Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi, Ocak 2021'den bu yana toplanıyor. 10 Nisan 2021'de başlayan panellerin sekizincisi “Tecrübeler ve Tanıklıklar: Ölülere Yönelik Şiddeti Aileler Anlatıyor” idi.
“Tecrübeler ve Tanıklıklar: Ölülere Yönelik Şiddeti Aileler Anlatıyor” paneli 25 Nisan 2022'de gerçekleşti. Burcu Çelik moderatörlüğündeki programda Alaattin Tuğluk, Nedime Erdoğan, Ersin Umut Güler, Halise Aksoy, Sıdıka Sevilgen, Tülay Savaş, İhsan Seviktek, Sayat Tekir, Lezgin Bingöl, Hizni Doğan konuştular. Bu dizimizde paneldeki konuşmaların çözümlerini yayımlıyoruz, panelleri kayıttan da izlemek mümkün.
"Türkiye'de ölülere yönelik şiddet", "Farklı İnançlar cenazelere ve mezarlıklara saldırıları konuşuyor", "Hukukçular Ölüye Saygı ve Adaleti Konuşuyor" , "Basında Ölülere Yönelik Şiddetin Yeri" ve "Adli Tıp Kurumu Çerçevesinde Ölülere Saygı ve Adalet" , "Yas, Hafıza ve Politika" , “Ölü Bedenlere Yönelik Şiddetin Toplumsal Cinsiyetini Konuşmak" başlıklı panelleri de buradan okuyup, izleyebilirsiniz.
Hepinizin, hepimizin bilmesini isterim ki bu mücadele hepimizin mücadelesi ve hiçbiriniz yalnız değilsiniz. Bir Ermeni kardeşiniz olarak bunu size özellikle söylemek istiyorum. Ben konuşmama aslında biraz daha geriden başlayacağım. Bir yüz yıl öncesinden başlayacağım.
Ama öncelikle şunu söylemek istiyorum. Ermeni cemaati denildi belki ufak bir düzeltme yapmak iyi olur. Nasıl ki Türkiye'de Türk cemaati ya da Kürt cemaati tanımlamasını kullanmıyorsak Ermeniler için de cemaat yerine halk demek daha uygun.
Biz 1909, 1884, 1986 katliamları, 1915 Ermeni soykırımı gibi tarihleri biliyoruz. Coğrafyamızdaki gayrimüslim ihalklara yönelik bir diğer katliamları şüphesiz biliyoruz. Pontus halkını yönelik katliamları ve bu katliamlar sonrasında işte kafatası kulelerinin oluşturulması, organların, cesetlerin ve cenazelerin sergilenmesi gibi uygulamalar da var.
Aslında bu cenazelerin çok önemli olmadığı bir döneme, bırakın cenazeleri canlı insanların da, canların da çok önemli olmadığı, devlet nezdinde önemli olmadığı bir döneme tekabül ediyor bu dönem. Fakat bugün 100 yıl sonra gelip baktığımızda aslında hiçbir şeyin Türkiye'de değişmediğini, hala ölülerin ve cenazelerin bir kutsiyetinin olmadığı, özellikle ölenlerin, öldürülenlerin, Hristiyan ya da Musevi oldukların da çok önemli olmadığını ne yazık ki görüyoruz.
Cenazelere ne oldu?
Aslında geçmişten günümüze baktığımızda özellikle 1915’te birçok coğrafyada yaşanan katliamlarda birçok anlatı vardır. Uçurumlardan atıldılar bu insanlar, işte boğazları kesilerek bir kaya arkasında öldürüldüler veyahut işte nehirler, günlerce kan şeklinde aktif diye anlatıları duyarız, görüntüleri de vardır. Ve yazılı kaynaklarda da bunları bulabiliriz.
Fakat bu cenazeler ne oldu? Bunları bulmak zor, çok az. Birçoğu hayvanlar tarafından parçalandı ve aslında reva görülen şey de buydu yüz yıl önce ama ve sonrasında da baktığımız zaman yine Cumhuriyet döneminde şüphesiz her on yılda bir Türkiye'de Süryanilere, Ermenilere, Musevilere, Rumlara ya da Ortodokslara birçok acı şey yaşatıldı.
Birçok pogrom, birçok ayrımcı yasa gerçekleştirildi ama en çok hatırladığımız, bizim de ailelerimizde hala yaşayanların hatırladığı şey 6-7 Eylül 1955 olmuştu. İki ay önce, epey bir gündemdi bu. Netflix'le yayınlanan bir dizi üzerinden Türkiye’de gündem oldu.
