“Senin Ankara’n ne zaman başladı”, diye sordum ilkin; 24 yaşındaki, Muğla-Ortaca doğumlu, Kaos GL Örgütlenme Sekreteri, Evren E. Çakmak’a.
“Sekiz yıl önce, okumak için geldiğimde resmen başladı diyelim. Ama çocukluğumdan itibaren Ankara, hayatımda hep oldu. Babaannemler Saime Kadın’da yaşardı ve yaz tatillerinde hep buraya gelirdik. Çocuk gözümde Ankara, bana bizim köyden biraz daha büyük bir köy gibi görünürdü. Tepeden baktığımda daha çok ev, daha fazla ışık ve selvi ağaçları görürdüm; hafta sonları da düğün sesleri duyardım.”
Çocukluğun Ankara'sı
“Babaannem, yaşlılık aylığını aldığında beni Ulus’a, tavuk döner yemeye götürürdü. Halin oradaki ekmek içi döner yaptırıp, Yahudi mahallesindeki -şimdilerde artık olmayan- çeşmenin orada yerdik. O zamanlar benim için Ankara; Saime Kadın, Boğaziçi, Ege Mahallesi, Mamak, Hamamönü, Doğumevi, Dikimevi ve Ulus’tu. Şimdilerde bu semtler yok hayatımda; Ulus hariç.”
“Ankara’ya göçtüklerinde Ulus’ta, Yahudi Mahallesinde bir handa kalmış babaannemler. Gösterirdi her gidişimizde, parmağıyla işaret ederek kaldıkları odanın penceresini gösterirdi. Saime Kadın’daki evimize komşu dört gecekondu vardı. Beş aile ortaklaşa kullanılırdı, dışarıdaki tuvaleti. Temizliği de sırayla yapılırmış, hatta babaannem beş çocuklu olduğu için ona sıra haftada iki kez gelirmiş. Taa, aşağılardan taşınırdı su ve yine o daha fazla taşırmış.”
Huzur
Evren’e “Çocukluğunun Ankara’sından resmen Ankaralı olduğun yıllara gelirsek’, dediğimde “Ben kendimi önce ‘Dil Tarihli’ (DTCF), sonra Ankaralı hissettim. 2012’de bir yıllığına İstanbul’a gittiğim için, benim Ankara’m, iki bölümdür. İlk Ankara’m; arkadaşlık, dostluk, samimi ilişkiler demektir ve de bozkır. İkinci Ankara’mda ise ilkindekilere artı huzur eklendi. Benim için İstanbul ‘mutlak huzursuzluk’tur; Ankara ise içinde huzur da barındıran bir yer; ama bu huzur asla ‘mutlak’ değildir” yanıtı verdi.
Yoldaş
Ankara insanını ‘bozkır insanı’ olarak tanımlıyor Evren.
“Ankara’ya gelen insanlar en fazla beş yıl muhafaza eder kendini; sonra ‘bozkır insanı’na dönüşür. Sert, mesafeli ama samimi, uzun vadeli, eğilmez bükülmez ve dosttur; bozkır Ankara’sında insanlar. Malum ağaç bile bozkırda zor yetişir; direnerek tutunur toprağa ve sonra uzun süre yaşar; aynen insan ilişkilerindeki gibi.
''Ben yoldaşlığı Ankara üzerinden açabilirim çünkü; Ankara’nın taşı neyse yoldaşlığı da odur. Ankara’da deniz, orman, spor, süper eğlence filan yoktur ama insanlar vardır. Ankara’da işin insanladır. Burada insanlar birbirinin kişiliğini yoğururken ilişkiyi de yoğurduğu için yoldaştır.”
Dezavantajı
Evren’le sohbet çok keyifli. “Sence Ankara’nın en temel sorunları ne” diye soruyorum.
“Ankara’nın avantajı başkent olması. Niye? Eğer başkent olmasaydı burada şehir kurulmazdı, belki de. Suyu, insanı, yiyecekleri başka yerlerden gelecek filan. Dezavantajı ise insanı. Devletin rengi olan ‘kahverengi’nin insanın suratına yansıması. Ve elbette şehri rahat bırakmayan kent yöneticileri.
''Aslında coğrafi olarak planlama-düzenlenmeye çok açık bir kent iken bu avantaj kullanılmamış; üstelik sonradan oluşturulan bir kent olduğu halde. Bakın, Atatürk Bulvarının Ulus-Sıhhiye arasındaki genişliği, Kızılay civarında daralıyor. Anlatmak istediğim bu.”
