12 Eylül 1980 askeri darbesiyle, Antalya, Gazipaşa'da çok sayıda insan topluca gözaltına alınarak Burdur Cezaevi'nde işkenceye tabi tutuldu. Cumhuriyet gazetesinden emekli olduktan sonra hemen sonra, 1979'da, New York'ta iç mimarlık eğitimi alan eşi Filiz Otyam ile birlikte Gazipaşa'ya yerleşen gazeteci-yazar-ressam Fikret Otyam, Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği (TÖB-DER) üyesi oldukları için, devrimci veya Halk Partili oldukları için o dönem en ağır zulümlerle karşılaştıklarını söylüyor. Otyam'ın "Mayınlar Çiçek Açmaz" kitabı ve Güneydoğu'da "kan davası"nı işlediği "Kanlı Gömlekler" adlı çocuk romanı o dönemde yasaklandı.
83 yaşındaki Otyam, asıl adı Selinti olan Gazipaşa'da yaşananları bianet'e anlatırken, "Allah bir daha Türkiye'ye böyle bir olay yaşatmasın, böyle bir beşli çete getirmesin. Bu acı dolu günleri ben Gazipaşa'da gördüm, yaşadım" diyor.
Gazipaşa nasıl bir yerdi, orada neler yaşandı?
Bir rivayete göre, Atatürk Mersin'den Antalya'ya giderken vapurda diyorlar ki, "Paşam, Delibaş İsyanı'nda katırlarla, atlarla, eşeklerle bize yiyecek, giyecek, içecek getiren kasaba burası". Selinti adını duyan Atatürk, "Buranın adı Gazipaşa olsun" diyor.
Cumhuriyet'ten 1979'da istifa ettim. 50 bin liraya taksitle 500 metrekarelik bir arazi almıştık. Dört köylü ve mimar Behruz Çinici'nin yaptığı projeyi yarım yamalamak hayata geçirdik. Orada ceylanlar, tavus kuşları dahil, 40 tane hayvanımız vardı. Bahçeyle uğraşıyoruz, kitap yazıyorum, resim yapıyorum, eşimle Avrupa'ya gidip sergilere katılıyoruz. Hayat çok güzeldi. Burası devrimci, solcu, öyle güzel bir ilçeydi ki, ben buraya geldiğimde gençler arasında 29 tane sol fraksiyon vardı.
Darbenin ardından Gazipaşa'da yaşananların haberini İzmir'de bir sergideyken aldık. Felaket daha yoldayken başladı. Gece 02.00 sularında bizi otobüsten indirdiler, kimlik kontrolü yapıyorlar. İki tane genç kadın yan yana oturuyorlar. Bir sarhoş astsubay, birisine "Siz iner misiniz" deyince araya girip, basın kartımı da göstererek "Bu kadının suçu ne? Ben gazeteciyim, haber yapacağım bunu!" diye çıkıştım.
Neyse kadını kurtardık ve geldik Gazipaşa'ya. Orada olmadığım için bir bana dokunmamışlar. Kim varsa, kadın, kız, çoluk çocuk, ihtiyar ne varsa, götürdüler. Antalya merkez karakolunu ziyaret ettik. Türkeşçiler, devrimciler, TÖB-DER'li öğretmenler, hepsi oradaydı ve Burdur Cezaevi'ne gönderildiler.
Biz eşimle birlikte bu ailelerin çocuklarını yanımıza alarak cezaevine gidiyorduk. Orada işkence şikayetleri geldi, tutturdum, arkadaşlarımı göreceğim diye, Sıkıyönetim Komutanlığı'na gittik. Engin Dikmen adında okumayı çok seven ve kitap okurken ölen Vartolu bir arkadaşımız vardı. Asker, "Sen necisin" diyor. "Ben avukatım" diye cevap verince, "Ulan sen avukatsan, ben de İsa'yım" deyip, bastılar tokadı.
Neler yaşandı tam olarak o dönemde?
Bir sürü cinayetler oldu. Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) İlçe Başkanını vurdular, iyi bir insandı. İşin en acı tarafı bu devrimci, bu ilerici ilçede, 12 Eylül'den sonra, cezaevlerindeki zulüm ve işkenceler bittikten sonra anne babaya, baba kardeşe, kardeş kardeşe, abla bacıya, seven sevmeyen birbirlerine düşman oldu.
Emniyet birinci şubede pardösülü, kır saçlı bir siyasi polis, Gazipaşalı çocuklara işkence yapıyor. Onlara "bizi Fikret Otyam bizi örgütledi, bize şunları şunları söyledi" dedirtmeye çalışıyordu. Mehmet adında bir öğretmen, "Fikret Otyam seni bilmem ne yapsın" deyince....
İşin komik tarafı Gazipaşalı 20-25 tane gence bunu söyletemeyince Alanyalı genç bir çocuğa, "Sen tanıyor musun Fikret Otyam'ı" diye soruyorlar. "Tanırım, ak donla gezen ak saçlı sakallı bir adam" demiş... Ben o zamanlar Manisa Tarzanı gibi şortla gezerdim, sakalım da vardı. Sen bize yalan söylüyorsun, diye çocuğa nasıl işkence yapmışlar. "Ne yalanı doğru söylüyorum efendim" demesi fayda etmemiş... Arkadaşlar diyorlardı ki, "Hem ağlıyoruz, hem gülüyoruz".
Bu konuyu gündeme getirmek istedim, görüşmeler yaptım. Ben gidip geliyorum; bir keresinde Gazipaşa'ya döndüğümüzde polis bana, "Sizi Antalya Sıkıyönetim Komutanı istiyor" deyince anladım, haber yerine ulaşmıştı bile... Ertesi sabah görüştüğümüz paşa, işkence şikayetlerimizden rahatsızdı. Paşa, bize çıkışarak "Vehim içindesindesiniz" dedi. Ona, "Siz vehim içerisindesiniz, işkence yapılıyor, haberiniz olmuyor" diye karşılık verdim.
Gazipaşa'daki bu insanların gönderildiği Burdur Cezaevi'ne gidip arkadaşlarımı gördük, ziyaretlerimiz işkence yapılmasını önledi. Bir sürü faili meçhul cinayeti işlendi ve hiçbirini bulamadılar. Bunlar unutuldu gitti.
Şimdi Gazipaşa nasıl bir yer?
O eski Gazipaşa şimdi yok. Belki istenen de buydu. O birlik, beraberlik, kardeşlik...
İnsanları devrimci olduğu için, Halk Partili olduğu için Doğu'da birçok yerde işkenceler yapıldı ama en çok işkence gören ilçelerden birisi, Gazipaşa'dır. Burayı bir hizaya getirelim dediler herhalde. Burada müthiş örgütlendiler. Şimdi bir tuhaf olmuş.
O zamanlar ABD'den eşimi ben getirttim Allah'ın dağına, en yakın komşumuz Allah'tı. Sonra "Ben yaşayamam" dedim ve Gazipaşa'dan ayrıldık. (EÖ/EÜ)