Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi'nin bugün (8 Ekim Cumartesi), Şişli Nazım Hikmet Kültür Evi'nde düzenlediği, "Ölüye Saygı ve Adalet Konferansı"nın öğleden sonraki bölümünde "nekropolitika"/ "Ölüm siyaseti" masaya yatırıldı.
Bu bölümü Remzi Altunpolat yönetirken, gazeteci Ali Duran Topuz, Atalay Göçer, Cana Bostan Hülya Dinçer, Atalay Göçer konuşmacı olarak yer aldı.
"Geriye kalanı yaralayan örgütlü bir devlet politikası"
İlk olarak avukat Hülya Dinçer konuştu. Dinçer, şunlara değindi:
"Yargısız infazlarla ilgili davalarda delillerin hep soyut olarak kabul edildiği ve beraat kararları geldiğini görüyoruz. Hayatta kalanın da tanıklığına inanılmadığını görüyoruz; haliyle eşitlikten söz edemiyoruz.
"Adalet arayışının bastırılmasıyla birlikte geride kalana da işkenceye devam edildiğini görüyoruz. Cezasızlık aslında geride kalanı yaralayan bir şey.
"Cezasızlık örgütlü bir devlet politikası Türkiye'de. Cenazelere saldırılar konusunda kendisini askıya alan bir hukuk var.
"Hukuk delil karartmanın aracı olabiliyor"
"Yas tutma hakkının ihlali de var. Bu da düşmanlıkla ilgili. Torba ile gönderme, kargo ile göndermenin amacı ölü bedeni eşyalaştırmayla ilgili. Öldürdüğünü bu dünyada insan olmayan bir şey gibi sunmaya çalışıyor. Sokağa çıkma yasaklarıyla ilgili dönemdeki mahkemeler 6 yıldır devam ediyor.
"Hukuk burada devleti sorumluluktan kaçınırken, öleni ve geride kalanı damgalıyor. Bazen de hukuk delil karartmanın aracı oluyor. 2015'te mesela cenazelerin avukatlardan bağımsız gözlemcilerden kaçırıldığını biliyoruz.
"Türkiye'de olduğu gibi İsrail'de de benzer uygulamalar vardı. Hukuki kurallar bizzat adalet arayışına da engel oluyor.
"Hukuki süreçleri aileleri tarafından yürütülmeyen kadın ve trans cinayetlerinde cenazeler sadece sahipsiz kalmıyor, hukuki başvuruları da yapılamıyor."
"Soykırıma hiç bu kadar yakın olmamıştık"
Dinçer'den sonra Ege Üniversitesi'nden akademisyen Cana Bostan konuştu. Bostan, "nekropolitika" kavramını anlattı:
"Hepimiz biliyoruz ki düşünceye dil verenlerin sessizleştirenler olduğunu tanımak gerekiyor.
"Ölüm siyasetine dair hep çalışmalar vardı. Nekropolitika kavramı ilk olarak 2003'te üretiliyor.
"Tarihin hiçbir döneminde soykırıma hiç bu kadar yakın olmamıştık. Bu da belirli iktidarları fail olmaktan çıkaran bir zemin kuruyor."
"Medya, gerçekle ilişki kurmuyor"
Ardından Ali Duran Topuz konuştu. Topuz şunları söyledi:
"Biz medyanın durumunu Bitlis depreminde görmüştük. Medyanın gösterirken gizleme, bazen de saçma bir şekilde herkesi araşsallaştırdığını gördük.
"Medya aynı şeyi Gezi'de de yaptı. Medya gerçekle ilişki kurmuyor. Daha can yakan meselelere gelince bambaşka bir yere geliyor. Gezi'de olduğu gibi...
"Gezi hükümeti rahatsız eden kamusal bir kalkışma gibiydi. Medya o zaman penguen yayıncılığına döndü. Bu yapılırken bir penguen yayıncısı olduğu açığa çıktı. Binlerce insan kaybedilirken, asitle insanlar yakılırken penguen yayıncılığı yapılıyordu. Ya penguen yayıncılığı ya da saldırgan düşmanca yayıncılığı yapılıyordu 1990'larda.
"Gezi'de 1915'e düşmüş gibiydik"
"Gezi'de o merdivenlerde eylemler yapılırken merdivenler kırıldı ve Ermenice yazıların yer aldığı mezarlıklar ortaya çıktı.
"Biz o eylemde 1915'e düşmüş gibiydik; orası bir zaman tüneli gibiydi. Medya bunu haber yapmadı bile. bianet'te haber oldu. Birçok muhalif basınların bir kısmı bununla ilgilenmedi. Bir süre sonra gazeteci patronlar gitti yerlerine TÜSİAD ile bağı olan gazete patronları geldi.
"Medya doğrudan devletin veya alt otoriterlerin taleplerine uygun başlıklar atabilir.
"Dersim Katliamı'nda olduğu gibi 'mağaralarda fareler gibi zehirlendiler' diye başlık atabilirler.
"Medya, uzun bir süre sonra açık bir şekilde düşmanlaştırma, öldürmeyi hak olduğuna dair zihinleri hazırlama, alan oluşturma fonksiyonları içinde oldu. Hukukun yaptığı gibi şiddeti gizlediği gibi, medya da bunu yapıyor. Medya bu konuda daha suçludur.
1990'lardan 2000'lere ölüye saygı
"1990'lardaki ölüye saygı meselesine geleyim. Özgür Ülke 1993'te "'İnsanlık sürükleniyor' başlığını atar. Bir gerilla bir askeri aracın arkasında sürükleniyordur. Biz 2015'te benzer bir fotoğrafa daha rastladık.
"1993'teki fotoyu Sabah'tan bir arkadaş çekiyor, merkeze gönderiyor. Bu kişi Özgür Gündem'e gönderiyor. Kimse bu olayı ne gördü, ne konuştu o dönemde. Özel Tim, o fotoğrafı çeken çocuğu gözaltına alıyor, dövüyor. Oradan geçen birisi hastaneye götürüyor.
"2015 için bu durum neydi? Ana akım medya savaşın destekçisi. 2015'te işler değişiyor. Saklamıyor artık, açıkça göstermeye geçiyor, devlet işkence meselesinde...
Gömülme hakkı
Son olarak barış aktivisti Atalay Göçer konuştu. Göçer şunları söyledi:
"Gömülme hakkı üzerine konuşacağım ben. Nekro-politika aslında özetlemek gerekirse egemen ölü üzerinde hak sahibi olma ve öldürme hakkına gönderme yapıyor.
"Kültürel norm kültürel şiddeti de barındırıyor. Kimin kime şiddet uygulayacağına da iktidar karar veriyor."
Konferans, "Tutulamayan yaslar ve ölülere yönelik şiddetle mücadele deneyimi" başlığıyla devam ediyor. (EMK/RT/SD)