Türkan Elçi yazdı; Mavi Karga…
Kargalar havada uçarken iki kez gaklamalıydı. Kural böyle, düzen bu.
Artık gökyüzünden toprağa doğru dalış yapan kuşların önceden ne konuştuklarını merak ediyorum. Sürü halinde gezerlerken sonradan nerelere dağıldıklarını ve mavi denize, suya dalışlarını da…
Mavi, sarı, yeşil renkli kargaları da arıyorum, siyahları gözlüyorum. Eskiden nerelerdeler acaba diye meraklanmazdım. Şimdi arıyorum, adlarıyla soruyorum. Artık daha yakından tanıyorum…Adlarını öğrendim, neler konuştuklarını da…
Hezar…
Şeffaf Gaga…
Gakguk Başkan…
Bir gözü kör olan…Sonra geldiği günden beri ötüşü hiç duyulmamış Gagasız…
Kısıkgöz ve unutulmaz sözleri…
Fısıltıötüş ile Çıngıraklıses’in atışmaları…
Çıngıraklıses aleyhe olan koşulları yavaş yavaş değiştirmekle Kargabaş’ın saltanatını yıkabileceklerine inanıyor. Söz ona ait “Pençelerimizi içimizde kabaran öfkelerimizle bilemeliyiz.”
Sonra Bulut Pençe…
Adı neden Beyaz Serpuş, kim biliyorsa anlatsın.
Kocadağ’ın eteklerinde bahçeler, bahçelerde mezberelikler, mezberelikteki Kargabaşı ve Dişi Kargabaş… En kötüleri Şeşe Kardeşler. Herkes onlardan korkar.
Kargabaş karga ötüşüne çok önem verir. Ötüş Terbiye Konseyi’nin mezbele tedrisatının merkezinde olduğunu her karga çok iyi bilirdi. Ötüş Terbiye Konseyini ilk inşa eden hükümdar olan Kargabaş kargalar tarihine geçmişti. Terbiye Konseyi ötmeye başlayan kargaları ötüşlerinin birbirine benzemesi için birkaç haftalık eğitime tabi tutardı. Kargalar havada uçarken iki kez gaklamalıydı. Ne daha az ne de fazla.
Ötüş Terbiye Konseyinin çalı çırpıyla çatılan kapısına, kargaların kendi ötüşleriyle gurur duymalarını sağlamak için “Karga gibi ol, karga gibi öt” yazılmıştı.
Mezbeleye ait kargaların uçuş sınırları dahil her şey, bütün sınırlar belliydi. Çelik telekler sınır boyunca nöbet tutar, ufka doğru kanat çırpanlar yakalanıp ölümle cezalandırılır, en iyi ihtimalle aforoz edilirlerdi. Suçlular Karga Mahkemelerinde yargılanır, uygun görülen ceza Kargabaş’ın onayına sunulurdu. Nihai karar Kargabaş’ın ağacının dallarında verilirdi. Hüküm yaprağın üzerine yazılır, Kargabaş’ın dışkısıyla mühürlendikten sonra ilgili kargaya tebliğ edilirdi. Her şey ve yaşam Kargabaşın buyruklarına göre şekillenir, yaşam ona göre yaşanırdı.
Yaşam baskısı, ötüşlerin yasaklanması ve sınırlandırılması, özgürlüklerin kısıtlanması ve zorbalık…Yaşam buydu…Mezberelikte kader Kargabaş ve Konseyler tarafından yazılmış, çizilmiş, sınırlandırılmış ve Kargabaş’ın onayına Şeşe Kardeşlerin insafına terkedilmişti…
Şöyle yazılmış Mavi Karga’da….
“Arkadaşlar yaralarınız iyileşecek, bu günleri geride bırakacağız. Hep beraber tek yürek olup baharı bu kovukta karşılayacağız. Mezbeledeki sessizliği bozup sesimizi şenlendireceğiz” dedi Şeffaf.
Mağdurlardan biri tünediği yerden hafifçe kımıldayıp kanatlarının altındaki pamuğu yere koydu. Alt ve üst gagasının simetrisi bozulmuştu. Üst gaga sola kaydığı için anlatmak istedikleri zor anlaşılıyordu.
