Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi, Ocak 2021'den bu yana toplanıyor. 10 Nisan 2021'de başlayan panellerin sekizincisi “Tecrübeler ve Tanıklıklar: Ölülere Yönelik Şiddeti Aileler Anlatıyor” idi.
“Tecrübeler ve Tanıklıklar: Ölülere Yönelik Şiddeti Aileler Anlatıyor”" paneli 25 Nisan 2022'de gerçekleşti. Burcu Çelik moderatörlüğündeki programda Alaattin Tuğluk, Nedime Erdoğan, Ersin Umut Güler, Halise Aksoy, Sıdıka Sevilgen, Tülay Savaş, İhsan Seviktek, Sayat Tekir, Lezgin Bingöl, Hizni Doğan konuştular. Bu dizimizde paneldeki konuşmaların çözümlerini yayımlıyoruz, panelleri kayıttan da izlemek mümkün.
"Türkiye'de ölülere yönelik şiddet", "Farklı İnançlar cenazelere ve mezarlıklara saldırıları konuşuyor", "Hukukçular Ölüye Saygı ve Adaleti Konuşuyor" , "Basında Ölülere Yönelik Şiddetin Yeri" ve "Adli Tıp Kurumu Çerçevesinde Ölülere Saygı ve Adalet" , "Yas, Hafıza ve Politika" , “Ölü Bedenlere Yönelik Şiddetin Toplumsal Cinsiyetini Konuşmak" başlıklı panelleri de buradan okuyup, izleyebilirsiniz.
Bütün bu toplumun içinde bulunduğumuz, hep övünülen o “Yüzde doksan dokuzu Müslüman’dır” denilen memleketimizde, İslam'ın peygamberinin bir Yahudi'nin cenazesi geçerken ayağa kalktığına dair rivayetin olduğunu söyleyerek başlayayım.
Yani daha yazılı kanunlar ortada yokken bu toplumun kanunlarında ya da kültüründe, neredeyse en büyük kültürü olan din kültüründe ya da büyük kültürlerinden birisinde başkasının cenazesinin önünde ayağa kalkmak var. Bunu da o kültürün lideri yapıyor.
Defnedelim, uzamasın
Şimdi olay şöyle oldu; Aysel [Tuğluk] Hanım'ın cezaevinden geç getirilmesi nedeniyle mezarlığa altı ya da yedi gibi gitmek zorunda kaldık. Cemevi’nin dedesine ve yöneticilerine buradan saygılarımı sunuyorum, teşekkür ediyorum.
Çünkü çok ilgi gösterdiler bize. Dede, “Bu karanlıkta defin yapılmaz. İnancımıza uygun değil” dedi. Ben itiraz ettim, “Defnedelim” dedim. Hatta oradaki sayın milletvekilleriyle de "çok fazla uzatmayalım" diye ısrar ettik ve mezara gittik.
Annem Hatun Tuğluk her zaman bana “Beni şu mezarlığa gömün. Uzağa gelemezsiniz” demişti. Dediği doğru çıkıyor, çok sık gidemiyoruz. Ziyaret edemiyoruz kendisini.
“Beni buraya gömün rahat gelirsiniz, gidersiniz. Burası olmazsa İstanbul olsun, orası da olmazsa beni Dersim'e götürün. Orada da şehir merkezine gömersiniz” demişti.
"Gömemezsiniz"
Özellikle abimin yattığı yere gitmek istemedi. Bir vasiyet var ve bu vasiyeti biz yerine getirmek istiyoruz. Yoksa ben kesinlikle annemi, abimin ve babamın olduğu yere götürmek istiyordum ama annem ısrarla vasiyetini söyledi. Bize birkaç sefer dedi, biz de onun dediğini yaptık. Mezar açılmıştı gittiğimizde ve karanlık olmuştu.
Çok da kalabalık bir grupla gitmedik mezarlığa. Yani eş, dost ve işte milletvekilleri vardı. Osman [Baydemir] Bey yanımdaydı, Sırrı Süreyya [Önder] Bey vardı. Mezarlıkta biz Osman Bey'le beraber indirdik annemi ve toprakla örttük. Tam kapattığımızda, Aysel Hanım’ı da bu arada arabada tutuyorlardı. Bir-iki dakika mezarın başında kaldım.
O sırada bir adam geldi mezarın başına büyük bir kızgınlıkla “Bu şahsi bir mezarlıktır. Buraya gömemezsiniz” dedi. Şimdi herkes şaşkınlıkla adama bakarken, ben döndüm adama dedim ki “mezarın sahibi benim”. Bana doğru geldi, etrafa bağırıyordu. “Gel gel” dedim, “Bana söyle ne söylüyorsan” diye.
