Haberin İngilizcesi için tıklayın
Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş açlık grevlerinden, yerel seçimlere, resimden, edebiyat ve sanata kadar geniş bir yelpazede görüşlerini paylaşıyor.
Demirtaş'tan Nisanda bir öykü kitabı, sonbaharda roman geliyor. İlk kitap Seher Eylül 2017'de Dipnot Yayınevi'nden çıkmıştı. Demirtaş cezaevinde beste de yapıyor, resim de.
Demirtaş, iki kara kalem çalışmasını da bianet'le paylaştı, yayımlıyoruz.
Demirtaş sorularımıza cevaplarını gönderdiği mektubunda “AKP-MHP bloğunun, halk tarafından sandıkta ağır bir şekilde cezalandırılacağını düşündüğünü" yazıyor. Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) elinden gelenin en iyisini yaptığını, fedakârca bir mücadeleyle baskılara rağmen dimdik ayakta durduğunu söylüyor.
Karadeniz’den Ege’ye kadar Türkiye’nin pek çok ilinde sevilen bir HDP’li oldunuz. Sizce bunun nedeni nedir?
Bunun cevabını beni sevenler verebilir ancak. Ama sevgimizin karşılıklı ve samimi olduğunu söyleyebilirim.
2015 genel seçimlerinde Muğla mitinginizde, “Ahmet Kaya’yı gizli gizli dinlediğiniz gibi Selahattin Demirtaş’ı da dinlediğinizi biliyoruz” gibi bir pankart vardı. Sizce de, size hem çok kızıp hem de gizlice izliyorlar mı?
Bana kızanların beni izlediklerini sanmıyorum. İzleselerdi kızmazlardı. Kızanlar, beni tam izlemeden önyargı sahibi olanlardır. Onlara saygı duyuyorum. Herkes beni izlemek veya sevmek zorunda değil. Ama oy vermeyi düşünmeyen milyonların izleyip sevdiğini biliyorum. Kimi gizli (platonik :)) kimi açıktan sevip izliyor halen.
Yılın lalesi ve medya
Geçenlerde politikacı Nesrin Nas, “Demirtaş’ı çok özledik” gibi bir tweet attı. Sosyal medyada “Demirtaş olsaydı her şey farklı olurdu” minvalinde yorumlar yapılıyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
Ben de tüm dostları özledim elbette. Dışarıda olsaydım referandum dahil tüm seçimlerin sonuçları farklı olacaktı. Zaten ben ve arkadaşlarım bu amaçla atıldık hapse. HDP ise elinden gelenin en iyisini yapıyor. Fedakârca bir mücadeleyle, baskılara rağmen dimdik ayakta duruyor. Ortada ciddi bir başarı da var. Bu yönüyle, hepimiz bunu görmeli ve emeğe saygı duymalıyız.
Ana akım medya ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
Ana akım medya diye bir şey yok artık. Hepsi havuzun dibindeler. Bence ne izleyin ne de okuyun bunları. Çok mecbur kalırsanız da burnunuzu kapatarak azıcık izleyin. Bu dönemin tetikçi medya şaklabanları, ileriki yıllarda Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından sürekli, “yılın laleleri ödülü” ile “onurlandırılacaklardır” eminim.
Çocukları bile bunlardan utanacak. Ve maalesef, çok uzun yıllar boyunca sağlıklı ve güçlü bir medyanın oluşması imkânını da tahrip etmiş olarak silinip gidecekler. Allah affetmesin bunları, günahları çok çok büyük.
Barış ve huzur yolu
Yere seçimlere giderken Türkiye’nin atmosferini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Siyasetin ve etiğin, hiçbir dönemde alınmadığı kadar ayaklar altına alındığı bir seçim kampanyası yaşanıyor. Bunun adı siyaset falan da değildir. Sınırsızca yalan, iftira, tehdit ve hakaretlerle oy toplamaya çalışmanın nesine siyaset diyebiliriz ki? Yapılanlar çok ayıp ve ucuz. İlkesizlik.
Manipülatif söylemler ve kara propagandalar korkunç bir kutuplaşmaya yol açıyor. Zaten kapanması zor yaraları iyice kanırtıp kanatıyorlar. Bu şekilde seçim kazansan bile toplumun bağrına rüzgâr ekmiş olursun.