“Kanatlarımızın bizi götürebildiği yer kadar uçmak istiyoruz, sınırlar olmadan uçabilmek ve ötebilmek” dedi.
Şeffaf Gaga, birbirinden uzaklaşmış alt ve üst gagaya üzgün gözlerle bakarak,
“Hepimizin en doğal hakkı olan uçma ve ötebilme hakkı olan uçma ve ötebilme hakkı için mücadele edeceğimizin sözünü bir kez daha vermek isterim. Ayrıca sizlere yapılan eziyeti tüm kuşlara yapılmış olarak kabul ediyoruz” dedi.
Bir gözü kör olan,
“Mezbelede zorbalarca yapılan haksız muameleden ziyade gözyaşlarımıza seyirci kalan yakınlarımıza öfkeliyim, unutamıyorum bunu. Hepsinde utanç verici bir sessizlik vardı. O sessizlik her şeyden daha inciticiydi” dedi.
Şeffaf Gaga,
“Elbette unutmamalısın, sana eziyet edenleri, eziyete seyirci kalarak icazet verenleri elbette unutmamalısın. Daha önce de söylemiştim, bize acı çektirenler, olan biteni unutturmaya çalışacaklar. Biz, çektiğimiz acıları unuturken onlar oturdukları yerleri sağlamlaştırmak için yepyeni tezgâhlar kuracaklar. Bu tezgâhları yıkmak için özgürce öten gagalarımızla, kanatlarımızla bir araya gelmezsek ardı arkası gelmeyecek yeni mağduriyetler yaşayacağız. Çok ses olup gökte sınırsızca uçabileceğimizi, içimizden geldiği kadar ötebileceğimizi, istediğimizi yiyip istemediğimizi yemeyeceğimizi kendi yasalarımızı yazma hakkına sahip olduğumuzu onlara karşı ötebilme cüretine sahip olmak için birbirimize ihtiyacımız var. Yer, gök, bu ağaçlar, bu meyveler herkesindir dersek, kendi acımızı kendimiz yazarsak, belki o vakit bir nebze de olsa sancımız diner, uykusuz gecelerimizde açık kalan gözlerimize rahat bir uykunun huzuru iner.”
Bu kitaptan başka ne seçilebilir? Ne anlatılır?
“Ben Hezar’a doğru alçaldım. Kanatlarını, pençelerini okşadım, gözlerinden hasretle öptüm. Ona titreyerek sarıldım, kanadım kanadına değdi, tüylerim ürperdi, bu aşk değildi de neydi? Onu tekrar gagamın arasına alarak kirli mezbeleden alıp götürmek istedim. Ağacın dibine taşıdım, çığlığım durulmuş, gözyaşlarım çoğalmıştı. Akan yaşlarımla tüyleri ıslandı. Bir zamanlar gözlerinin içinde seyre daldığım denizden geriye bir çöl kalmıştı. Derede yıkanırken suya aşk şiirleri yazan teleklerini öptüm. Gagam teleklerin üzerinde bir müddet açık kaldı, gaklayamadım, ardından derinden bir ah boşaldı. Sonra yine öptüm, yine öptüm…”
Sonra yazılanları yazmamalıyım…Daha önce Hezar’la defalarca gülüşüp oynaşarak indikleri göle inip gözlerini yıkamalıydı ama yıkandıkları çakıl taşları şimdi ne olmuştu?
Kimdir Mavi Karga kitabının yazarı? Türkan Elçi’den başkası değil…
Belki şöyle demeli, yazdığı şiirdeki gibi;
“Gözlerimizden akan yas izlerini ve mezarlıklardan topladığımız karanfilleri
Suya bıraktık
Atlara bindik sevgilim atlara, biz
Atlarımızla topraklarda akan ırmaktık”
Bu satırlarını sahibi olan “nallarımızın değdiği kan gölleri kurudu” ve “geceye su içirdik, ağarsın dedik” diye yazan Türkan Elçi Mavi Karga’yı yazmaya Füruğ Ferruhzad’ın “kuş ölümlüdür, sen uçmayı hatırla.” cümlesiyle başlamış….
Hatırlayın….
(Fİ/RT)