Yazının görselinde yer alan fotoğrafa, bir daha bakmanızı öneririm. Bakın, durun, yine bakın, yine durun.
Aklınıza nasıl bir karmaşa geliyor? Başka bir deyişle, aklınıza neler geliyor? Bilmiyorum. Muhtemelen bu tablonun hikâyesini bilenler var. Tablo, Pablo Picasso'nun ünlü "Guernica"sı.
Picasso, ülkesinden ayrı düşüp gitmek zorunda kaldığı Paris'te, İspanya'dan gelen haberleri dinlerken yaşadığı hüznü bu tabloda resmediyor.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi işgalindeki Paris'teki evini incelemeye gelen Nazi subayı, Guernica'nın fotoğrafını inceldikten sonra Picasso'ya dönüp "Bunu sen mi yaptın?" diye soruyor.
"Hayır, siz yaptınız"
Picasso'nun cevabı net: "Hayır, siz yaptınız."
Tablonun fotoğrafını kartpostala dönüştürüp gönderen Edirne Cezaevi'nde tutulan HDP Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş.
Demirtaş, Kasım 2016'dan beri Edirne F Tipi Cezaevi'nde.O, öyküleriyle, resimleriyle, şiirleriyle düşüncelerini tüm dünyaya duyuruyor. Hatta öykü kitapları birçok dile çevrildi. Onu hapis edenler, belki sadece bedeninin sokaklarda olmasına engel oldu, ama, onun düşüncelerinin dilden dile yayılmasına engel olamadı.
Demirtaş, cezaevinden de birçok gazeteciye röportaj veriyor, yazılar gönderiyor. Eğer sadece satırları değil, satır aralarını da okumayı huy edinen bir gazeteciyseniz, Demirtaş'ın her cevabının neredeyse bir gazetecilik dersi olduğunu da anlarsınız.
Ha unutmadan söyleyeyim, Demirtaş'la söyleşi yapmak istiyorsanız, uçağa binmenize gerek yok, PTT'ye gidip posta pulu almanız yeterli. Tabi ara sıra avukatlarına hatırlatma yapmakta da fayda var.
Gelelim gazetecilik derslerine. Picasso'nun sözünü ettiğim kartpostalı başlı başına bir gazetecilik dersi değil mi sizce de?
İçinde bulunduğunuz siyasi ve ekonomik koşulları sorgulamanıza neden olurken, bir gazetecinin ilk yapması gereken noktaya da dikkat çekiyor. Yani doğru soruları, farklı açılardan sorarak, doğru hikâyeye, hakikate ulaşmak.
"Manşetlik sor manşetlik yanıt al"
Demirtaş'ın Picasso "Guernica"sı kartpostalı da gazeteciliğe yeni başlayanların bazen "Ah haber bulamıyorum, haber yok" serzenişlerine de cevap niteliğinde.
Türkiye gibi değişken bir ülkede haber bul(a)mamak, gazetecinin topluma bakmadığı anlamına gelir. Tam olarak Demirtaş'ın kartpostalda söylediği gibi, mutlaka topluma bakın, oradaki çelişkilerden ve çatışmalardan onlarca haber konusu çıkartabilirsiniz.
Hatta bu kartpostal beni, Kasım 2015'te yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerine götürdü. Demirtaş'ın da aday olduğu seçimler, çok yoğun geçmişti.
İstanbul Tabip Odası'ndaki bir panel sonrası söyleşi yapmak üzere bir araya geldiğimizde, yanımdaki arkadaşıma, "Acaba manşet çıkartabilir miyiz?" diye sorduğumda, yanıt Demirtaş'tan gelmişti: "Manşetlik sorarsan manşetlik yanıt alırsın."
Buyurun, işte bu da bir gazetecilik dersi değil mi?
