* Fotoğraflar: Tuğçe Yılmaz / bianet.
İklim Adaleti Koalisyonu - Ekokırım Çalışma Grubu, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Çevre Mühendisleri Odası ve EndEcocide Türkiye iş birliği ile İstanbul Müze Gazhane'de ekokırım konulu uluslararası konferansın ikinci günü bugün düzenlendi.
İkinci gündeki oturumlarda, açılış konuşmalarından sonra sözü 9 Mayıs 2017'de Antalya'da öldürülen çevreci çift Aysin ve Ali Ulvi Büyüknohutçu'nun kızı Emine Büyüknohutçu aldı.
Emine Büyüknohutçu, anne ve babasının mücadelesini "Biz bu mücadeleyi vereceğiz," diye başladıkları bir mücadele olmadığını ve esasen kendi bitkilerini, meyve-sebzelerini, hayvanlarını yetiştirip, kendilerine ait bir yaşam alanı kurmak için böyle bir yol seçtiklerini söyleyerek cinayete giden süreci anlattı.
Büyüknohutçu Davası
Emine Büyüknohutçu, ailesinin aldığı tehditleri ve mücadele ettikleri taş ocaklarının sahiplerinin bu mücadeleden ne denli rahatsız olduğunu vurgulayarak dava sürecini anlattı:
"Dava süreci tamamen savsaklanan bir süreç. Eksik ya da yanlış yönlendirilmiş tutanaklardan tutun da savcının yaptığı teşhis yönlendirmelere kadar kötü niyetle yürütülmüş bir süreç söz konusu. Mahkemedeki hiçbir talebimiz kabul edilmiyor. Davada en son azmettiricinin takipsizliğine karar verilmek istendi, itiraz ettik. Anayasa Mahkemesine başvurduk ve oradan gelecek kararı bekliyoruz."
Metin Lokumcu Davası
Ekoloji aktivisti Eren Dağıstanlı ise Metin Lokumcu davasının gidişatını anlattı. Dağıstanlı, Lokumcu Davası'nı anlatmaya başlamadan önce ise Rize'nin Fındıklı ilçesinden geçmesi planlanan Karadeniz Sahil Yoluna karşı yürüttüğü mücadeleyle tanınan avukat Cihan Eren cinayetine değindi. Dağıstanlı şöyle dedi:
"Cihan Eren'in ardından gazeteler şöyle yazdı: 'Öldü ama haklı çıktı.' Hayır, haklı olduğu için öldürüldü."
Dağıstanlı, Lokumcu Davası ile ilgili ise şöyle dedi:
"Metin Lokumcu'nun ardından açılan davalar ekseriyetle reddedildi. 13 polisin yargılandığı dava devam ediyor. Bu 13 polisten dört tanesi rütbeli. Yedi ilden Hopa'ya getirilen ve orantısız bir şekilde gaz kullanan polisler yargılanıyor ve polislerin ifadeleri 'Görmedim, duymadım'dan ibaret. Son olarak 26-27 Ocak'a ertelendi dava ve hepinizi duruşmaya çağırıyoruz. Cihan Eren için, Metin Lokumcu için, Büyüknohutçu çifti için, doğa için adalet istiyoruz."
Çevre platformlarından mesaj
Emine Büyüknohutçu ve Eren Dağıstanlı'nın konuşmalarından sonra ise konferansa katılamayan çevre platformlarının mesajları okundu.
Mesajların ardından konferansa katılan çevre örgütleri ve platformlar, teker teker söz alarak kendi bölgelerindeki çevre tahribatlarını anlatarak ekokırım ile bağlantılarını ortaya koydu.
Konuşmalarda Samsun Çarşamba Ovası'ndaki biyokütle santrali, Maraş Elbistan'daki termik santraller, Muğla'daki termik santraller, Marmara Denizi'ndeki müsilaj sorunu, Salda Gölü'ndeki kirlilik, Van Gölü'ndeki kuraklık, Dersim'deki maden ocakları gibi birçok başlık ele alındı.
