Fotoğraf: Anadolu Ajansı (Arşiv)
Bir yanda utanç, öte yanda yargı ve davalar…
Yeni adli yıl açılış konuşmaları yapılırken insan kendini suçlu hissediyor ve utanıyor.
“Korkumuzdan söylemedik. İnsan düşündükçe kahroluyor. Söylemedik. Korkumuzdan söylemedik, demedik ki bu bizim akrabamızdır. Oğlu demedi bu benim babamdır. Hanımı demedi benim kocamdır.”
Ne kadar çok utanç yaşandı!
Beklentilerin ve yargıya olan güvenin var olduğuna inanılan ne çok dönemler geçmiş…Bitmeyen davalar, açılmayan soruşturmalar, kaybolanlar, kaybedilenler, bulunamayanlar, bulunmayanlar, firariler, cezalandırılmayanlar… Çok şey yaşanmış…
Dönemlerin geride bıraktığı “beklentilerle” ve umutlarla yaşayan, avunan ve avutulan bir topluma hala insan hakları ve demokratik hukuk devleti gibi laflar söyleniyor…Aynı söylemler her daim tekrarlanmış…
Geriye ne kalmış; hiç! Sadece utanç ve utanmanın dayanılmaz suçluluğu…
Suçlulukla zamanı aşanlar, aşılan zamanlarda utançlarıyla baş başa bırakılan geriye kalanlar!
Ödenmiş ve ödenmemiş bedellerle sığınılacak son liman olarak görülen adaletin mekânı yargının hallerine bakıp utanan ve artık inanılmayan adalet. Yitirilmiş hukuk, kaybolmuş adaletten geriye kalan acıların tortusu…Güvenin kalmadığı yargıya güvenmeyen toplum…
Tam bunların ortasında hazin ve tuhaf konuşmalar!
Yargıtay Başkanının adli yıl açılış konuşmasından anlaşıldığına göre Yargıtay; demokrasiyi güçlendirecek, insan haklarını daha çok koruyacak, hukuk devletini geliştirecek ve darbe döneminin izlerini silecek “yeni bir anayasa arayışını” destekliyor.
Yargıtay Başkanının konuşması “yeni anayasa” arayışındaki satırbaşlarıdır. Göreceğiz…
Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca 1 Eylül 2023 tarihli konuşmasında yeni anayasanın “insanca yaşanabilecek bir toplum düzeni” kurması gerektiğini söyledi.
İnsanca yaşanabilecek bir toplum düzeninde yaşamak mı yoksa düzenden utanmak mı?
Yargıtay; insan haklarının, hukuk devletinin ve demokrasinin en önemli teminatlarından biri olan yargının yeniden yapılandırılması ve nitelikli, bağımsız ve tarafsız bir yargı için anayasal güvencelerin bulunması gerektiği kanaatinde.
Yargı insan haklarının teminatıdır, bağımsız ve tarafsız olmalıdır. Değil mi acaba?
Yeni anayasa neye yarayacak?
Tarafsızlık ve bağımsızlıktan yana suskun kalan yargı; yeniden yapılandırmayla bağımsızlık ve tarafsızlığı sağlayabilecek midir?
Yargının “nitelikli” olması isteniyor, acaba nitelikten ne anlamalıyız?
Niteliksiz bir yargı düzeni kaderimiz midir?
Bizleri yargılayan yargının teminatı ve kalitesini kim sorgulamalı?
2022 yılında Yargıtaya toplam 306.874 yeni dosya gelmiş… 20 Temmuz 2023 tarihi itibarıyla hukuk daireleri ve Hukuk Genel Kurulunda 73.999, ceza daireleri ile Ceza Genel Kurulunda 338.594, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında 40.151 derdest dosya bulunuyor. Yargıtayın genelindeki toplam sayı 452.744’tür.
Yargı el sürülmez, eleştirilmez bir güç değildir.
Yargıtay’ın aşağıdaki görüşünün ne anlama geldiğini nasıl anlamak gerekiyor:
Yargıtay Başkanına göre; “Diğer devlet organları ve sivil toplum kuruluşlarının, medyanın, uluslararası örgütlerin ve benzeri etki odaklarının baskısından korunaklı olması yargının en önemli ihtiyacıdır. Yeni anayasada, Yargıtayın idari yapısı ve yargı organına ilişkin anayasal hükümler sistemsel bir yaklaşımla bu ihtiyaca göre düzenlenmelidir.”
