Faşizm kokulu bir sonbahar
Vurmuş olsa da iklimi
Her sabah
Metasız-mülkiyetsiz bir dünyaya uyanıyormuş gibi
Ödenmiş bedellerin tomurcuklanmış mirası
Ziyaret etmeli ciğerlerini.
Fikirlerin gibi bedenin de yenebilmeli
F’nin betonunu, demirini ve tecridini.
Sevgili Berkay,
Senin duvarların/parmaklıkların ardına götürülüşünden itibaren düşündüklerim, bazen tutsaklık tecrübemden hareketle seninle empati kurmak biçiminde olurken, bazen de 12 Eylül’den bugüne tutsaklık ve yargılama biçimlerinin evrimine, sınıflar mücadelesinde hapishanelerin egemen sınıflar açısından rolüne, önemine denk düşüyor.
Tutsaklığın dokuz ayı bulmuş. Bu süre, fotoğrafın netleşmesine ve sorgu aşamasından tutuklamaya, delil toplama iddiasından sürgüne, ceza içinde ceza anlayışından ihtiyaca göre delil üretmeye kadar yaşanan hemen her şeyin sınıfsal bir yanı olduğunu görmeye yeterlidir.
Hapishaneler, sistemin gerçek yüzünün en çıplak biçimde yansıdığı, ezen-ezilen ilişkisinin doğrudan yaşandığı bir alandır. “Güleryüzlü” tüm görüntülere, tüm süsleme çabalarına rağmen “haklıların tutsaklığının” tek bir gününe dahi meşruiyet kazandırmak mümkün değildir. Elbette senin de dediğin gibi memleketin tamamı açık bir hapishaneye çevrilmiş durumda. Dışarıda da duvarlar, türlü türlü gardiyanlar vb. var. Ama yine de egemen sınıfların bir tecrübe birikimini yansıtan hapishane evrimi; sömürünün, baskı ve talanın evrimiyle doğrudan ilintilidir.
İç içe geçmiş çok anlamlı F
19 Aralık 2000’de hapishanelerde “Hayata dönüş” adı altında gerçekleştirilen katliamlar eşliğinde F tipine geçiş yapılmış olması, 2001’in dünya ve ülke koşullarındaki etkisinden/anlamından bağımsız düşünülebilir mi? 2001 krizi, üçlü koalisyonun çöküşü ve Kemal Derviş’li, AKP’li yeni süreç nasıl ki 20 yıllık yapısal uyum programlarının üzerine oturmuş, sömürgeciliğin güncellenmesini beraberinde getirmiş ise F tipleri de o güne kadarki tüm hapishane deneyimlerinden süzülmüş bir zindan biçimidir; tecridin yalnızlaştırma ve asimilasyon eşliğinde sonuç vermesi için yapılmış bir planlamadır.
Senin haklı olarak şikâyet ettiğin, soğukluğuyla ve iletişim bozucu etkisiyle bilinen SEGBİS uygulaması da bu planlamanın bir parçasıdır. Artık yargılama öylesine biçimsel bir hal almış durumda ki tutsağın kendini ifade etmesi yani savunma hakkı dahi engellenmekte, peşin olarak verilmiş hükme bir an önce varılmak istendiğini düşündüren bir süreç işletilmektedir.
Askeri dönemlerde veya DGM’lerde dahi tutsağın mahkemede hazır bulunması, çok özel haller dışında sağlanırken, hatta bu bir kural olarak dayatılırken, bugün adeta “gıyapta yargılama” tercih ediliyor. Ve F tipi, toplumu teslim almak üzere bir tehdit aracı olarak kullanılıyor.
Adalet arayışı
Mevcut adaletsizlik ortamında dahi senin içeride tutulmanın, şeklî de olsa gerekçelenmesi zor. Senin yaklaşık iki milyon kişinin katıldığı Berkin’in cenazesine katılmış olman sebebiyle gözaltına alındıktan sonra ilgili ilgisiz konularla muhatap edilmen, tam da yaptığını söylediğin adalet arayışıyla doğrudan ilintili. Bu da adaletsizliğin evrimiyle ilişkili bir durumdur.
Geçmişte gözaltına alınan muhalif/devrimci insanlara, işkence yapılarak zorla söyletilenler üzerinden iddianame kurulurdu. Şimdi artık kişi gözaltına alınmadan önce masada “delil oluşturma” yoluna gidiliyor. Ve sanığın ne yaptığının, duruşmalarda ne dediğinin bir önemi kalmıyor. Buna “peşin hüküm” de denilebilir. Bugün senin gözaltına alınman sırasında öne sürülen nedenlerle ilintisi olmayan ve suç/delil niteliği taşımayan evden çıkan kitapların “sol içeriği” sebebiyle sorgulanman, bu yargı sistemine veya muhatap edildiğin adalet anlayışına bir örnektir. İşte tüm bu yapılanların alt metninde “Saraylaştırılan” adaletin niteliği/içeriği yatıyor.
700. oturumda Cumartesi Anneleri’ne yapılanlar, devamında yapılan resmî açıklamalar, Süleyman Soylu’nun “Çok affedersiniz bu kişiler Eminönü'nde gezerken mi kayboldular?” biçimindeki sözlerinde olduğu gibi kaybedenlerin değil kaçırılıp katledilenlerin suçlu gibi gösterilmesi, Soma katliamcılarının yargı yoluyla aklanması veya Berkin’e yöneltilen öldürücü şiddetin devamında katillerin değil katledilenin suçlanması, senin karşılaştığın adaletsizliğin bir başka versiyonu.
Her halükârda özgürleşeceksin
Bugüne kadarki deneyimler göstermiştir ki haklı duruşlar, insanlık değerleri ve özgür bilinçler hapsedilemiyor. Bunun F’nin metrekaresiyle veya yüksek güvenliği ile ilgisi yok. Bu değerler hücrelere sığdırılamıyor. Cellat, şairin dediği gibi kendi paradoksuna yeniliyor. Berkin’in küçücük ellerini yakasına yapışmış ve kocamanlaşmış halde hissediyor.
5 Eylül’de kendi yasalarını da yok sayarak bu tutsaklığı sürdürürlerse, ben inanıyorum ki sen değerlerinle, fikri ve ruhsal güzelliğinle bu oyunu bozacak; onlar yalnızlaştırmaya çalıştıkça çoğalacak, genelge ve yönetmeliklerden duvarlara ve tel örgülere kadar etrafında oluşturulmaya çalışılan kuşatma zincirini boşa düşüreceksin. Ve her hâlükârda özgürleşeceksin. Bunun basamakları senin “tepeden tırnağa bir memleket için de adalet arıyorum” diyen bilincinde döşeli. Senin adalet arayışın bu adaletsizliği yenecek.
Ahmed Arif’çe söylersek, F’nin niteliklerine göre biçimlenmiş bu düzene direnmek, felsefedir kusursuz. İmandır korkunç sabırlı. Ne yaparlarsa yapsınlar demirin ve betonun rağmına yürüyeceksin sen, pervasız ve güzel. (MY/AS)
Devrimci Gençlik Dernekleri Genel Sekreteri Berkay Ustabaş 5 Ocak 2018’de ifade vermek için gittiği İstanbul Adliyesinde tutuklandı. 23 Ocak’ta beraberindeki 11 kişi ile Silivri 9 No’lu Kapalı Hapishanesi’nden Kırıkkale F Tipi Hapishanesi’ne sevk edildi. Çıkarıldığı ikinci duruşmada da tahliye edilmedi. Sonraki duruşma 5 Eylül’de.