6-7 Eylül 1955'te şüphesiz ki insanlar öldürüldü, tecavüze uğradı, dayak yediler, ev ve iş yerlerine saldırılar oldu, kiliseleri, sinagogları ve manastırları yakıldı. Bu gibi şeyler olurken şüphesiz mezarlıklar da es geçilmedi. Mezarlıklarda, ne yazık ki, mezar taşları kırıldı ve yıkılmaya çalışıldı.
Mezarlıklara saldırılar
Ama özellikle mezarlıklara yönelik bu saldırılar ilk de değildi son da olmadı. Son yedi yıla baktığımızda, 2015’ten itibaren, özellikle Haziran seçimlerinden sonra gerçekleşen, hani Türkiye'deki daha artık nasıl diyeyim?
Faşist biz düzene dönmesiyle Türkiye'nin birçok halkına karşı ciddi insanlık suçu işlendi. Baktığımızda, bu son yedi yılda, ne yazık ki, birden fazla kez olmak üzere, mezarlıklara, azınlıkların mezarlıklarına saldırılar gerçekleşti.
Van Tuşba'da Ermeni mezarlarına, Hatay emek mahallesinde Musevi mezarlarına, Adıyaman'da Mara mahallesinde Süryani mezarlıklarına ve Ankara Sincan'da Ermeni mezarlığına saldırdılar. Hemen aklımıza gelen birkaç yılda olanlar bunlar.
Bunlara kilise saldırılarını da, ya da farklı kolektif, kültür mekânlarının saldırılarını da eklediğimizde, bu sene, ne yazık ki, saldırılar senede üçlere, dörtlere çıkıyor.
Ciddi bir şekilde bir karşıtlık durumu söz konusu. Şüphesiz ki burada "affedersiniz Ermeniler" ya da farklı farklı ırkçı, ayrımcı, nefret söylemi barındıran söylemlerde, siyasilerin de özellikle Erdoğan'ın dilinden düşmedi.
Sadece devlet değil
Ve bunlar dilinden düşmezken kendisini dinleyen insanlar da, ne yazık ki, bu saldırıları gerçekleştirdi. Burada işin en acı tarafı, sadece devletin desteğiyle ya da devletin organizasyonu ile bu saldırılar gerçekleşmedi. 1915 de keza öyleydi.
Ne yazık ki kardeş halklardan da insanlar gönüllü şekilde bu saldırılara katıldılar. En son hatırladığımız Kuzguncuk Kilisesi'nin hacını sökülmesi olayı vardı. Mazlum Serin bu haçı sökmüştü görüntüler eşliğinde. Bir yıl dört ay ceza verilmişti. Sonra bu ceza, iptal edildi çünkü kişinin akli dengesi yerinde değilmiş.
Olabilir, yani kişinin akli dengesi yerinde olmayabilir ve yahut da Türkiye'deki mahkemelerinin akli dengeleri yerinde olmayabilir. Çünkü, ne yazık ki, yaşadığımız ülke artık mahkeme salonlarının tiyatro salonlarına döndüğü bir ülke ve bu böyle olduğu için de yapanın yanına kar kaldı. Biraz önce, birçok dostumuzun bahsettiği olaylar karşısında hiçbir yargılamanın yapılmadığı bir düzendeyiz.
Paramaz'ın mezarı
Günümüzde azınlık mezarlıklarının bazılarının yol ve yapılaşma nedeniyle kaldırıldığından da bahsetmek lazım. Hatta, ünlü, önemli Ermeni Devrimci Madteos Sarkisyan Paramaz adıyla bilinir. Bu kendisiyle ilgili bir sürü kitap yayınlandı. Özellikle günümüzde Edirnekapı Mezarlığı’ndaki mezarı, şu anda, ne yazık ki, yolun altındadır.
Yol geçtiği için mezarlığın bir kısmını kaldırmışlardı. Veyahut, Gezi Parkı eski Sur Agop Ermeni mezarlığıdır. Buradaki taşlar, Gezi Parkı’nın, bildiğiniz üzere, merdivenlerinde kullanılmıştır. Bu anlamda aslında nereyi kazsak Türkiye’de, Anadolu’da ya da İstanbul'da Ermenilere dair mezarlıklar ya da toplu mezarlara ulaşabiliyoruz ve ne yazık ki, bu barbarlık devam ediyor.
Özellikle bugün artık saldırılar define avcılığı adı altında yapılmaktadır. Artan bir şekilde, birçok Ermeni Mezarlığı şu anda define avcılarının hedefinde. İnsanların cesetleri, belki altın kaplama dişleri için bile yerlerinden çıkarılıyor, taşlar kırılıyor. Bunlara ne yazık ki çok fazla rastlıyoruz.