Acaba “diğer devlet organları” ve “sivil toplum kuruluşları” hangileridir?
Bu diğer organlar ve sivil toplum kuruluşlarının; “medyanın” ve “uluslararası örgütlerin” ve benzeri etki odaklarının baskısından Yargıtay’ı korumanın yararı nedir?
İzaha muhtaç bir görüşten öteye geçmeyen bu ihtiyaç ve yaklaşımın, bu yardım talebinin ve korunma isteğinin amacı nedir?
Görüşlerin içinde hiç değişmeyenler var! Yargıtay önerilerini sıralamış. “Daha az ve daha kaliteli karar ver.” prensibini hayata geçirmekle kalitesizlik önlenmek isteniyor... Daire kararları arasındaki çelişki giderilmek isteniyor. Temyiz isteklerinin “kabul edilemezlik kararı” sistemine bağlanmasını ve/veya “temyizde izin” sistemini ve “yapay zekâ” kullanımı öneriliyor. Yargıtay, Türkiye Cumhuriyeti Başsavcılığı kurulsun düşüncesinde.
Hakimler ve Savcılar Kurulu, Adalet Bakanlığı ve yüksek mahkemeler arasındaki görev ve yetki paylaşımının yeniden planlanması, seçim sisteminin değişimi talepler arasında.
Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi ile sorunu var. Yargıtay; “Bireysel başvurunun olağan bir kanun yolu gibi uygulanmasının ortaya çıkardığı sorunlar” giderilmelidir görüşünde!
Sorunlar nedir? Tarif şöyle; “Uzmanlık gerektiren hukuki konularda engin bilgi ve deneyime sahip hukukçu hakimlerin geliştirdikleri tutarlı içtihatların, bireysel başvuru yönteminin amacını aşacak şekilde değiştirilmesi hukuki güvenlik ve öngörülebilirlik ilkelerini zedelemektedir. Bu şekilde oluşan belirsizlik ve karmaşa, bozma oranlarının artmasına, yargılama sürelerinin uzamasına ve neticede adli kalitenin düşmesine neden olmaktadır.”
Bireysel Başvuru yoluyla Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine göre hakkını arayan insanların iç hukukta son başvuru yeri Anayasa Mahkemesi'dir.
Yargıtay “tek” kuvvet mi olmak istiyor?
Anayasa Mahkemesi'nin bireysel başvuru kararları eleştirilebilir. Yargıtay içtihatları “tutarlı” ise herkes bu tutarlılığını kabul eder. Ortaya belirsizlik çıkmaz, kargaşa doğmaz. Anayasa Mahkemesi kargaşa yaratmaz.
Anayasa Mahkemesinin beğenilmeyen kararlarını uygulamak istemeyen siyasal iktidarın yarattığı “kargaşaların” sorumluları kimlerdir?
Bireysel Başvuru hukuki güvenlik sağlamak amacıyla kabul edilmiştir. Amacı aşmayan bireysel başvuru kararlarını amacı aşarak eleştirmek yüksek yargı organları arasında olmaması gereken karmaşanın kapısını aralamamalıdır.
23 Eylül 2012 tarihinden itibaren Bireysel Başvuru imkânı sayesinde temel hak ve özgürlüklerin ihlalleri hakkındaki kararlar amacı aşmıyor! Anayasanın bireylere verdiği bu hak bakımından bir kişi “uzmanlık gerektiren hukuki konularda engin bilgi ve deneyime sahip hukukçu hakimlerin geliştirdiği tutarlı içtihatların” aksine bir görüş ileri sürse bile Anayasa Mahkemesi başvuruyu inceler ve karar verir. Hak ihlali varsa; karar bozulur ve AYM’nin kararı ile durum eski hale iade ile çözülür, hak ihlali giderilir. Yargı; kararlarının bozulmasına bozulmamalıdır.
Temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğini düşünen herkes Anayasa Mahkemesine başvurabilir.
Yüksek Mahkemeler kendi aralarında kavga ediyorlarsa; bu çatışma doğru değildir.
Utançtır…
Asıl olan insan haklarıdır. İnsan haklarına dayalı hukuku yaratamayan yargının sürekli tekrarları ile ne adalet ne hukuk yaratabilir. Geçmişi ile yüzleşemeyen yargı olmaz.