O sırada avukatımıza döndüm “Doğru mu ya bu?” dedim. “Yok biz izin aldık” dedi. “Peki, nedir bu” dedim, “Ben de bilmiyorum” dedi. O bize bağıran adam ben avukatla konuşurken döndüğümde ortadan kaybolmuştu.
Tabii biz bir şaşkınlığa uğradık. O sırada gürültü sesleri gelmeye başladı. Herhalde o bize gelen arkadaş, geri kalabalığın içine gitti. Bu arada sesler gelmeye başladı, “Çıkın oradan. Ermeni gömdürmeyiz, Alevi gömdürmeyiz” diye. “Terörist gömdürmeyiz”i sıklıkla söylüyorlardı. “Burası şehitlerin mezarı” falan gibi bir takım sesler geliyordu.
"Kimsiniz, nesiniz?"
O sırada Selim Sadak Beyefendi’nin sesini duydum. “Ya bunları dağıtın yoksa kötü olacak” falan filan diye bir şeyler diyordu polislere. Polisler de o sırada birkaç sıra dizildiler. Hem kalabalıktan hem karanlıktan biz bir şey göremiyoruz ve ben mezarın başındayım.
Mezarın başından ayrılmamam gereği o anda ben de hâsıl oldu. Sırrı Süreyya Önder Bey, herhalde bir-iki “Ya bir durun, sakin olun” dedi. O sırada bizim yanımızdaki birkaç arkadaş böyle biraz şiddetle kızgınlıkla bağırmaya başladılar “Kimsiniz, nesiniz” diye. Öyle asla hakaret filan gibi bir şey olmadı.
Tabii polisler bir türlü alamıyorlar. O sırada telefonlarla anladığım kadarıyla Ahmet Türk Bey ve işte diğer ilgili milletvekilleri Vali'yi, bakanlığı arıyorlar. Bunları akrabalarım, kuzenlerim bana gelip söylüyorlar, ben mezarın başındayım, ayrılmıyorum.
Aysel Hanım’ın bağırtısını duydum. “Terbiyesizler, saygısızlar” diye. Arabanın içerisinden o kadar sesi geldi. O sırada kapı mı açıldı? Ne oldu? Onu da duydum. Tabii ben “Aysel nerede? Aysel Hanım nerede” diye söyleniyordum. Çünkü kargaşada saldırı olacak gibi bir his de oluştu. Dikkatli olun şudur, budur falan diye ben de o sırada Aysel'i merak ettim tabii. “Arabadadır, sen sakin ol” dediler.
Memlekete götüreceğiz
Biz mezarın başındayız Osman Baydemir Beyefendi ile birlikte. O sırada HDP'den [Halkların Demokratik Partisi] bir öneri geldi. Bana avukat geldi ve “Parti naaşı çıkaralım buradan. Kabul ediyor musun?” diye sordu. Ben aynen şu cevabı verdim; “Bu olay artık benim olayım olmaktan çıkmış. Bu artık sorun haline gelmiş, ben onların dediğini yapmak zorundayım, ne diyorlarsa ben kabul ediyorum”.
Hatta itiraz etmediğim için teşekkür etmişlerdi. Yani ben tek başıma olsam, belki burada biraz havanda su dövme gibi olacak ama ayrılmazdım oradan. Zarar sadece bana gelse, ben annemi oradan çıkarmazdım. Ama zarar sadece bana gelmiyor. Orada bir sürü milletvekili var, yaşlı insanlar var, bizim tanıdıklar gelmiş ve bize saldırılıyor.
Gürültü bu arada artıyor. Geliyorlar mı gelmiyorlar mı anlayamıyoruz. Çünkü polis bırakmıyor. Kalabalık, karanlıkta görünmüyor ne olduğu. Duvarın arkasındalar. Arada polisler var. Ben “Tamam çıkaralım” dedim. Osman Bey ve ben çıkarttık cenazeyi. Kimseye zarar gelmesin diye çıkarttık. Tekrar araca koyduk ve Batıkent Cemevine götürdük.
