Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, 16 Mart katliamının 34. yılında, olayın faillerinin ve destekçilerinin ortaya çıkarılması, darbe süreciyle bağlantılarının araştırılması amacıyla Meclis'e bir araştırma önergesi verdi.
25 CHP Milletvekilinin imzasıyla sunulan önergede, 16 Mart 1978'deki Beyazıt katliamının, 12 Eylül darbesine zemin hazırlamak için gerçekleştirilen olaylardan biri olduğu ifade edildi.
"Katliamda Abdullah Şimşek, Baki Ekiz, Cemil Sönmez, Hamit Akıl, Hatice Özen, Murat Kurt ve Turan Ören isimli yedi öğrenci hayatını yitirdi ve açılan dava yıllarca sürdükten sonra zamanaşımına uğradı. Olaydan önce emniyete gerekli istihbaratın ulaştığı, planlanan eylemin yeri ve zamanı hakkında detaylı bilgiler verildiği halde gerekli tedbirlerin alınmadığı açık bir şekilde ortaya çıktı."
Polise "ihtar" cezası
Önergede, o gün İstanbul Üniversitesi önünde bulunan emniyet güçlerinin planın bizzat parçası olduğu yönünde ciddi iddiaların da ortaya atıldığı, polisler hakkında dava açıldığı belirtildi. Polisler "delil yetersizliğinden" 1982'de Sıkıyönetim Mahkemesi'ndeki davada beraat etti.
Bazı emniyet mensupları görevlerine kayıtsız kaldığı, dönemin emniyet yetkilisi Reşat Altay da üniversiteden toplu çıkış yapan öğrencileri, dağılma noktasına kadar korumadığı gerekçesiyle "ihtar" cezası aldı. Bu ihtar cezası sanık emniyet mensupları hakkında verilen tek ceza oldu.
1997'de İstanbul Barosu Susurluk Komisyonu 16 Mart davası ile ilgili yeni belgeler bulunca, ölenlerin dönem arkadaşı avukatlar bir araya geldiler. 19 yıl sonra 1997'de dava yeniden görülmeye başlandı.
78'liler Girişimi'nden Celalettin Can, bianet'e yazdığı makalede, olayla ilgili detayları şöyle anlatmıştı:
"Olayda kullanılan Amerikan yapımı TNT kalıplarının kaynağı İstanbul 3. Kolordu Komutanlığı'ydı. Patlayıcıları Abdullah Çatlı' ya getiren Yüzbaşı Mehmet Ali Çeviker aynı komutanlık bünyesinde görevliydi. Daha sonra Maraş katliamından kısa bir süre önce, Maraş yolunda aynı seriden patlayıcı maddeler ve silahlarla yakalanacaktı."
"Katliamı gerçekleştirenlerin anında yakalanmasını engelleyen Komiser Altaylı, 1980-90'lı yıllar boyunca yargısız infaz ve işkence davalarının vazgeçilmez aktörlerindendi. En son Hrant Dink'in ölümünün hazırlandığı ilin Emniyet Müdürü'ydü. Kimse kendisine bir şey sormadı."
Dava da 30 yıllık zamanaşımı dolduğu gerekçesiyle zamanaşımına uğradı...
"Adalet beklentisi yerine getirilmeli"
16 Mart'ta üniversiteden topluca çıkan öğrencilerin üzerine önce bomba atılmış, sonra da tüfekle ateş açılmıştı.
Önergede, "Eylemin bu şekilde organize edilmiş olması gösteriyor ki; mümkün olduğu kadar fazla insanın öldürülmesi amaçlanmış. Öte yandan hem bomba atılması hem de otomatik tüfeklerle taranması organize ve muhtemelen emniyet destekli olduğu şeklinde yorumlanıyor" dendi.
"Bazı polis memurlarının olayın faillerini takip etmeye çalışması üzerine, Komiser Altay'ın onlara engel olduğu da bizzat orada görevli olan polis memurları tarafından açıklanmıştı."
"Olayın faillerinden Zülkif İsot, katliamı itiraf etti. Ancak olayın aydınlanmasına katkıda bulunamadan Latif Aktı adlı arkadaşı tarafından öldürüldü. İsot'un ablası, anlatımları mahkemeye aktardı. Tanıklara ve delillere rağmen bir katliam davası daha zamanaşımına uğratıldı."
Ağbaba'nın hazırladığı önergede, 16 Mart katliamının aydınlatılması ve arkasındaki güçlerin ortaya çıkarılmasının demokrasi açısından önemli bir adım olacağı vurgulandı.
Ağbaba, önergenin talebinin, "Beyazıt Katliamının aydınlatılması, faillerinin ve destekçilerinin ortaya çıkarılması, darbe süreciyle bağlantılarının araştırılması ve mağdur yakınlarının ve kamuoyunun adalet beklentilerinin yerine getirilmesi" olduğunu açıkladı. (AS)