Ülkü Ocakları Çanakkale İl Başkanlığı, binasına Kemal Kılıçdaroğlu ile Selahattin Demirtaş'ın, Meral Akşener ile de Figen Yüksekdağ'ın yüzlerinin birleştirildiği ve Millet İttifakı'na verilen oyların askere kurşun olarak döndüğünü ifade eden bir pankart astı.
Çan’dan Haber’in sahibi Muhammed Yavaş olayı “Ülkü Ocakları'ndan tepki çeken pankart” diyerek haberleştirdi.
Bunun üzerine Ülkü Ocağı Çan İlçe Başkanı Hasan Dinç, Yavaş’ı çay içeceğiz diyerek bir kafeye davet etti. İki isim dün (10 Mayıs) buluştuktan sonra Dinç, Yavaş’a "Nasıl yazarsın” diyerek saldırdı.
Yere kapanan Yavaş, "Sinan Ateş'i öldürdüğünüz gibi beni de mi öldüreceksiniz?" diye Dinç’e tepki gösterdi. Dinç bunun üzerine Yavaş’a "Öldüreceğiz len" dedi. Araya çevredeki yurttaşlar girdi.
Hastaneye giderek darp raporu alan Yavaş, polise giderek şikayetçi olmak istedi. Ancak polisin “Olay siyasi. Savcılığa gitsen daha iyi olur” demesi üzerine karakoldan ayrılan Yavaş, bugün savcılığa giderek Dinç hakkında suç duyurusunda bulunacak.
Saldırı sonrası Çan Belediye Başkan Vekili Harun Arslan, önceki dönem Çan Belediye Başkanı Ali Sarıbaş, CHP, Demokrat Parti, Deva Partisi ve Gelecek Partisi Çan İlçe Başkanları, Belediye Meclis Üyeleri ve çok sayıda yurttaş, destek vermek için Yavaş'la buluştu. Yurttaşlar saldırgan Dinç'e de tepki gösterdi. Yavaş'ın yanında olarak tepkilerini dile getiren kalabalık, "Şiddet yanlısı zihniyeti lanetliyoruz" dedi.
Yavaş, geçtiğimiz yıl da MHP Çan İlçe Başkanı Halil Turhan’ın "Nefes alamayacaksın" şeklindeki tehdidine maruz kalmıştı.
"Siyasetçilerin kullandığı dilin yerele yansıması"
Olayı bianet’e anlatan Yavaş “Saldırı ulusalda siyasetçilerin kullandığı dilin yerele yansıması” dedi. Çan'da yaklaşık 5 yıldır gazetecilik yaptığını, son 8 aydır da kendi gazetesini yönettiğini söyleyen Yavaş yaşadıklarını şöyle anlattı:
Çanakkale Ülkü Ocakları İl Başkanlığı seçim için bir pankart hazırlatmış. Kemal Kılıçdaroğlu ve Selahattin Demirtaş, Meral Akşener ile de Figen Yüksekdağ'ın yüzlerinin birleştirildiği bir pankart.
‘Tepki çeken pankart’ diye haberleştirdim bunu. Haberin sonuna da ‘Asılan pankart ise tepki çekerken pankartı görenler Devlet Bahçeli'nin yüzü de HÜDA-PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu ile yan yana getirilecek mı yorumunda bulundular’ diye yazdım.
Sonrasında tahmin ediyorum ki Çam Ülkü Ocakları Başkanı Hasan Dinç, il başkanlığından talimat alarak yüz yüze konuşalım diyerek beni aradı. O gün Çanakkale'de İYİ Parti'nin bir mitingi vardı. Çan'a gelince konuşabileceğimizi söyledim.
Bu sırada Dinç, kendi sosyal medya hesaplarından paylaşımlar yapmış. Haber için ‘Kaç para aldınız’ diye sormuş. Ben de gazetenin kurumsal sayfasından kendisine ‘Çandan Haber, defalarca kez Çan Ülkü Ocakları'nın başarılı çalışmalarını haberleştirmiş ve karşılığında bir kez dahi Çan Ülkü Ocakları'ndan para talep etmemiştir. Çünkü Çandan Haber'in buna ihtiyacı yoktur, satılık değildir parayla haber yapmaz’ diyerek cevap verdim. Sinan Ateş cinayetini hatırlattım ve ‘Çandan Haber olarak, özgürce haberlerimizi yapmaya ve katledilen Sinan Ateş'in hesabını sormaya devam edeceğiz’ dedim.
Bunun üzerine Dinç bir kez daha beni aradı. Çay içelim, görüşelim dedi. Çan küçük bir yer, herkes birbirini tanır, herkesin birbiriyle hukuku vardır. Kafeye de davet edilince bir şey olacağını düşünmedim. Kafenin önünde karşıladı beni. Elimi uzattım, önce sıktı. Sonra saldırmaya başladı. Yere kapandım, karşılık vermedim. Vurabildiği kadar vurdu. Sonra ‘Sinan Ateş'i öldürdüğünüz gibi beni de mi öldüreceksiniz’ dedim. ‘Öldüreceğiz len’ dedi.
Olaydan sonra darp raporu aldım. Şikayetçi olmak için polise gittim. Ancak polis olay siyasi deyip beni savcıya yönlendirdi. Öğlenden sonra savcıya gidip şikayet dilekçesi vereceğim.
Olay maalesef en tepedeki siyasetçilerin toplumu geren açıklamaları yüzünden buralara kadar geldi. Bu tamamen siyasetçilerin kullandığı dilin yerele yansımasının bir sonucu.
Cumhurbaşkanının halkı provoke eden sözlerinin, Binali Yıldırım'ın ‘Bu seçim, işgalcilere karşı istiklal mücadelesi seçimidir’ söyleminin, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın 'Şampanya patlatıp kutlayanlar ya da alnını şükür için secdeye koyup rabbine hamdedenler olacak' şeklindeki açıklamasının bir sonucu. Başka hiçbir şey değil.
Tek istediğim seçimleri kim kazanırsa kazansın huzur ve güven ortamı idi. Olmadı. Gazetecilik mesleğinin kaderi, cilvesidir yaşananlar. Elbette ki korkmuyorum. Özgür basın susturulamaz.
(HA)