Siyah Kar
Elbistan Hayatı ve Doğayı Koruma Platformu temsilcisi tarafından yapılan konuşmada Reşit Yüksel'in yönetmenliğini üstlendiği, Elbistan termik santrallerinin çevre ve insan sağlığına verdiği zararın anlatıldığı "Siyah Kar" belgeselinden bir kesit izletildi.
Belgeselden sonra Kürt kentlerindeki çevre savunucuları söz aldı. İlk olarak sözü alan Şırnak Barosu Başkanı Rojhat Dilsiz, Şırnak'taki ağaç kıyımından bahsetti.
Şırnak'taki ağaç kıyımı
Dilsiz'den sonra, Van Çevre Derneği adına Ahmet Kalçık konuştu. Kalçık, Van Gölü'ne özgü balıkların göldeki kuraklık ve kirlilik nedeniyle 100'ün üstünde balık türünün yok olduğunu söyledi. Kalçık sözlerine şöyle devam etti:
"Ekokırımın yaşandığı coğrafyamızda bir de demokrasi kırımı yaşanıyor. Biz Van'da kayyım yönetimi altında nefes alamıyoruz. Üç-dört kişi bile bir araya gelemiyoruz. Dağlarımıza yıllardır kimyasallar yağdırılıyor. Bizde de baraj sorunu var; fakat güvenlik barajı olarak inşa edildiği için baraj sorunumuz dahi daha büyük bir sorun haline geliyor. Bize özel uygulamalarla Van'da güvenlik yolları, 3 bin kilometrelik güvenlik duvarları var."
"Dersimliler için doğa kutsaldır"
Kalçık ardından ODTÜ Çevre Topluluğu'nun konferans için gönderdiği mesaj okundu. Okunan mesajdan sonra söz Munzur Çevre Derneği'nden Hatun Eser aldı. Eser, Dersimliler için doğanın kutsal olduğunu vurgulayarak şöyle dedi:
"Dersim coğrafyasında yıllarca ormanlarımızı güvenlik gerekçesiyle yaktı. Bu yıl da ormanlarımız kesilerek yok ediliyor. 145 maden ruhsatı verildi Dersim coğrafyasına. Köylerimize yeni sürgün yolları açmaya çalışıyorlar. Dersimliler için doğa kutsaldır. Bir yaş ağacı kesmek Dersimlilere acı verir. Suya tükürmez Dersimliler. Biz alageyiklerimizi kutsal olarak görürken ne yazık ki alageyiklerimiz ihaleye çıkarılıyor. Bize her gün uyarı geliyor, avcılar gelecek dikkat edin, geyiklerinizi koruyun diyorlar.
38'i yeniden yaşamak istemiyoruz
"Yaşanan göçlerden en çok kadınlarımız ve çocuklarımız etkileniyor. 1938'de kadınlarımız kendilerini uçurumdan atıyordu. Biz köylerimizi yeniden terk etmek istemiyoruz. Hâlâ girişi yasak olan köylerimiz var. Oysa o toprakların altında bizim ölülerimiz yatıyor. Şimdi bize örülen baskı ve korku duvarını aşmalıyız. Bunu da ancak ortak bir mücadele ile başarırız."
Hatun Eser'den sonra Kazdağları Doğa ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, Ya Kanal Ya İstanbul Koordinasyonu, Aydın Meze Köyü, Malatya Çevre Derneği, Ege Çevre ve Kültür Platformu, Akbelen Ormanı temsilcileri söz aldı.
Zeytin için adalet
Konuşmalardan sonra konferans salonunda "Zeytin için adalet", "Akbelen için adalet, "Akbelen Ormanı'nı vermeyeceğiz", "Katil Limak Akbelen'i terk et" sloganları atıldı.
Öğleden sonra başlayan "Hukukçular ile Çevre Aktivistleri Buluşması: Ekokırımın Suç Olarak İç Hukukumuza Girmesi Mümkün mü? Nasıl?" başlıklı oturum Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu'nun konuşmasıyla açıldı.