Maritsa Küçük
İki tekil vakadan daha bahsedeyim ve konuşmama son vereyim. 2012 yılında İstanbul'un Samatya mahallesinde, arka arkaya, bir dizi saldırı gerçekleşti. Ermeni yaşlı kadınlara yönelik. Bir kadın kaçırılmaya çalışıldı. Bir kadın sokak ortasında saldırıya uğradı ve gözünü kaybetti. Bir kadın da öldürüldü.
Maritsa Küçük de ne yazık ki evinde öldürüldü. Bu davada, oğlu Masis Küçük annesinin göğsüne haç çizildiğini söyledi. Bunun öldürüldükten önce mi sonra mı yapıldığını bilmiyoruz çünkü polis bu konuyu örtbas etti ve hiçbir fotoğraf göstermedi.
Oğlu böyle bir şey olduğunu söylerken polis böyle bir şey olmadığını söyleyip fotoğrafları da göstermediği gibi bir an önce davayı medyaya kapadı.
Sonrasında da hepiniz takip etmişsinizdir. Başka bir Ermeni bulundu mahallede. Uyuşturucu bağımlısı bir Ermeni bulundu ve bu dava da böyle kapatıldı. Yani Ermeni, Ermeni'yi öldürmüş şeklinde kapatıldı. Ama, muhtemelen öldürüldükten sonra, göğsüne bıçakla çizilen haç konusu kapatıldı ve gitti. Bugün, o yüz yıllık şeyin devam ettiğinin de bir kanıtı.
Diril çifti
Süryani Diril çiftinden bahsetmek gerekiyor. Şimuni Diril ve Hürmüz Dirille ilgili. Biliyorsunuz kaçırıldılar iki sene önce ve hala Hürmüz Diril’e ulaşılamıyor. Şimuni Diril kaçırıldıktan yetmiş gün sonra bulundu. Köylerinin yakınındaki bir nehrin kenarında bulundu. Şimuni Diril’in kızı annelerinin bedeninin bütünlüğünün olmadığını söyledi. Yani, bu uzuvlarının ayrıldığı anlamına geliyor. İşkence edildiğini söyledi.
Şimuni Diril altmış beş yaşında bir insandı. Yani genç, yaşlı fark etmeksizin, ne yazık ki, Türkiye’deki bu ırkçı, faşist düzen Ermeni, Süryani, Yahudi, Kürt, Alevi dinlemeden hareket ediyor. Hepimizi bir şekilde yok etmeye çalışıyor. Bu anlamda, sanırım, yapmamız gereken bugünkü gibi birliktelikler kurmak ve birlikte mücadele sergilemek.
Bu anlamda, bugün burada olduğum için ne yazık ki çok üzgünüm bir taraftan buradaki insanların hikayelerinden dolayı. Bir taraftan da mutluyum ki yalnız değiliz hiçbirimiz. Bu baskıcı düzeni hep birlikte değiştireceğimizi düşünüyorum. Çok teşekkür ediyorum. (ST/Lİ(APK/KU)
* 25 Nisan 2022'deki webinar olarak gerçekleşen “Tecrübeler ve Tanıklıklar: Ölülere Yönelik Şiddeti Aileler Anlatıyor” paneli kayıtlarını Leyla İşbilir yazıya döktü, Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi yayına hazır hale getirdi. Metindeki arabaşlıklamayı bianet yaptı. Manşet görseli ve metin görsellerini Korcan Uğur düzenledi. Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi'ne çalışmayı bianet'te yayımlama imkanı verdikleri için teşekkür ediyoruz. e-posta: [email protected]
ÖLÜYE SAYGI VE ADALET PANELLERİ VIII
Annem Hatun Tuğluk'u gömdük, saldırı olunca mezardan çıkarttık / Alaattin Tuğluk
LGBTİ+ alanıyla temas ettikçe ailenin ikiyüzlülüğünü anladım / Nedime Erdoğan
63 gün kardeşimin cenazesi peşinde koştuk, yasımızı tutamadık / Ersin Umut Güler
Oğlum dedi ki "anne ben kemikleri alayım" / Halise Aksoy
Çocuklarımın babasının kemiklerini istiyorum / Sıdıka Sevilgen
Cenazeyi kimin yıkayacağı bile sorun bu ülkede / Tülay Savaş
Kardeşimin cenazesi, evladımın taziye çadırı için mücadele ettim / İhsan Seviktek
Paramaz'ın Edirnekapı'daki mezarı yol altında kaldı / Sayat Tekir
Taşları kırdılar, mezarı dağıttılar, en son cenazeyi aldılar / Lezgin Bingöl
Aslında kardeşiyim ama Seyhan 13 yaşında kaldı / Hazni Doğan