Dersim Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu, Oxford Üniversitesi St Edmund Hall Koleji’nde konferans düzenledi.
31 Mart yerel seçimlerinde (TKP) Dersim Belediye Başkanı seçilen Maçoğlu konuşmasında ağırlıklı olarak tarım faaliyetlerinden, kentteki üretim ilişkilerinden, kooperatif çalışmalarından söz etti.
Siyaseti Dersim’de tek kurumun temsilcisi olarak yürütmediklerini söyleyen Maçoğlu, yola 4-5 siyaset odağının biraraya geldiği dayanışmanın adayı olarak çıktığını söyledi.
Dersim’in Türkiye’de ikinci bir örneği olmadığını ifade eden Maçoğlu, bir tek Dersim’de iki devrimci hareketin birinci ve ikinci parti olduğunu, CHP’nin de üçüncü olduğunu söyledi.
“Ekolojik alanı bütünüyle düşünmek lazım”
Maçoğlu konuşmasında özetle şunları dedi:
“Her ne kadar adımız nohutçu olarak çıksa da, aslında öyle değildi; planlanan bir program vardı. Programımız, toprağa atılan her tohumun çimlendiğinde sadece insanların sağlığına dair bir gıda olarak görülmemesi, o topraktaki bakterinin yaşamından tutun, o bakterilerin oluşturduğu tüm bitkilerin doğaya ve insana hizmeti olarak gördük.
“Yani bir ekolojik alanı, bir yaşam alanını bütünüyle düşünmek lazım.
“Yapay azot ve nitratın insanlar üzerinde neler yaptığını, canlılara ne zararlar verdiğini biz biliyoruz. Topraktaki bakteriyi, börtü böceği öldürüyor, sonra topraktan yeraltı sularına karışarak bizi ve diğer canlıları öldürüyor.
“Ektiğin bitki dışındaki tüm bitkilere ölüm saçıyor ve bir yerden sonra bazı bitkilerin artık yavaş yavaş yok olduğunu görmeye başlıyorsunuz. Bununla beraber birkaç bitkiden beslenen bir canlı türünün de o bölgede yok olması söz konusu olmaya başlıyor.
“Önceliğimiz doğa”
“Bizim çalışmalarımız, ‘Bölge insanının ekonomisine katkı sağladı, ticari alan yaratıldı’ gibi gösterildi.
“Siyaset yaparken genellikle insan merkezli politika yürütüldüğü için değerlendirmelerde bu şekilde yapılıyor.
“’Türkiye'de fasulye, nohut köylüden 3 liraya alınırken, bu adam 9 liraya aldı, aracı, tefeci, tüccar aradan çıktı, 20 liraya satılan ürünü 12-13 liraya satmaya başladı, tüketici de yarım üretici haline geldi, hem tüketici hem üretici kazandı, hem de sağlıklı gıda hakkına uygun da bir üretim ilişkisi gelişti’ diyorlar. Evet, bunlar doğru ama bunun öncesi var.
“Aslında biz tam tersinden başlayarak geldik. Doğayı önceledik. Çünkü oradaki bitkilere ilaç atmadığınızda, suni gübre vermediğinizde o bitkilerdeki çiçeklerden arılar sağlıklı bal yapıyor. Büyükbaş ve küçükbaş hayvanların doğal beslenme alanları gelişmiş oldu. Bu durum ete süte de yansıdı.
“Komünizm böyleyse oy veririz diyen AKP-MHP’liler oldu”
“Bunları niye anlatıyorum? Aslında komünistlerin hep yansıtıldığı şekilde çatık kaşlı olmadıklarını, güldüklerini, toprağı koruduklarını, halka açık olduklarını, belediyenin gelir giderinin halkın geliri olarak gördüklerini fark ettiler.
“Bizim onlardan farkımız şuydu: Biz toprağı ilaçlayıp, çok verim alıp, çok kazanmak yerine ihtiyaçları karşılayabilecek bir anlayışı örgütlemeye çalıştık.