Yöneticiler
Gelmiş geçmiş kent yöneticilerini yad ediyoruz sohbetin bu bölümünde. Evren, kent yöneticilerinde, kollektiviteye hakim planlamacı bir yeti olması gerektiğini düşünüyor. Kentin kronik ulaşım vesaire sorunlarına girmeme tercihini kullanan Evren, sonradan oluşturulan ‘kompartımanlaşma’nın, gettolaşmanın sebebi olarak yerel yöneticileri görüyor.
“Bugün Sincan içine kapalıysa; Çayyolu ayrı bir alemse; Mamak kimsenin umurunda değilse bu yerel yöneticilerin eseridir. Gettolaşma kendiliğinden olmaz. Kent yöneticilerinin bilinçli bir tercihi söz konusu burada. Çünkü gettolaşma normatif bir yapı oluşturduğundan her zaman sistemin işini kolaylaştırır.
''Eşcinsel gettoları da böyle bir şey. Gettolaşmanın tek bir özgürleştirici pratiği olabilir; baskıya karşı gelişten dolayı avantaj olması. Hiç bir kimlik kendi içinde yekpare olmadığı için gettonun yaratacağı normativite, yeni bir baskı aracına dönüşecektir. O yüzden kent; çok renkli ve çok kültürlülükle, iç içe yaşamla özgürleştirici bir pratik olabilir. Kentin, kırdan ve köyden farkı da budur işte.”
Evren bu konuya ilişkin görüşlerini videoda da açıklıyor.
Son beş yılda
“Peki bu kentin hangi temel sorunu çözümlendi, sence, son beş yılda” diye sorduğumda Evren o güzelim kahkahalarından birini daha attı ve “Gerçekten hiç siyasi tarafına filan girmiyorum; ufacık minnacık bir gelişme olsa vallahi hakkını teslim edeceğim.
''Yap(a-ılı)rsa bu kent için iyi bir şey o yönetici olarak hakkını teslim edeceğim. Yerel yönetimde ‘Hatice’ye değil, neticeye bakmak lazım. Ben neticeciyim.”
Sıkışmışlık
Sohbet sırasında sıkışmışlık konusu açıldı. “Kentte sıkıştırılmışlık var; yalnız yaşayan kadınlar, bekarlar, LGBTİ’ler, öğrencilerin maruz kaldığı... Ben her ev değiştirişimde, bu kez farklı, yeni bir semtte şansımı deneyeyim diye yola çıktım ama başaramayıp(!) her seferinde aynı semtlerde buldum kendimi yine.
Ankara’da sıkıştırılmış insanlar, özellikle de LGBTİ’ler; Ayrancı, Hoşdere, Kurtuluş, Cebeci Esat dışına çıkamaz pek. Cinsel kimliklerini açıklamasalar bile bekar olarak yine buralardır yaşam alanları.”
İçi dışı farklı
Sorularım bitmek bilmiyor, Evren’in de söyleyecekleri doğal olarak. “Ankara’ya özel bir sorun var mı sence” dediğimde “Bence yok; yetisizlik, niyetsizlik Türkiye genelinde bir kent sorunu. LGBTİ örgütlenmesi kapsamında 36 ilde yaptığım örgütlenme çalışmaları kapsamında yaptığım gözlemlere dayanarak söylüyorum bunu”.
“Ankara ne renk”, diye sorunca “Ankara’da evlerin içi ve dışarısı farklı renktedir. Dışarısı kahverengi. Evin içi ise basma- pazen renklerinde ve çiçek desenli. Bu kentte ev içi yaşantı, misafirlik, komşuluk gibi dayanışma da çok güçlüdür. İnsanların mekanlara olan bağlılığı yüksek olduğundan bu bağlılık mekandaki insanları da birbirine bağlıyor” diyor Evren.
Tutarlılık
“Ankara’nın davranış biçimi ne” diye sorunca “Tutarlılık. Benim açımdan etik zemin tutarlılık ekseni üzerinden kurulduğu için”, diyor Evren.
“Peki Ankara’nın duygusu ne” diye sorunca, “Bilmiyorum, ama kesinlikle melankoli değil. Kahverengi bir şehir olduğu için dışarıdan bakan biri melankoli olabileceğini düşünebilir ama kesinlikle değil”, diyor.
“Ankara’nın cinsiyeti ne” sorumu, ”Bu kent erkeklik üzerine kurulu” diye, “Ankara’nın şarkısı ne”, sorumu ise “Bence şarkısı yok ama Ankara’nın ‘havaları’ var” diye yanıtlayan Evren son söz olarak “Biz eşcinsel gettoları değil, kentin tamamını istiyoruz” diyor.(ŞD/BA)
* 2014 Yerel Seçim Videorama Dosyası'na desteği için Friedrich Ebert Stiftung Derneği'ne teşekkürlerle...