“Dünyanın bütün büyük başkentlerinin olduğu gibi Ankara’nın da en büyük sorunu ulaşım. Bu kent, planlı değil rastgele kentleşen bir kent. Ulaşım ve alt yapı sorunlarını çözmeden yeni binalar yapılmak suretiyle günden güne büyüyen bir kent. Ankara’nın bir kimliği yok, bir çizgisi bu anlamda.
''Modern bir şehir mi yoksa tarihin içinden gelen bir şehir mi olma konusunda kararsız, yıllardır. Günübirlik politikalarla yönetiliyor. Bugün söylenen bir şey, yarın geçerli değil. Ankara’nın en temel sorunları nedir, diye sormuştunuz ya! Ankara’nın pek çok sorunu var ama bu sorunların hepsinin kaynağında plansızlık var. O anlamda bu kentte yönetim ve planlama en büyük sorun.”
Ankara’da doğup büyüyen Özgür Altınay söze böyle başlıyor.
Son beş yılda
Yerel seçimlere gün sayıyoruz. Son dönemde, yani son beş yılda Ankara’nın hangi temel sorunu çözüldü, sence?” dediğimde önce gülümsedi Özgür sonra yanıtladı.
“30 yaşındayım. Ankara’nın değil son beş yıllık dönemde, son beşer yıllık dört dönemine tanığım. Köklü çalışmalar yapılmış olsaydı; şimdi durum farklı olurdu. Ankara yaya odaklı değil, araç odaklı bir kent olduğundan yayaların değil araçların trafikte nasıl rahatlatılacağına kafa yoruldu; emek harcandı; para harcandı hep. Kayseri, Eskişehir yakın iller bize. Bir bakın; kentleşme düzeylerine. Hatta Kırşehir’de Ankara’ya göre daha ileride.''
Plansız
“Ankara estetik bir kent değil bence. Ankara’nın estetik olan kısmı, 1940’lı yıllardan sonra kesintiye uğramış. Alman mimarların yaptığı binaların yaptığı Ulus’a bakın; planlı ve bütünlük içindedir.
''Eğer plan dışı, alt yapı hazırlamadan ve bütünlüğü korumadan kentin gelişmesine izin verilirse Çukurambar’daki gibi saçma sapan gökdelenler yükselir.”
Eskisi yenisi
“Ankara’nın eski ve yeni gelişen semtleri farklıdır birbirinden. 30-40 yıl öncesinin Ankarası yok artık. Kopuktur bölgeler birbirinden, hayatlar da. Altındağ mesela, Ankara’nın ilk kentleşen sonra gecekondulaşmanın etkisinde kalan bölgesi. Altındağ çevresinde ciddi bir yapılaşma var; betonarme. Ama sosyal alanlar yok.
''Oysa Altındağlının, Ankaralının nefes alacağı yerlere ihtiyacı var. Ankaralı yeşilden yoksun. Ankaralı kültür ve sanattan da yoksun; çünkü bu kentte 24 saat ulaşım olanağı olmayınca gece 12.30'da konserden çıkan biri ya yürüyecek ya taksiye binecek”.
Göç ve yoksulluk
“Kent ciddi göç alıyor ve göze batıcı yoksulluk var. Mesela Ankara doğusuna, Mamak tarafına bence ciddi göç alıyor. Ama Ankara’da yoksullar diğerleriyle temas etmiyor.
''Ama İstanbul’da kesişir yoksulla zenginin yolları kentin belli noktalarında. Ostim’de işten çıkan adam Kızılay’ı otobüs penceresinden görüp evine gider. Çukurambar’da oturan adam alışverişini AVM’den yapar, arabasıyla işine gider; karşılaşmaz yoksullarla.”
ODTÜ
“Bir genç olarak bu kentte senin ve akranlarının fikri alınıyor mu?” sorumu kısa ve öz yanıtladı Özgür.
“Çocukken de, gençken de bu şehirde benim fikrim sorulmadı hiç. Akranlarımın da öyledir, herhalde. Yönetenlerin yaparak bize dayattıklarıyla yaşamaya mecbur ediliyoruz.
''İşte ODTÜ [Orta Doğu Teknik Üniversitesi] yolu. O kadar tepkiye, o kadar karşı koymaya rağmen yol yapıldı ve kullanmak durumunda bırakıldık.”
Kimliği yok
“Bu kentte gençlerin, kadınların, çocukların, engellilerin kent yönetimine katılımına ilişkin mekanizmaların işleyişi hakkında ne düşünüyorsun”, diye sorup da “Bu kentte ‘sözde’ Gençlik Meclisi, Çocuk Meclisi filan var, biliyorum. Ama ‘Bu meclisler hayatın neresinde’, diye soracak olursanız; benim için sadece önünden geçtiğim binalardır” yanıtını alınca Özgür’den, gülümseme sırası bana geldi.
Çayından uzun bir yudum aldıktan sonra “Bu kentin özel bir sorunu var: kimliği yok. Ve bence bu önemli bir sorun. Bugün Ankara’nın maskotu sırıtan bıyıklı bir kedi. Oysa Hitit uygarlığı ve sanatının simgesi sayılan geyik figürlü güneş kursuydu, önceleri Ankara’nın simgesi. Beğenmeyip değiştirdiler,'' diyor.
''Kimliksizlik örneği mi? Mesela Ankara Çin malı kent mobilyalarıyla dolu. Şehrin bir çok yerindeki led ekranları gördünüz mü? Kızılay’ın küçücük kalmış meydanına esnek led teknoloji kullanılan dijital bir mecra koymuşlar; dinozorlar çıkıyor içinden. Bazen insan kendini Disneyland’da filan sanıyor, böylece.”
Rengi?
Özgür’e, “Sence Ankara ne renk?” diye soruyorum ve “Ankara’nın rengi lacivert. ‘Laci’ler çekmiş ve ‘laci’ler giydirilmiş memurlarından alır bu rengi” diyor.
“Ankara’nın duygusu nedir” diye sorunca “hüzün” yanıtı veriyor.
“Peki; Ankara’nın mevsimi nedir” deyince “Eskiden kıştı; şimdi bahar ve rengi de lila-pembe tonları” diyor.
“Ankara’nın senin için anlamı ne?” diyorum “Evim, yaşam alanım, nefes aldığım yer” diyor.
“Ankara kime dost, kime düşman?” diyorum yanıt hazır: “Gençlere, yaşlılara, engellilere, kadınlara, çocuklara dost olmadığını biliyorum. Bürokrasisiyle dost ve Ankaralıya ise düşman, diyeyim.'' (ŞD(BA)
* 2014 Yerel Seçim Videorama Dosyası'na desteği için Friedrich Ebert Stiftung Derneği'ne teşekkürlerle...