına suikast” kenar başlıklı 156. maddesi ile de “Reis-i Cumhura suikastte bulunanlarla, buna teşebbüs edenler fiilleri teşebbüsü tam derecesinde ise idam cezasıyla, nakıs ise müebbet ağır hapisle cezalandırılır.” denilerek suça teşebbüs, tamamlanmış suç gibi cezalandırılmıştır.
Esas itibariyle hazırlık hareketleri cezalandırılmamaktadır. Fakat kanunlar, belli durumlarda hazırlık hareketlerini dahi, korunan hukuki menfaat açısından tehlike yaratacak nitelikte kabul ettiklerinden cezalandıran özel hükümler kabul etmişlerdir. Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlar ve bu arada devlet başkanına suikast suçu açısından da durum böyledir. Kanunumuzun 765 sayılı TCK 168 ve 171. maddelerinde (5237 sayılı TCK’nın 314 ve 316. maddelerinde) düzenlenen suçlar, Devletin şahsiyetine/devlet başkanına suikast suçu açısından hazırlık hareketlerini cezalandıran özel hükümlerdir.
3713 sayılı Kanunun 3. maddesinde yer alan suçlar, mutlak terör suçlarıdır. Bu nedenle yaptırım uygulanırken belirlenen temel cezadan sonra aynı Kanunun 5/1. maddesi tatbik edilir.
Fail örgüt mensubu ise, cezanın TCK’nın 58/9 maddesi gereğince mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine de karar verilmelidir.
2) Suçla korunun hukuki menfaat:
Norm, iki ayrı değeri birlikte korumaktadır. Birincisi Cumhurbaşkanının hayatı, yaşam hakkıdır. Diğeri ise mağdurun niteliği bilinerek kendisine karşı suç işlendiğinde devlet başkanının temsil ettiği siyasal değerler ve niteliklerdir. Bu açıdan devlet başkanı aleyhine suçlar, devletin şahsiyeti aleyhine işlenen suçlar arasında yer almaktadır. Devlet organlarını meydana getiren şahıslar kişisel olarak korunmadıkları, mesela hükümet başkanı aleyhine suçlar özellik taşımadığı halde, devlet başkanına karşı suçlar “devletin varlığına” karşı işlenmiş gibi kabul edilmektedir.
3) Suçun maddi unsurları:
a) Suçun Konusu: Suçunun hukuki konusu, Cumhurbaşkanının yaşam hakkı ve şahsında temsil edilen devletin varlığı ve anayasal düzenidir.
b) Fail: Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olsun ya da olmasın, yöneten veya yönetilen herkes olabilir.
c) Mağdur: Suçun mağduru Cumhurbaşkanıdır.
d) Fiil: Fiil, Cumhurbaşkanına suikastte bulunmak ya da bu fiile teşebbüs etmektir. Suikat, madde gerekçesinde açık biçimde belirtildiği üzere kasten öldürmeyi belirtmek amacıyla kullanılmıştır. Teşebbüsten bahsetmek için kastedilen suç yönünden elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlamak gerekir. (TCK madde 35/1) Bu nedenle hazırlık hareketlerinin, yasada açık biçimde düzenlenmedikçe cezalandırılamayacağı tartışmadan varestedir. Doktrinde Hafızoğulları ve Özen, suikast planı ve suçun işleneceği yerde keşif yapmanın hazırlık hareketi kapsamında kaldığını ileri sürmektedir.
Fiil, devlet başkanını, başkanlık süresi içinde ve başkanlık fonksiyonlarıyla yükümlü bulunduğu sürede korumaktadır. (Yargıtay CGK’nun 02/04/1990 tarih ve 84-106 sayılı kararı)
4) Suçun manevi unsuru:
Suç, genel kastla işlenebilir. Siyasal ya da kişisel saikle işlenmesi arasında fark yoktur.
5) Suçların içtimaı:
Cumhurbaşkanına suikast suçu ile terör örgütü mensubu olmak (TCK madde 314) ve/veya devletin birliği,ülke bütünlüğü ve anayasal düzeni aleyhine suçlar arasında müterakki/geçitli suç ilişkisi bulunmadığından (Özek, age, s. 144) ve TCK’nın 302/2, 309/2, 312/2, 311/2 ve 220/4. maddelerinde açıkça fikri içtimanın uygulanması yasaklanmış olduğundan zikredilen suçların şartları oluşmuşsa ayrı ayrı cezalandırılmaları gerekecektir.
6) İşlenemez suç kavramı:
İşlenemez suç, bir ceza kanunu hükmünü ihlale yönelmiş olmasına rağmen ya hareketin suçu karekterize eden zarar veya tehlikeyi meydana getirmeye elverişli olmaması ya da suçun konusunun bulunmaması nedeniyle başarısız kalmaya mahkum bir davranış olarak tanımlanmaktadır. (Alacakaptan Uğur, İşlenemez Suç, s.1)
Bu tanıma göre işlenemez suç, ya hareketin elverişli olmamasından ya da suçun konusunun bulunmamasından kaynaklanmaktadır. Somut olay yönünden hareketin elverişliliği hususunda bir tartışma bulunmadığından suçun konusunun yokluğu durumunda eylemin hangi hallerde işlenemez suç hangi hallerde teşebbüs olarak kabul edilmesi gerektiği üzerinde durulacaktır.