Ancak toplumun ekseriyetinin bu yalanlardan ve kamplaştırma siyasetinden artık bıkıp usandığını görüyoruz. Hiç kimse bu düşmanlaştırma politikasının kucağına düşmemelidir. Ülke hepimizindir ve barış içinde, huzur içinde yaşamanın yolunu bulacağız. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın.
Avrupa Birliği süreci gibi konular yeniden demokratikleşmeye neden olabilir mi?
Girdiği kabın şeklini almakta zorlanmayan pragmatizim esaslı ve omurgasız bir siyasetin nereye evrileceğini kestirmek zor. Ama herkesin daha ağır baskılara hazırlıklı olmasında yarar var.
Seçim sonuçları ne olur sizce?
Az önce belirttiğim sosyo-psikolojik ortamın yanında, bir de dibe vurmuş ekonomi gerçeği var. Seçim sonuçlarını çok net bir şekilde ekonomi ve demokraside yaşanan kötü gidiş belirleyecek. AKP-MHP bloğunun, halk tarafından sandıkta ağır bir şekilde cezalandırılacağını düşünüyorum.
Sandık
HDP’li belediyelerde “mazbata vermeyeceğiz, kayyum atacağız” gibi yayılmaya çalışılan söylemlere dair ne söyleyeceksiniz?
Halk sandıkta iradesine sahip çıksın, gerisi kolaydır. Önemli olan, kayyum siyasetine sandıkta esaslı bir cevap vermektir.
Kürt illerinde seçim çalışmaları canlı, seçim büroları miting havasında açılıyor. Halktaki bu enerjinin nedeni nedir sizce?
İsmi üstünde, halktır bu. Yığın değil, sürü değil yani. Kolektif bir iradeye, bilince sahip dinamik, güçlü kararlı, örgütlü bir güçtür halk. Ve ne zaman devreye gireceğini her zaman iyi kestirebilen bir güçtür. Bizi hiç yanıltmadı halkımız. Yine öyle olmasında şaşılacak bir şey yok.
Cezaevinde olmasaydınız şu anda politik anlamda nerede olurdunuz?
Kehanette bulunmak gibi bir niyetim yok ama nerede mücadele varsa orada olurdum. Şimdilik zindanlarda mücadele var ve buradayım.
Politik anlamda, kendinizi 10 yıl sonra nerede görüyorsunuz?
İş başvurusu görüşmesinde gibi hissettim. :) Politik olarak bir yerlerde olma gibi bir derdim hiç olmadı. Hayata karşı durduğum yeri ve çizgiyi korumaya gayet ediyorum sadece. Siyasi kariyer arayışı, hırsı, çabası olan biri değilim ki. Mümkünse parti siyaseti ve seçilmişlik görevlerinden uzak bir yerde mücadele etmeyi tercih ederim. 10 yıl değil, 100 yıl daha yaşasam ezilenlerin, sömürülenlerin, ötekilerin içinde, yanında olmaya devam edebilmişsem yeterlidir benim için.
Başta kendi çocuklarınız olmak üzere, Türkiyeli çocuklar için nasıl bir ülke hayal ediyorsunuz?
Hayal etmiyorum sadece, bunun için mücadele de ediyorum. Her insanın, doğanın bir parçası olarak eşit, özgür, barış içinde yaşadığı bir yeryüzü için mücadele ediyorum.
Öykü ve roman
İçeride sanatçı kimliğiniz de öne çıktı. Bir değil birçok Demirtaş’la karşılaştık. Bunu nasıl başardınız? Yeni sanat projeleri var mı?
Siyasetçi kimliği bana biraz da mecburiyetten yakıştırıldı. Ben esasında, insan hakları savunucusu bir avukatım. Sanat ve edebiyata da siyasetten fazla ilgi duyuyor ve anlam biçiyorum. Siyasetin nobranlığını, çirkinliğini ancak sanat ve edebiyatla törpüleyebilirsiniz.
