"24 Nisan'da ne olmuştu, 19 Ocak'ta ne oldu?" başlıklı toplantıya Prof. Dr. Taner Akçam telekonferans yoluyla katılırken, Aydın Engin, Garo Paylan, Cengiz Alğan, Hayko Bağdat ve Kemal Gökhan Gürses konuşma yaptı.
Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP) tarafından organize edilen Marksizm toplantılarının sonuncusunda Prof. Dr. Akçam, Ermeni soykırımındaki asimilasyon politikalarından bahsederken, Aydın Engin, devletin 97 yıl boyunca Ermeni soykırımını halktan nasıl saklayabildiği sorusunu yöneltti.
Cengiz Alğan, 1915'in devam ettiğini belirtirken Hrant Dink cinayeti öncesi gazetelerde yer alan haberlerden örnekler sundu. Hayko Bağdat ve Garo Paylan ise Ermeni meselesinin çözümünün adaletin tesis edilmesindeki önemine vurgu yaptı.
Kemal Gökhan Gürses de 24 Nisan'ın sadece bir anma değil, bir yüzleşme ve özür fırsatı olduğunu ifade etti.
"Asimilasyon yapısal unsur olarak kullanıldı"
Prof. Dr. Taner Akçam'ın Amerika Birleşik Devletleri'nden telekonferans yoluyla katıldığı toplantıda, teknik aksaklıklar nedeniyle konuşması yarıda kesildi.
Soykırımın sosyal boyutunun göz ardı edildiğini belirten Akçam, soykırımı bir olay değil bir süreç olarak ifade etti.
Akçam, soykırımda asimilasyonun yapısal unsur olarak kullanıldığını ve üç şekilde yapıldığını söyledi:
* İnsanların dinleri değiştirildi,
* 3-12 yaş grubu çocuklar ailelerinden alınarak Müslüman ailelere verildi,
* 1915 Kasım'a kadar Suriye'de sınırlı iskan politikası izlendi. Bu iskan politikasında insanlar din değiştirmeye zorlandı.
Anadolu'da Ankara'nın batısındaki yerlerde Ermeni nüfusun yüzde 5'i geçmediği alanlarda Ermenilere dokunulmadığını ama yüzde 5'in üstünün sürüldüğünü söyleyen Akçam, doğuda ise tüm Ermenilerin sürülmesinin kararlaştırıldığını belirtti.
"Bu aşamada Suriye'ye sürülen Ermeniler için özel bir komisyon kuruldu. Bu komisyon Ermenilerin bölgedeki köylere yerleşmesini sağladı."
"Burada uygulanan iskan politikasında ise yerleşim alanlarında Ermenilerin Müslüman nüfusa oranının en fazla yüzde 10 olmasına dikkat edildi."
"1915 sürüyor"
Cengiz Alğan ise soykırımın süreklilik arz ettiğini ve 1915'in bugün hala devam ettiğini söyledi.
Hrant Dink ölmeden önce gazetelerde yer alan haberlerden ve yetkililerin açıklamalarındamn örnekler veren Alğan, 1915'in sürekliliğini şöyle örnekledi:
* 2004'te Agos'ta Sabiha Gökçen'in Ermeni olduğuna dair bir haber çıktı. Bu haber çıkar çıkmaz Genelkurmay Başkanlığı'ndan bir açıklama geldi. Hemen arkasından Hürriyet, Sabah, Cumhuriyet ve Akşam gazeteleri Genelkurmay'ın açıklamasına sahip çıkarak olduğu gibi yayımladılar.
* Hasan Pulur şöyle dedi: "Türkçeyi iyi bildiği anlaşılan Hrant, cumhuriyet ve Türkiye düşmanı bir Ermeni."
* İlhan Selçuk, "Ermenilerin ortada bırakıp kaçtığı çocuklardan sanılıyor Sabiha" dedi.
* Deniz Som: Hrant Dink, Adolf Hitler'in bile ötesinde bir faşist.
* Orhan Kiveroğlu: "Hrant'ın hırlayışı" başlıklı yazısında Hrant'ın maymun genleri taşıdığını, ondan orangutanın bile tiksindiğini yazdı. "Türklüğe hırlayan Hrant'ın kafasına dank edecek bir kanun olmalı."
* Kiveroğlu bir sonraki yazısında da "İnsan suretindeki Ermeni tarihçi sürüngenlere Türk'ün kanının zehirli vasfını, içtimai şifa niyetine göstermek lâzım" dedi.
* Dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler, Dink'in tehdit edildiği iddialarına ilişkin olarak "Devlet böyle tehdit etmez, yapsa başka türlü yapardı" dedi.
* Yeniçağ gazetesi 2005'in sonlarında, "Hrant uslanmadı" manşetiyle çıktı.