"İktidar ne kadar güçlenirse hak ve özgürlükler konusundaki hükümlerin güvenceye alınması o denli önem kazanır," diyen Kaboğlu, ekokırım suçunun esasen mevcut Anayasa ile tanımlanabileceğini söyleyerek, Anayasanın ilgili maddelerini açıkladı.
Kaboğlu: Ekokırımın yasal zemini var
Özellikle Anayasa Madde 3, 43, 56 ve 169'a dikkat çeken Kaboğlu, "Anayasanın bize sağladığı toplu hakları çevre hakkı mücadelesinde kullanabiliriz. Ekokırım suçunu yerli yerine oturtabilmemiz için bunu başarmamız gerekiyor," dedi.
Kaboğlu konuşmasına şöyle devam etti:
"Hak ve özgürlüklerle tanımlanan yasaları, çevreye yönelik suçlarda kullanabiliriz. Anayasanın bize tanıdığı hak ve özgürlükleri bir araç olarak kullanarak ekokırım suçununun tanımlanması amacına hizmet edebiliriz. Anayasaya açıkça ekokırım suçunu koyamasak bile mevcut maddelerin yorumunu düzenleyerek, açarak öngörülen çevre suçları ile anayasa arasında bağlantı kurabilir ve ekokırım suçu için gerekli yasal zeminini hazırlayabiliriz."
AKP döneminde 60 maden ruhsatı
Kaboğlu ardından söz alan Avukat Arif Ali Cangı Türkiye'deki çevre suçlarının giderek arttığına dikkat çekerek siyasetçilerin de seçim gündeminin başında "ekokırım" suçunun olması gerektiğini söyledi.
"Cumhuriyet döneminde toplamda 7 bin maden ruhsatı verilirken, AKP döneminde şimdiye dek toplam 60 bin maden ocağına ruhsat verildi," diyen Avukat İsmail Hakkı Atal ise özellikle madencilik faaliyetlerine ve orman yangınlarına dikkat çekerek, sorumlu devlet yetkililerinin de insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamında yargılanması gerektiğini söyledi.
Gezi tutuklularına selam
Konferansa katılan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili Ali Şeker'e ise CHP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Akın'ın "Akkuyu Nükleer Santrali'nin çalışmalarına iktidara geldiğimizde devam edeceğiz" açıklaması soruldu. Şeker, buna katılmadığı yanıtını verdi.
Şeker'den sonra söz alan hukukçu Kutluhan Bozkurt ise "Gezegenin kendi kaderini tayin hakkı"na saygı duyulması gerektiğini söyleyerek, çevre tahribatlarının gezegene karşı işlenen suçlar kapsamına alınması gerektiğini söyledi. Bozkurt sözlerini "Ekokırım suçlarının toplumsal bağlantısını kurabilmeliyiz", diye sonlandırdı.
Konferansın sonunda Gezi Davası tutukluları selamlandı.
Konferansın katılımcıları: Burhaniye Çevre Platformu, EGEÇEP, Validebağ Savunması, Kadir Has Üniversitesi Çevre Mücadeleleri, ODTÜ Çevre Topluluğu, ÇMO, Yeşil Sol Parti, İkizdere Çevre Derneği, UMUT-SEN, Ya Kanal Ya İstanbul, Çanakkale Yeşil Sol, Alaplı ve Ereğli Çevre Gönüllüleri, Salda Gölü Koruma Derneği, Samsun Çevre Platformu, MUÇEP, Deştin Çevre Platformu, Marmara Yaşasın ve Kuzey Ormanları Savunması, Munzur Çevre Derneği, Bursa Su Kolektifi, Kazdağları Koruma Derneği, Şırnak Barosu, Malatya Çevre Platformu, Elbistan Hayatı ve Doğayı Koruma Platformu, Marmara Yaşasın, SolfaSol, Emine Büyüknohutçu, Saros Gönüllüleri, Mezopotamya Ekoloji Hareketi, Akbelen Ormanı Direnişi, Bergama Çevre Platformu, Gazhane Çevre Gönüllüleri. |
(TY)