Ben bütünlüklü bir insan olmaya çabalıyorum; iyi bir siyasetçi olmaya değil. Sanatı da edebiyatı da insan hakları alanını da siyasetten çok seviyor ve daha anlamlı buluyorum. Hepsi için de çok çalışmak ve yüreğini ortaya koymak, hesapsız, çıkarsız bir yaklaşım sergilemek gerekiyor. Yoksa güzel üretimler yapamazsınız. Benim yaptıklarımın güzel olup olmadığına da sonuçta halk karar veriyor.
"Güzel olmuş" denilince de bayramlık çocuklar gibi seviniyor ve motive oluyorum. Bir şeyleri ne pahasına olursa olsun başarmaya değil güzel yapmaya, güzel olmaya çalışıyorum.
Şu ana kadar 16 şarkı sözü yazıp bestelerini yaptım. Bir ikisini siz dışarıda dinlediniz ama ben o kayıtları henüz dinleyemedim. Bir gün hepsini kendim dışarıda çalıp söylemeyi isterim. Çünkü nota bilgim olmadığından notaya döküp dışarıya gönderemiyorum. Burada kayıt yapma imkânı da yok.
Bazen aile görüşmelerinde ya da telefonda eşime mırıldanıyorum işte. :)
Bunun dışında yegâne dinleyicim, hücre arkadaşım Abdullah Zeydan. Allah ona sabır ve metanet versin. :)
Ayrıca bir öykü kitabım da Nisan'ın başında, bir romanım da sonbaharda çıkacak diye umut ediyorum.
Cezaevi sizin karakterinizi, hayata bakış açınızı nasıl etkiledi?
Ben kendimi cezaevinde keşfetmedim, bulmadım. Dışarıda kimsem burada da o kişiyim. Tabii ki, daha fazla okuma imkânım var ve bu iyi bir şey elbette. Dışarıda da hep umutluydum, burada da öyleyim. Cezaevinden önceki Selahattin ile aramda 12 kilo fark var sadece. :) Göbekten kurtuldum burada.
Açlık grevleri
Leyla Güven’in açlık grevi kritik noktaya gelmiş durumda. Cezaevlerinde de 300’ü aşkın mahpus açlık grevinde...
İçeride ve dışarıda devam eden açlık grevleri çok önemli bir talebin altını çiziyor. Türkiye’de hali hazırda yaşanan politik, ekonomik ve sosyal; temel sorunların çözümünün önünü açabilecek güçlü bir potansiyeli açığa çıkarmaya çalışıyor Leyla Güven ve açlık grevi eylemcileri.
Ama seçim atmosferinde yaşanan ve dehşet boyutlara vardırılan kutuplaşma ve gerilim siyaseti nedeniyle açlık grevleri ve talepler gündeme etki edemiyor.
Tabii, başka nedenler de var. Ama yine de hiçbir bahaneye sığınmadan, demokrasi ve barış yanlılarının bu talepleri sürekli gündeme taşıyan bir mücadele yürütmesi gerekiyor.
Açlık grevi eylemlerini yeni bir çözüm sürecinin önünü açabilmesi de toplumsal sahiplenmeye bağlıdır. Mevcut iktidar kliğinin barış gibi bir derdinin olmadığı malum zaten. Fakat toplum, savaş politikalarına karşı sesini yükseltirse hiçbir politikacı bunu uzun süre görmezden gelemez.
Aslında, hükümetin açlık grevleri ile zorlandığını ve daha fazla teşhir olduğunu düşünüyorum. Umarım tek bir kişi daha yaşamını yitirmeden olumlu sonuçlanır bu süreç.
Newroz’unuzu kutlarız. Tüm halklara, kadınlara, çocuklara, seçmenlere, işçilere ve biz basın emekçilerine bir Newroz mesajınız var mı?
Newroz zulme karşı isyanın adıdır. Baharın, kurtuluşun müjdecisidir. 2019 Newroz’u barış, özgürlükler getirsin diyor, hepinizin Newroz’unu kutluyorum.
Son olarak, cezaevinde yazdığınız bir şiiri ya da yaptığınız bir resmi bizimle paylaşır mısınız?
Şu sıralar biraz kara kalem çalıştım. Bir kitaptan bakarak yaptığım bazı çizimleri gönderiyorum. Şaheser olmasalar da bir amatör olarak, hatıra olsun diye çiziyorum. Ressamlar affetsin beni. :) (EMK)