“Sonuçta ülkücü olduğunu, MHP'li, AKP'li, BBP'li olduğunu söyleyen üç-beş kişi değil, binlerce kişi geliyor. Komünizm böyleyse, size oy verebiliriz diyenler dahi oldu. Aslında toplumun vicdanına dokunduğunuzda vicdan çıkıyor ortaya.
“15 halk market açtık”
“Bir kentin iktisadi çalışmasını yapmak, ekonomisini yönetmek zorundasınız. Yönetemezseniz başkası yönetir.
“Ürettiklerimize en çok talep olan şehirlerde halk marketler açmaya başladık. Bu yıl 15.'sini açtık. Bursa, Adana, Mersin, Antalya, Eskişehir, İstanbul, Ankara, İzmir'de bu marketler faaliyette. Artık bu marketlerde ürünlerimizi tefeci ve tüccarı aradan çıkartarak ucuz şekilde halkla buluşturuyoruz.
“Kooperatif farklı, şirket farklı”
“Kooperatifçiliğin bugün Türkiye'de yok edilmiş olmasının nedeni, kooperatiflerin kar marjı düşünülmüş şirket gibi yönetilmeleri. Şirketle kooperatif farklı şeyler. Şirket birkaç kişinin çok fazla çalışan ve çok fazla alanı yönetmesidir. Kooperatif ise çok fazla kişinin kendisini yönetme alanıdır. Yüzlerce üyenin birlikte karar alıp birlikte söz söylediği alandır.
“Biz kooperatiflerimizde şöyle kararlar aldık. Birincisi ağaç kesen ya da toprağı kirleten üreticinin ürünleri alınmayacak, üye yapılmayacak. Yöneticiler, üreticilerden seçilecek ve iki yılda bir değişecek. Yöneticiler maaş almayacak.
“Organik demeye karşıyız”
“Biz organik demeye karşıyız, biz doğal deriz.
“Çünkü organik, 500 euro'su olan herkesin aldığı bir sertifika. Sonra oranın mühendisini çağırıyorsunuz, gerekeni yapıp organik sertifikasını devam ettiriyorsunuz.
“Bizde durum öyle değil. Biz doğal alandan ürün alıyoruz. Analizleri direkt üniversitelerde yaptırıyoruz.
“Onlar köylüden 3 liraya alıp 27 liraya satıyor; biz 9 liraya alıp 14 liraya satıyoruz”
“Bizim fasulyenin muadili piyasada 27 liraya satılıyor. Biz 14 liraya satıyoruz. Onlar 3-4 liradan köylüden alıyor, biz 9-10 liradan alıyoruz.
“Bir kilo fasulyenin üretimdeki köylüye maliyetini hesaplıyoruz. Doğal üretim yapanlar için 3,5-4 lira. O zaman bu insandan ürünü bir katına aldığımız zaman ihtiyaçlarını karşılamasını da sağlamış oluyoruz.
“Diğer giderler de eklendiği zaman, toplam maliyet 14 lira çıkıyorsa, 14 liradan satıyoruz. Üstüne kar koymuyoruz.
“Yoksullar sağlıklı gıda tüketebilsin diye uğraşıyoruz”
“Balda prolin değerleri ölçülür. Dünya Sağlık Örgütü 300 prolin olan bal için iyi bal diyor. Biz ölçümlerde 600 prolin değerden aşağı, sıfır lakoz, fruktoz, glukoz olmayan hiç bir balı almıyoruz.
“Türkiye'de 1000 liraya satılan ballar 680-840 prolin değerinde olanlar. Bizim 800-1250 prolin değerindeki ballarımız 75 lira.
“Çünkü herkes alabilsin diyoruz. Ürettiklerimiz daha sağlıklıdır, onun için zengin olan alsın anlayışını reddediyoruz. Tersine bunu yoksullar alsın diye uğraş veriyoruz.
“Köylüler çok mutlu? Hayır, onlar piyasa değerine satılsın diyor.” (EKN)