Evimiz ve işyerimiz sürekli aranırken yasak kitap ve gazeteleri yerel şömine “ibheyri-tefeye”de, kahrımı yıllarca çeken cefakar ve vefakar eşimle yakarken bile, rahmetli anneciğim Kenan Evren’e hayır duasına devam ediyordu.
Ama şömine soğuyunca, iç tarafına YÖN, ANT, DEVRİM, TÜRK SOLU dergilerinin küllerinden kardığı harçla duvar ören eşime yardımcı olmaktan geri kalmıyordu.
Anayasa oylamasına "mavi" renkli pusulayla hayır diyenler tutuklanıyordu. Sağlıkçı bir akrabamızın da içeri alındığını işittiği için annem bana beyaz oy vermemiz için adeta yalvarıyordu.
Sonunda “hatırına ateşe atarım kendimi” diyerek Siirt Lisesinin ön tarafındaki salonda oy kullandığımızda, güneş oy sandığına vurunca şeffaf zarfın içindeki mavi HAYIR yazısı dolunay gibi kendini gösterdi.
Annemin kuşkuları, sandık başkanının “yanlış pusula almışsın teyzeciğim” çokbilmişliğiyle izale edilmişti. Ben de takibattan kurtulmuştum fakat her gün yeni bir ihbar nedeniyle Marangozlar çarşısındaki gazete ve kağıt ambarımız aranıyordu.
Evde buldukları, Şırnak Folkloru için çektirdiğim "ŞAL ŞEPİK"li fotoğrafı da suç unsuru olarak götürmüşlerdi.
Tomsonlu askerler her gün kapımda dikiliyorlar, akşamları da evi yokluyorlardı..
Bir keresinde huduttan kaçak kağıt getirdiğimizi ihbar etmişlerdi. SEKA’dan alınmış faturalarını göstermeme rağmen kağıtları hallaç pamuğu gibi dağıtmışlardı.
Ertesi gün Kız Tepesinde orman bayramı nedeniyle ağaç dikiliyordu. Tugay komutanımız Karslı İsmet Avşar Paşa fidanını dikerken yanına çömelip "Paşam, her gün süren baskınlardan kurtarın” dediğimi unutmuyorum.
Hukuk mezunu da olan ve sivil halkın sevdiği bu üniformalı sadece “Müsterih ol; iftiralara iltifat edilmez” dedi.
O süreçte merkez komutanı olan çok ünlü Erdoğan yüzbaşıyla sık sık ifade verdiğimden dolayı ahbap (!) da olmuştuk. Bu sayede Siirt ortaokulunda Nafiz öğretmenin öğrencisi bir genci gözaltından kurtardığımı da, şimdi bir vefasızlık nedeniyle hatırladım.
Sonra da Alan mahallesindeki “DADOKA” (Atlı Dibek) yerinde yaşlı nineleri, torunlarının ağlayışları arasında, çocukların Kitapçı Haydar Sürme’den aldıkları Tommiks ve Kinovaları yakarken izledim.
O akşam da, Ulu Cami civarında oturan öğretmen Haluk Tan’ın evinde “zararlı” ve “yasak” kitap diye Sosyal Bilgiler ders kitabını aldıklarını öğrenecektim.
Şimdi rahmetli avukat arkadaşımız Nedim Seçkin sağ olaydı da, ondan Diyarbakır Mahpushanesindeki “filistin askısı” işkencelerini “İncili Çavuş”, “Nasrettin Hoca”, “Bektaşi Fıkrası” gibi tatlı birer anı olarak dinlerken ağlanacak halimize katıla katıla yerlerde debelenmemizi görseydiniz.
12 Eylül’ün en son faydası bu mübarek Ramazan gününde onları rahmetle anmak olmuştur.
Ruhları şad olsun.(CK/EÜ)
* Cumhur Kılıççıoğlu, Siirt'te Mücadele Gazetesi.
** O dönemde "suç unsuru" bulunan Kılıççıoğlu'nun "Şal şepik"le çekilmiş fotoğrafı yukarıda. Elbise daha sonra Arjantin'e göçen Şırnak'taki son Ermeni ustası tarafından dokunmuştu. Kılıççıoğlu'nun ayağında liften yapılmış "Reşşik" denilen ayakkabı, ellerinden sarkan bez de ter silmek için kullanılan "Levendi"dir. Elbisedeki motifler kök boyayla renklendirilmiş, kuşağı "Leffehe" İran işi, başındaki "Ceme Dani" puşi ise Pervari yöresinindir.