Orada bir Kaymakam geldi benimle görüştü. Yenimahalle Kaymakamıymış. Tanımıyorum kendisini tabii. “Bakan Bey eşlik etmek üzere bir ekip hazırladı, nereye götürmek istiyorsanız götürülecek. Gerekli teklifler Aysel Hanım'a yapıldı, size de aynı teklifleri yapıyoruz. Nereye istiyorsanız götürelim” dedi. Ben “Hiçbir şey istemiyorum” dedim. “Biz sadece memlekete götüreceğiz, kendi ülkemize götüreceğiz, şehrimize götüreceğiz” dedik.
Bekleyiş
Gece saat 3’e kadar beklettiler bizi. Daha sonra, ben cenazeyi birkaç akrabamla beraber götürdüm. Tabii bize eskort yaptılar, önden arkadan polis ekipleri. Kayseri'yi geçtikten sonra aslında rahatladılar.
Anladığım kadarıyla onlar da korkuyorlardı “Bir müdahale olur mu?” diye. Ben de hatta onlara “Gelin yemek ısmarlayalım size” dedim. “Rahat olun” dedim. “Bu saatten sonra herhangi bir saldırıyı biz gülerek karşılarız” dedim. Onlar da ”Siz kızgınsınız şu anda” falan gibi bir şeyler dediler. Çünkü bizim hiçbir şeyi gözümüz görmüyordu.
Malatya'da bize Malatya HDP il örgütü katıldı. Polisler buna izin vermek istemediler. Ben de il örgütünün il başkanına “Bakın size bir zarar gelmesin, uzaktan takip edin” dedim. “Biz bırakmayız” dediler. Ben “Ya siz gidin, size bir şey olmasın” diyorum, o da “Ne olursa olsun biz geleceğiz” diyor. Yani bu nasıl ifade edilir? Ben tabii bunu takdirlerinize bırakıyorum. Sonra Elazığ il örgütü Elazığ'ı geçince bize katıldı. Bir konvoyla annemi götürdük.
Orada bizi yine bir kalabalık karşıladı. Hani çok böyle insanlarda tabii korku var ama bir kalabalık karşıladı bizi sağ olsunlar. HDP'nin birkaç milletvekili de oradaydı. Sayın Alican Önlü de oradaydı, zaten o hazırlamıştı her şeyi. Biz gidinceye kadar telefonla bildirmiştik her şeyi.
"Topraklarındasın, rahat et"
Şimdi orada bir olay oldu. Bunu burada aktarayım sizlere. Bu cenaze geliyor, Cemevi'nde biliyorsunuz bir platformun üstünde tutuluyor. Dede dua okuyor ve kalabalık da sessizce o duayı dinliyor. O sırada kalabalıktan bir ses yükseldi.
Hayatım boyunca unutamayacağım anneme hitaben, “Artık topraklarındasın, rahat et, kimse sana dokunamaz” gibi, şimdi telaffuz edemeyeceğim birkaç cümle söyledi. Göz göze geldik, gördüm onu.
Kalabalığın içerisinde, tabii tanımıyorum. Yani kim olduğunu bilmiyorum ve çok böyle kararlı bir şekilde yanımızda olduklarını söyledi, gösterdiler. Şimdi benim bu olaydan aktaracağım, eğer sizin yanınızda saygın insanlar varsa ve sizin yaptıklarınız da topluma küçücük de olsa, bir şey katıyorsa aslında hiç üzülmenize gerek yok.
Yani tabii yine de acı acıdır, atamıyoruz içimizden ama annem ne şanslı bir insanmış ki arkasından birileri böyle söyledi. Bu olayın bana verdiği şey, budur. Çok konuşulacak şey var ama bunu bu kadarla kapatayım.
Aysel Hanım tabii olaydan çok etkilendi. Yani Aysel Hanım'ın annemle olan birlikteliği, çocukluğu ve gençliği. Annem yirmi sekiz yaşında yalnız kalmış bir kadın. Sonra bir abimi kaybettik. Daha sonra ben kayboldum ortadan falan. Annem ve Aysel beraber kaldı. Yani o olayın Aysel üzerindeki etkisi benim üzerindeki etkinin çok çok üstündedir.
Annem ve Aysel
Üstelik, ona daha iyi nasıl bakabilirim? duygusu ile yaşadı hep Aysel. Annem son on sene yürüyemiyordu. Ona hala ayakkabı getiriyordu Aysel Hanım. Annem de gülüyordu ‘’yahu kızım ben yürüyemiyorum bana niye ayakkabı getiriyorsun’’ diye. ‘’olsun ayağında ayakkabı olsun. Gelenler senin ayakkabılarını görsünler’’ diyordu. Şimdi böyle bir travma yaşadı. Buna artık ne deniyorsa bunun etkisi çok ağır oldu. Suçluluk hissetti. Benim yüzümden öldü diye. Burası biraz doğru.