"Allah affetmesin günahları çok büyük"
Son olarak cezaevinden mecburen mektupla gerçekleştirdiğimiz söyleşimizde ana akım medyanın yayıncılık tarzına dair sorumuzu şöyle yanıtlamıştı:
"Ana akım medya diye bir şey yok artık. Hepsi havuzun dibindeler. Bence ne izleyin ne de okuyun bunları. Çok mecbur kalırsanız da burnunuzu kapatarak azıcık izleyin. Bu dönemin tetikçi medya şaklabanları, ileriki yıllarda Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından sürekli, 'yılın laleleri ödülü' ile 'onurlandırılacaklardır' eminim.
"Çocukları bile bunlardan utanacak. Ve maalesef, çok uzun yıllar boyunca sağlıklı ve güçlü bir medyanın oluşması imkânını da tahrip etmiş olarak silinip gidecekler. Allah affetmesin bunları, günahları çok çok büyük."
Gazeteciliği savundu
Tutuklu gazetecilerin davalarını takip eden, hangi düşüncede olursa olsun, kapatılan medya kurumlarını ziyaret eden Demirtaş, AİHM kararına rağmen tutuklu. O gazetecileri, gazeteciliği savundu. Siyasetçi olduğu için tutuklandı.
Picasso'nun kartpostalında kendisi ile dayanışma gösteren herkese teşekkürlerini iletti. Elçiye zeval olmasın, teşekkürlerini topluca bu yazıda iletmiş olayım.
Demirtaş'tan son gazetecilik dersi de videolu. Üstelik mesleğin gereklerinden:"Teslim olmanın sınırı yok. Teslim olmayın. Biat etmenin sınırı yok, biat etmeyin."
Picasso ve Guernica 1937'de İspanya'da Francisco Franco başta ve yaşanan kanlı bir iç savaş yaşandı. Guernica, Bask'ta bir kasaba. Franco, Nazi ve faşist İtalyan kuvvetlerinin yeni uçaklarını Guernica üzerinde test etmesi için izin vermiş ve bombardımana tutmuştu. Bombardıman sonrası kasabada büyük bir katliam yaşanmış, o güne kadar görülmemiş şiddette olan bombalamalar Guernica'yı yerle bir etmişti. O dönemde Bask Hükümeti'nden yapılan açıklamaya göre ölü sayısı en az 1.654, yaralı sayısı ise 889'du. Guernica Bombalanması'nın çoğunluğunu Alman hava kuvveti üstlenirken, İtalyan hava kuvvetinin de yardımı olmuş ve kasaba üç gün boyunca yandı. Beş bin nüfusa sahip Guernica'da 1654 kişinin öldüğü ve çok sayıda sivilin yaralandığı kayıtlara geçmiştir. 26 Nisan 1937'de gerçekleşen Guernica Bombanması'nın haberi kısa sürede Paris'e ulaştı. Paris'te yaşayan Picasso da memleketindeki bu olayı gazeteden öğrendi. Picasso’ya göre sanatçı, insanlığın ve uygarlığın en temel değerlerinin yok edilme tehlikesi ile karşı karşıya kaldığı bir savaşta kayıtsız kalamazdı. Bu nedenle kendi memleketi Malaga’dan yüzlerce kilometre uzaktaki Guernica’da yaşananları bir şekilde ifadeye kavuşturmalıydı. . Renksiz olacaktı Guernica. Çünkü solgun mavi ölmüştü. Geriye savaşın siyahlığı ve küllerin rengi kalmıştı. Bu sıralar İspanyol hükümeti 1937 yılında Paris'te gerçekleşecek Dünya Fuarı'nda sergilenmesi için Picasso'ya bir tablo sipariş etmiş ve sanatçı da kendisine bir resim konusu aramaktaydı. Guernica'nın bombalanmasını öğrendiğinde etkisinde kalan Picasso, duygularını resme yansıtmış ve iki ay kadar kısa sürede tabloyu bitirmişti. Guernica, yaklaşık 3,5 metre yükseklik ve 7,8 metre genişlik ile dikkat çekici büyüklükte, tuval üzerine sadece siyah ve beyaz renklerde yağlı boya ile yapılmış bir resimdir. Guernica tablosu günümüzde en büyük savaş karşıtı resim olarak kabul edilir. *Kutu içindeki bu bilgiler, onedi.com'dan derlendi. |
(EMK/PT)