* Ortadoğu gazetesi "Ya sev ya terk et" ve "Kovun bunları" başlıklarını attı.
* Hrant Dink 19 Ocak 2007'de öldürüldükten sonra katil "Vatan toprağı kutsaldır kaderine terk edilemez" yazısının önünde askerlerle poz verdi. Katilleri taşıyan cezaevi aracına "Ya sev ya terk et" yazısı asıldı.
* Hrant Dink öldürüldükten sonra Zincirlikuyu'da bir taksici, kadın yolcunun Ermeni olduğunu fark edince kadını herkesin ortasında dövdü.
* Geçen sene 24 Nisan 2011'de askerlik yapan Sevag Balıkçı BBP'li bir asker tarafından ırkçı cinayete kurban gitti. Kıvanç Ağaoğlu vurduğu sabit olmasına rağmen aramızda dolaşıyor.
* Hocalı katliamının 20. yılı nedeniyle düzenlenen mitingde "Hepiniz Ermenisiniz hepiniz piçsiniz", "Ermenisiniz, katilsiniz, işgalcisiniz", "Türk'e kefen biçenin ölümü korkunç olur" gibi pankartların yanı sıra "Katil Ermeni", "Hrant'ın piçleri yıldıramaz bizleri", Bozkurt Ogün bozkurt Çatlı" gibi sloganlar atıldı. İçişleri Bakanı yanında vali ve belediye başkanıyla bu mitinge katıldı.
"1915'te Türklere ne oldu?"
Aydın Engin çocukluğunun geçtiği Ödemiş'te Ermeni ve Rum nüfusa ne olduğunu o dönem merak etmediğini, çünkü bunların hiç konuşulmadığını anlattı.
Engin, 1974'e kadar Türkiye'de Ermenilerin kitlesel ve yığınsal olarak yok edildiklerini, bunun bir devlet politikası olduğunu bilmediğini belirtti ve kendi kuşağından pek çok kişinin de "Ermeniler sürülmüşler, öldürülmüşler ama onlar da bizi arkadan vurmuşlar" gibi bulanık, kirli bilgilerle donatıldığını söyledi.
"İlk ASALA saldırıları başladığında Türkiye İşçi Partisi (TİP) içinde bile ciddi bir tartışma olmadı. 1973'te ASALA ilk kez diplomat öldürdüğünde ASALA'nın cinayeti konuşulurken 'Ya bu Ermeniler durup dururken neden saldırdı' gibi şeyler konuşuluyordu."
"Bu kadar büyük bir sırrı 90 yıl saklamayı başarabilmiş bir devlet alkışlanmayı hak eden bir devlettir. Devlet gücü böyle bir yalanı desteklemeye başlayınca eğitim sistemiyle, medyasıyla, ailelerde konuşulan ve konuşulamayanlarla 97 yıl boyunca bu toprakların en kadim halklarından Ermenilerin toplu olarak yok edilmesi Türklerin bilinçlerinde de bilinçaltlarında da yer almadı. Bu gerçekten büyük başarı."
"O yüzden 1915'te ne oldu sorusu önemli ama bana çok anlamlı gelmiyor artık. Hayko Bağdat bir konferansta '1915'te bize ne olduğunu soruyorsunuz. Esas size ne oldu' diye sormuştu. Bu çok önemli bir soru. '1915'te ne oldu?' yerine sorulması gereken soru 'Biz Türklere ne oldu?' olmalı."
"97 yıl bu gerçekle yüzleşilmesini nasıl önleyebildiler? Bizi aptal yerine koydukları, bizi yalanlarla zehirledikleri, gerçekle karşılaşmaktan ürken ödlekler haline getirdikleri bir 97 yıldan söz ediyoruz. O yüzden 1915'te ne oldu sorusunu bilmiyorum ama bize ne oldu sorusunun cevabını bilmeyi çok istiyorum."
"Sevag'dan sonra askerlik yapan Ermenileri düşündünüz mü?"
Hayko Bağdat 24 Nisan'ların kendi acısının anlaşılması için yalvarma günleri olarak inşa edilmesini istemediğini söyledi.
"Acım var" demekten yorulduğunu söyleyen Bağdat, toplam 40 bin Ermeni kaldığını ve bu kadar insanın da Atatürk Olimpiyat Stadı'nı bile doldurmadığını ifade etti.
"Türkiye'de Ermenilerin sorunlarını çözmeye çalışmayınız. Türkiye'de soykırımdan kılıç artığı kalmış insanların her gün hayatının tehlikede olduğu bir iklimde yaşadığınızdan utanınız."
"Geçen sene Sevag'ı vurdular. Sevag'ın ölümünden sonra Türkiye'de askerlik yapan Ermenilerin hayatı için aklınıza bir şey geldi mi? Türkiye'de kalan 40 bin Ermeni'nin yaşam kalitesiyle, taksiden fırlatılarak atılan, dövülen insanlarla ilgilendiniz mi?"