Şöyle doğru: Annem onun tutuklanmasına çok üzüldü. Belki iki sene daha yaşayacaktı, ya da üç sene daha yaşayacaktı. Onun tutukluluğunun uzaması annemin direncini kırdı, tamamen kırdı.
Artık çıkmayacak diye düşündü ve ben o zaman yurt dışındaydım, projem yurt dışındaydı. Aradım annemi, mahkeme günü dedim ki ‘’akşam güzel yemek yap, kızın gelecek, yemek yiyeceksiniz’’ dedim. Dedi ki ‘’ne yapayım’’. Dedim ‘’anne ne bileyim sen bilirsin işte’’.
Daha sonra yanında kalan hanımefendiyi aradım ve ne yemek yaptınız diye sordum. ‘’Üç dört çeşit yemek yaptırdı’’ dedi bana. Aynı gün Aysel bırakılmadığı için annemin çok yıkıldığını söylediler bana.
İkinci duruşmada da üçüncü duruşmada da çok umutlanmıştı çıkacak diye. Şimdi burada Aysel Hanım'ın evet yani içeride olmasının annemin ölümünde bir payı var gerçekten.
Travma
Bunu Aysel Hanım'a söylemek doğru değil, öyle bir şey de diyemeyiz tabii. Ve Aysel Hanım bunun suçluluğuyla travma yaşıyor, kendisini suçluyor. İşte ben böyle oldum. Ben Aysel’e çok söyledim ‘’sen gerçekten çok iyi baktın anneye, her dediğini yaptın’’. Annemin işte özel yatak odası, kimse dokunmasın dediği özel terlikleri vardı.
‘’Ben mesela çok uzaktaydım senin kadar yapamadım. Asıl suçluluk duyması gereken benim’’ diyorum Aysel hanıma. O travma biraz artık beyindeki bir takım fiziksel şeyleri zora mı sokuyor? Başka bir şey mi oluyor? Bilmiyorum.
Sürem doluyor galiba. Bitiriyorum. Ben tedavisini ve teşhisini istiyorum. Yani teşhisini sonra da mümkünse tedavisini istiyorum. Serbest kalmasıyla ilgili ben de kardeşimin ve arkadaşlarının dosyalarının boş olduğunu söylüyorum. Ben sadece, vardır ya insani koridor, insani koridor istiyorum.
Aysel Tuğluk'un teşhisini yapalım eğer hastalığı yoksa ben gerisine karışmıyorum. Kendisi siyasetçidir söylediği sözler yüzünden bir şeyler yaşamıştır, yaşayacaktır. Bedel varsa ödeyecektir. Bunu herkes, tüm siyasetçiler yaşıyor. Benden bu kadar uzattıysam çok özür dilerim.
25 Nisan 2022'deki webinar olarak gerçekleşen “Tecrübeler ve Tanıklıklar: Ölülere Yönelik Şiddeti Aileler Anlatıyor” paneli kayıtlarını Leyla İşbilir yazıya döktü, Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi yayına hazır hale getirdi. Metindeki arabaşlıklamayı bianet yaptı. Manşet görseli ve metin görsellerini Korcan Uğur düzenledi. Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi'ne çalışmayı bianet'te yayımlama imkanı verdikleri için teşekkür ediyoruz. e-posta: [email protected]
ÖLÜYE SAYGI VE ADALET PANELLERİ VIII
Annem Hatun Tuğluk'u gömdük, saldırı olunca mezardan çıkarttık / Alaattin Tuğluk
LGBTİ+ alanıyla temas ettikçe ailenin ikiyüzlülüğünü anladım / Nedime Erdoğan
63 gün kardeşimin cenazesi peşinde koştuk, yasımızı tutamadık / Ersin Umut Güler
Oğlum dedi ki "anne ben kemikleri alayım" / Halise Aksoy
Çocuklarımın babasının kemiklerini istiyorum / Sıdıka Sevilgen
Cenazeyi kimin yıkayacağı bile sorun bu ülkede / Tülay Savaş
Kardeşimin cenazesi, evladımın taziye çadırı için mücadele ettim / İhsan Seviktek
Paramaz'ın Edirnekapı'daki mezarı yol altında kaldı / Sayat Tekir
Taşları kırdılar, mezarı dağıttılar, en son cenazeyi aldılar / Lezgin Bingöl
Aslında kardeşiyim ama Seyhan 13 yaşında kaldı / Hazni Doğan