Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Toplu iş sözleşme hakkı için greve katılmaları nedeniyle üyeleri disiplin cezalarına çarptırılan Enerji Yapı-Yol Sendikası'nın açtığı davada Türkiye'yi "sendikal örgütlenmeyi" engellediği gerekçesiyle cezalandırdı.
Türkiye'den Hakim Işıl Karakaş'ın da yer aldığı yedi yargıçlı AİHM, dün (21 Nisan) aldığı kararında oybirliğine Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 11. maddesinin ihlal edildiğine hükmetti; sendikaya mahkeme gideri karşılığında bin 500 avro (yaklaşık 3 bin 300 TL) ödenmesine karar verdi.
1992 yılında kurulan ve merkezi Ankara'da bulunan sendika, enerji ve kadastro sektöründe faaliyet göstermenin yanı sıra otoyol inşasına altyapı hizmetleri de sağlayan memurları temsil ediyor. Enerji Yapı-Yol Sen, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu'nun (KESK) da bir üyesi.
AİHM Türkiye'ye Tüm Bel Sen Kararını hatırlattı
13 Nisan 1996 tarihinde yayımlanan 1996/21 sayılı bir genelgeyle sendika üyelerinin, Toplu iş sözleşme hakkının tanınması için KESK'in programa bağladığı eylemler kapsamında bir günlük ulusal greve katılmaları yasaklanmıştı.
Bu kararı dikkate almayan sendikanın yönetim kurulu üyeleri, beş gün sonra söz konusu greve katıldılar. Ancak bu kişilere, disiplin ceza verildi. Cezaların iptali yönünde yapılan girişimler sonuçsuz kalınca sendika, 1 Eylül 2000 tarihinde AİHM'e başvurmuştu. AİHM 31 Ocak 2008'de şikayeti kabul ettiğini açıkladı.
Devletlerin AİHS'nin 11. maddesinden doğan yükümlülükleriyle ilgili AİHM, Büyük Daire'nin 21 Kasım 2008 tarihinde Demir ve Baykara-Türkiye Davası'yla ilgili aldığı karara atıf yaptı.
21 Kasım'da AİHM, Tüm Bel Sen Genel Başkanı Vicdan Baykara ve sendika üyesi Kemal Demir'in yaptıkları şikayette Türkiye'yi 20 bin 500 avro tazminata mahkum etmişti.
"Sendikal yasağı istisnaidir, genel niteliği olamaz"
AİHM, tartışma konusu genelgenin programlanan eylemlerden beş gün önce çıkarıldığını ve Türkiye'deki yasal düzenlemelerin memurların sendikal hakları anlamında uluslararası sözleşmelere uyumlu hale getirildiği ve memurların bu yöndeki hukuki durumlarının da belirsiz olduğu bir döneme rastladığını tespit olarak kayda geçti.
Belirli memur sınıflarının sendikal haklarında belirli kısıtlamalara gidilmesinin olağan olduğunu ancak genel bir nitelik kazanamayacağını ve örneğin devletin sanayi veya ticari alanlarla faaliyet gösteren şirketlerine kadar yaygınlık kazanamayacağını duyuran AİHM, genelgenin genel ifadelerle topyekün bir yasağa işaret ettiğini belirtti.
"Barışçıl toplanma haklarından yararlandılar"
18 Nisan 1996'da düzenlenen ulusal eylem gününün yasak olarak nitelendirilebilecek bri durum bulunmadığına işaret eden AİHM, "Sendika üyeleri, söz konusu eyleme katılarak, barışçıl toplanma haklarının gereğini yerine getirmekten başka bir şey yapmadılar" tespitinde bulundu.
"Genelgeye dayanılarak yöneltilen disiplin cezaları, nitelik olarak, sendika üyelerini, bağlı bulundukları yapının çıkarlarını savunmayı amaçlayan eylemlere veya greve katılmalarından caydırma amacı taşıyor. Ayrıca, Türkiye hükümeti, demokratik bir toplumda neden suçlamaya konu kısıtlamaya başvurma gereği hissettiğini de kanıtlamadı."
Genelgenin çıkarılmasını gerektirecek, "temel bir sosyal ihtiyaç" bulunmadığını vurgulayan AİHM, sendikal özgürlüklere orantısız bir saldırının söz konusu olduğunu karara bağladı. (EÖ)