"Burası soykırımdan sonra hayatta kalan 40 bin kişinin hayatlarının tehlikede olduğu bir ülke.
Bu ülkede 10 yaşında bir çocuğun üstünde havan topu patlatılıyor ama bir şey olmuyor. 12 yaşındaki Uğur'un vücuduna 13 kurşun sıkılıyor, bir şey olmuyor. Bu, 1915'in yarattığı gelenektir. Türkiye'de adalet tesis edilebilmesi için Ermeni meselesi büyük bir imkandır."
"Keşke tsunami gibi üstümüzden geçip gitseydi"
Garo Paylan sayılara değil insanlara bakılması gerektiğini söyledi. 500 bin insan öldü diyen de var 1,5 milyon diyen de olduğunu söyleyen Paylan, sayıların önemli olmadığını bu sayılar içinde kendi akrabalarının da olduğunu belirtti.
24 Nisan gecesi 256 aydının İstanbul'dan toplanarak bugün Türk İslam Eserleri Müzesi olarak kullanılan yere götürüldüğünü, oradan da Çankırı ve Ayaş'a sürüldüklerini belirten Paylan sözlerine şöyle devam etti:
* Nazaret Dağavaryan, siyasetçi Krikor Zohrab, müzisyen Gomidas Vartabed gibi insanlar bu topraklardan sürülüyor. Bir toplumu bitirmek için önce aydınlarından ayırmanız gerekir. Aydınlarımız sürüldükten sonra topyekun bir halk yok edildi.
* Keşke o zamanki ırkçı zihniyet bir tsunami dalgası gibi gelip geçici olsaydı. Tsunamiyi üstümüzden geçirdikten sonra Türkiye insanları bununla yüzleşip bu hesabı bize bugüne kadar taşıttırmasalardı.
"İçişleri Bakanı 'Ermeni piçleri' pankartının önünde durabiliyor"
Paylan, soykırımın hesabının elbet bir gün sorulacağını ama esas önemli olanın soykırımdan sonraki 97 yılın da hesabının sorulması olduğunun alştını çizdi.
Almanya'da ırkçı cinayet işlendiği zaman Almanya devletinin özür dilediğini, Bulgaristan'da Türklere karşı geçmişteki ırkçı politikalar nedeniyle Bulgaristan devletinin özür dilediğini hatırlatan Paylan, bizde ise İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'in "Ermeni piçler" pankartlarının önünde durduğunu söyledi.
"Bizim güvenliğimizden sorumlu olan insan 'Ermeni piçleri', 'Kana kan intikam' söylem ve sloganları önünde konuşma yapıyor ve 'Kanı yerde kalmayacaktır' diyebiliyor. Türkiye'nin insanları da hala kalkıp 'Biz böyle bir içişleri bakanı istemiyoruz' diyemiyorlar. Esas soykırımın devamı budur."
"Babam soykırımın ardından el konan babasının evini bir kez daha satın alıyor. Ancak Varlık Vergisi ile bir kez daha el konuluyor ve babamı önce Aşkale'ye sonra bir kez daha askere gönderiyorlar. Soykırım budur."
"24 Nisan'a lütfen sayılarla bakmayalım. 1915'in üstünden 96 yıl geçtikten sonra pırıl pırıl bir genç olan Sevag'ı ırkçı bir cinayette kaybettik. Bir kişinin adaletini bulabilirsek hepsi çözülür."
"24 Nisan özür fırsatıdır"
Kemal Gökhan Gürses, 19 Ocak'ta Hrant Dink'e sıkılan kurşunun devletin kemikleşmiş ideolojisinin sert kabuğundaki çatlağı genişlettiğini söyledi.
Toplum olarak o kabuğun altında bir suçu taşımaya çalıştığımızı dile getiren Gürses, dedelerimizin bize gerçekleri anlatmayarak suç işlediğini, bizim de çocuklarımızdan gerçekleri saklayarak onların suçlu olarak büyümelerine fırsat verdiğimizi söyledi.
"İlk 24 Nisan anmasından bu yana devlet yetkilileri televizyonlara çıkıp 'Soykırım değil kıyım diyelim', 'Milyon demeyelim 400 bin diyelim' diye pazarlığa girmeye başladılar."
"Daha geçen yıl Sevag askerde ırkçı biri tarafından bilerek öldürüldü. Bu ölümle birlikte bu meseleyi sürekli olarak gündemde tutmamız gerektiğini düşünüyorum."
"24 Nisan anması sadece Ermeniler için değil. Bu bir yüzleşme, özür fırsatıdır. Siyasi aidiyetler dışında kendimizle yüzleşmemiz için bir fırsattır." (EKN)