Utançtır…
Anayasa Mahkemesine en çok “adil yargılanma hakkı” bakımından bireysel başvuru yapılıyorsa yargının hukuk düzenindeki bozukluk yapısaldır.
Utançtır…
Utanca bakın bakalım, geçmişimizde ve geleceğimizde neler göreceksiniz?
“Örneğin Hafıza Merkezinin verilerine göre zorla kaybedilenlerin yakınlarının büyük bölümü kayıpların bedenlerine ulaşamamıştır, merkezin zorla kaybedildiğini kesinleştirdiği 486 kişiden 277’sinin bedeni hala kayıptır.”[i]
Mezarsız ölülerimizi sayarak, kayıplarımızı ararken onların kemiklerini bile bulamadığımız coğrafyalarda yaşarken hangi yargının, hangi yargısına güvenilir?
Kimin kabahati, kim sorumludur? Kim utanır? Kimin utancıdır?
Sorumlu olanlar kendilerini sorumsuz görüyor, yargı hiçbir kabahati üstüne almıyor…
O zaman 2023-2024 adli yılınız kutlu olsun! Gelecek bütün adli yıllar sizlerin olsun!
Kimse kimseye masal anlatmasın…Bizim suçumuz değil diyerek yaşananlardan sorumlu olmadıklarını söyleyen ve sorumsuzluklarını bahane edenlerin hallerinden utananlar hala var!
“Kayıp yakınları kendilerini suçlu hissediyorlardı; kaybedilen sevdiklerini yeteri kadar aramamış olmaktan, anısına gerektiği gibi sadık olamamaktan, üzerlerine düşeni yapamamış olmaktan, daha fazla dilekçe verememiş olmaktan, davaları az takip etmiş olmaktan ve daha pek çok şeyden ötürü kendilerine dair çok derin bir utanç duygusuna sahiptiler.”[ii]
Yaptıklarını yeterli görmeyenlerin utancı ile faillerin eylemlerinden utanç duymayanlar…
Utanç üzerine verilen iki örnek; iki utanç, ama neyin utancı?
“ Ne desem bilmem. Yani hep sorarım kendime, derim biz gerçekten ne yapmışız. Çok uğraştık, koşturduk ama ne yapmışız diye, yani sorduk da her yere ama bir cevap alamadık ki. Bazen diyorum demek yapamamışız. Bizim suçumuz yani, vazifemizi yerine getirememişiz. O olsaydı, beni kaybetselerdi, o bana daha güzel sahip çıkardı diyorum. İçim yanıyor. İçimizde bir yaradır yani, ne yapsak yetmedi. Allah da yardım etmedi. Biz de tam yapamadık diyorum demek ki. Çok suçluyorum kendimi, çok zor, gözüme uyku girmedi yıllarca ben neden daha çok şey yapamadım diye.” (Görüşme. Diyarbakır. 25.11.2013).
“Konuşamadım. Yalan yok, yani ben yalan söylesem gittim de konuşamadım. Biz dahi ağzımızdan çıkaramadık soramadık, korkumuzdan soramadık. Demedik ki bu bizim akrabamız (…) Halbuki özbeöz babamın kardeşi. Korkumuzdan söyleyemezdik. Korkumuzdan söylemedik. İnsan düşündükçe kahroluyor. Söylemedik. Korkumuzdan söylemedik, demedik ki bu bizim akrabamızdır. Oğlu demedi bu benim babamdır. Hanımı demedi benim kocamdır. Her an için, yani onlar gümbürtüye gideceklerdi. Biz bunu söylemedik herkes biliyor bunu. Herkes bunu biliyor. Biz utanç içindeyiz” (Görüşme, Silopi. 30.11.2012)[iii]
2023-2024 yeni adli yılınız kutlu olsun…
Utancın bıraktığı izlerden utanması gereken faillerin yargılandığı davaların utancı kimin?
Daha dün Madımak davasındaki otuz yıllık zamanaşımı kimin utancı?
Zorla kaybedilenlerin kaybedilmiş davalarında adli emanette kaydı bile olmayan kayıp kemiklerden kim utanacak ?
Bizler utanç içindeyiz.
Ya sizler, yüksek dereceli yargıçlar?
(Fİ/EMK)