Suç teorisi açısından suçun maddi konusu; failin yaptığı hareketin, üzerinde tesirini icra ettiği kişi veya şeydir (Alacakaptan, age, s. 113). Her suç bir hukuki değeri koruduğuna göre, her suçun bir hukuki konusu vardır. Ancak her suçun maddi konusu olmayabilir. Netice suçu olarak düzenlenmeyen suçlar genellikle maddi konusu olmayan suçlardır. Öldürme suçlarında suçun hukuki konusu yaşam hakkı, maddi konusu ise insan vücududur.
Doktrinde suç konusunun yokluğu halinde eylemin işlenemez suç kapsamında mı yoksa teşebbüs olarak mı kabul edileceğinin, mutlak yokluk-nisbi yokluk ayrımına göre tespit edilebileceği savunulmuştur. Mutlak yokluk halinde işlenemez suç, nisbi yokluk durumunda ise suça teşebbüs vardır. Kasten öldürme suçu yönünden, öldürülmek istenen kişinin olay öncesinde ölmüş olması mutlak yokluğu, konunun geçici olarak olduğu zannedilen yerde bulunmaması ise nisbi yokluğu ifade etmektedir. Bu görüş, özellikle nisbi yokluk kavramının, belirsizliği ve göreceliği nedeniyle sorunu çözmekte yetersiz kalınca konunun, icra hareketlerine başlanmadan önce yok olması halinde işlenemez suçun, hareketin başlamasından sonra veya başlamasıyla birlikte yok olması halinde ise teşebbüsün varlığından bahsedilmesi gerektiği ileri sürülmüştür. Ex post değerlendirmeye dayanan bu görüş de fiilin “objektif tehlikeliliğini” görmezden gelmesi nedeniyle eleştirilmiştir.
Yüksek Yargıtay’ın bir çok kararında (Yargıtay 1.CD’nin 26/05/1963 tarih ve 320/1134; 2. CD’nin 18/01/1949 tarih ve 355/419; 6. CD’nin 24/10/1959 tarih ve 955/889 ile 14/06/1983 tarih ve 4019/5620; CGK’nun 13/02/1984 tarih ve 291/158, 21/02/1983 tarih ve 6-495/64 ile 25/06/1990 tarih ve 5-157/200; 10. CD’nin 25/01/2005 tarih ve 2004/25426-2005/340 sayılı kararları vb.) kabul edilen, doktrinde büyük ekseriyetle savunulan ve Dairemizce de benimsenen “somut tehlike teorisi”ne göre ise; hâkim, psişik ve fizyolojik gelişmesi normal olan insanın bilgi, tecrübe ve niteliklerini nazara almak ve belli istatistik kanunları ile id quod plerumque accidit (ortak hayat tecrübelerine göre, belli insan davranışlarının nedensellik bağlamında netice verdiği makul bir olasılık derecesini ifade eden ortak tecrübe ilkesi) ilkesini ve faili o olay bakımından mevcut özel bilgilerini de göz önünde bulundurmak suretiyle hareketin yapıldığı anda hareketin mevzuunun mevcudiyetinin muhtemel olup olmadığını araştıracak (Alacakaptan, age, s. 126) muhtemel olması durumunda eylemin teşebbüs aşamasında kaldığı sonucuna ulaşacaktır.
Yani hâkim, somut olayda ex post değil ex ante bir değerlendirme ile normal bir insanın bilgi, tecrübe ve niteliklerini, günlük hayat tecrübelerini, failin olay ile ilgili özel bilgilerini nazara alarak hareketin yapıldığı anda suçun konusunun varlığının muhtemel olup olmadığını araştıracaktır. Konunun varlığı muhtemel ise -ve esasen mutlak yokluk durumu da yoksa- eylemin teşebbüs kapsamında kaldığı kabul edilerek cezalandırılacaktır.
İşlenemez suç hakkında ne mülga 765 sayılı ne de mer’i 5237 sayılı TCK’da bir hüküm vardır. Oysa İtalyan Ceza Kanununun 49, Alman Ceza Kanununun 23. maddelerinde işlenemez suç/elverişsiz teşebbüs ile ilgili düzenlemeler yer almıştır. Gerek anılan kanunlar gerekse Avusturya ve İngiliz ceza kanunları işlenemez suçun cezalandırılmasına ya da güvenlik tedbiri uygulanmasına imkan tanımaktadır. Fransa uygulaması da bu yönde gelişmiştir. (Tozman Önder, Suça Teşebbüs, s.181)
Türk ceza hukuku açısından işlenemez suç/elverişsiz teşebbüsün cezalandırılması mümkün bulunmamakla birlikte doktrinde …gibi yazarlar suç işleme kararının icrası kapsamında harici dünyaya yansıyarak toplumsal tehlikeliliği ortaya koyan fiillerin, failin elinde olmayan nedenlerle istenilen sonucu doğurmasa da cezalandırılması gerektiğini savunmuşlardır.
Bu durumda, hareketin elverişliliği ya da konunun yokluğu hususundaki kurum ve kavramların, özellikle korunan hukuki değer olarak devletin varlığını ve prestijini muhafaza eden suçlar yönünden, işlenemez suçun alanını genişletecek biçimde yorumlanması kabul edilemez.(Y16CD-K:2019/1953)

Fatih Altaylı gözaltına alındı

Medya Gözlem Raporları

BİA Medya Gözlem Veritabanı
(EMK)







