Bu “tuhaf” ülkede olur olmaz zamanlarda “talim, terbiye” görmüş kocamış şahsiyetlerden “milli”lik dersleri almakla geçti civan ömrümüz. Doksan yıl evvel ülkenin gündemine bir daha çıkmamacasına yerleşmiş “tevhid-i tedrisat” kanunundan bu yana bir kez “Milli” olduk! O gün bugündür “Milli”yiz!
Tarihin ve coğrafyanın tepesine konmuş garip bir “ebabil” kuşu gibi, tarihi de coğrafyayı da millisinden misliyle okuduk yıllar yılı; ilk, orta ve lise’de. Eli kılıçlı fetih orduları hep milliydi, karşısındakiler bilcümle gayrı-milli ve hain güruhu!
Sonra kesmedi, liseli yıllarımızda yüzbaşı ve daha üst rütbelilerden bir de “Milli Güvenlik” dersleri almaya başladık. Ülkenin güvenliği hep “tehlikedeydi”. Dolayısıyla tedbirli olmak gerekiyordu. Tedbiri elden bırakmayan vatan evlatları olarak tedarikli vatanseverler olmak zorundaydı bilcümle yurttaş tebaası. “Soğuk savaş”lı yılların yarattığı dünyada dört bir yanımız “puşt zulası” ülkelerce kuşatılmıştı. Vurmaya, işgal etmeye hazır “şer” kuvvetler! Ol sebeple dışarıdaki “düşmana” ve dahi içerideki “uzantılarına” karşı her daim teyakkuz halinde olunmalıydı. Ülkenin “gerçekliği” bunu dayatıyordu.
Oysa dayatılmış ve zor gücüyle kabul ettirilmiş “Milli”likte yürümeyen işlemeyen bir taraf vardı. Doksan yıl evvel litaratüre sokulan “Milli Misak”a aykırı davranan birileri vardı ülkede! “Tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek dil…” dedikçe, daraltılmış “tekçilikten” teker teker başka sesler çıkararak bu garip tektekçiliğe çokça sesleriyle muhalefet ediyorlardı.
Koca doksan yıl böyle geçti. Cumhuriyetin muktedir şurekası “tek” dedikçe, birileri başkaldırıp “hayır” dedi. Hayır deyip isyan edenler katledildi, sürüldü, hapsedildi. Dili, kimliği, kültürü yok sayıldı. Dünyada eşine az rastlanan envai türlü zulme reva görüldü “tek tekçiliğe” karşı direnenler.
Şimdi yeni zaman dilimindeyiz. 2015 Türkiye’sinde 2023 ve 2071 tasarımları ile yine “tek”lik üzerinden meydan okuyarak biri(leri) bu kez “yerli” ve bir kez daha “milli” yapı taşları döşemek gayretinde.
Bugüne dek çok söylendi ülkeyi “milli”lik üzerinden “halklar mezarlığı”na dönüştürme gayretinde olanlara! Bir kez daha söylenmeli mazlum ve mağdur halkların haklı sahici tarihi yeniden yazılırken.
1- Bir ülkede ne kadar çok “milli”lik edebiyatı yapılıyorsa orada sonradan oluşturulma derdinde olunan bir “milli”leşme sorunu var demektir. Milli Tarih, Milli Coğrafya, Milli Güvenlik ve diğer tüm Millilikler gibi…
2- “Yerli”likle “Milli”liği birbirine karıştırmamak gerek. “Yerli(ler)” ülkenin otokton halkı / halklarıdır. Misal; Amerikan Yerlileri, Kızılderilileri gibi. Yerlinin millilik derdi olmaz! Kimliği, kültürü, dili, özetle varlığı “milliler”ce ret ve inkâr edilmedikçe!
3- Hariciler, dışardan gelenler, sonradan aidiyet sahibi olanlar kıskançlıkla yeni “yurttaşı” oldukları ülkenin en zalim ve acımasız “milli”leridirler. Onlar hep “milli” der. Çünkü yeni bir aidiyetleri olmuştur. Kıskançlıkla sarılmalıdırlar aidiyetlerine. Kendileri dışındaki her etni, her talepkâr kimlik “gayr-ı milli”dir. Dolayısıyla Vatan Hainidir. Katli de helaldir, malının gasbı da helaldır.
4- O halde son sözü etmenin “demi”dir. “Yerli” biziz. Yani bu ülkenin doksan, hatta yüz yıl boyunca yok sayılan, ötekileştirilen; adı yokları, kimliği inkâr edilenleri, asimilasyona, talana, kırıma, kıyıma, soy kırımına tabi tutulanlarıdır Yerliler. Bunun karşısındakiler ise “Milli”lerdir. Mübarek olsun “Milli”liğiniz size.
Biz Yerliyiz, yerimiz de yurdumuz da binler yıldan bu yana bellidir.
Yersizce konuşup “milli” saplantılarınızla keyfimizi kaçırmayın. Yoksa tarih konuşur ve bir ders daha okursanız sahici tarihten sınıfta kalırsınız benden söylemesi ey “milli”ler… (ŞD/YY)