İki yaralı canlı; biri mavi bir karga diğeri elleri kolları bağlı çırılçıplak bir kadın… Karga, başka türden bir kuş olan bülbüle sevdalı, vurgun. Aşkı için babasını karşısına almaktan çekinmeyen kararlı, inatçı bir karga. Aslında karganın karşısında olan babasıdır. Kuşlar âleminde “çocuğun bir bülbülü nasıl sever” baskısından korunmak için çocuğuna hakaret eder. Hatta daha da ileri gider. Anne, her zamanki gibi sevecen, birleştirici, şefkatli ve elbette ki hoşgörülü. Bu tavrından dolayı payına babanın gazabı düşer.
Ortak dil mümkün
Türkan Elçi’nin ilk romanı Mavi Karga bildiğimiz, gördüğümüz, yaşadığımız ve çokça hissettiğimiz ruh durumlarını karganın gözünden anlatan ironisi güçlü bir roman.
Bu ironik dil yazarın üslubu olmuş. Roman boyunca eksik etmediği bu biçemsel derinlik ve alaysı yaklaşım metni hem akıcı bir forma sokmuş hem de inandırıcılığına çift perçin çakmış.
Romanın merkezine yolculuğumuzda karşılaştığımız yan öykülerin birleşim noktalarında öne çıkan ana duygu: anlatırsan rahatlarsın; dinleyen birilerine sahip olmak büyük bir terapi.
Karga, çıplak bir şekilde eli kolu bağlı kadına anlatıyor, kadın, kendi kendine neden orada olduğunun muhasebesini yapıyor. Kargayı bekliyor, karganın vereceği, getireceği iki lokma şeftalinin iyileştirici etkisini anlatmaya çalışıyor dili döndükçe.
İki ayrı tür; insan ve karga; iki ayrı dil. Buna rağmen birbirilerini anlama dinleme ve birbirilerine yardımcı olma güdüsü. Bu güdünün tek kaynağı olan eşit görme, görülme, iyi birer canlı olmaya olan inanç.
Karga gibi ol, karga gibi öt
Başından sonuna kadar iletilmek istenen asıl mesele, kendinden olmayana veya ötekine olan hınç ya da kin. Türk’ün Kürt’le, Alevi’nin Sünni’yle, siyahın beyazla, karganın serçeyle ya da bülbülle olan münasebetine, birlikteliğine, dostluğuna olan tahammülsüzlük. Bir gelenek gibi, bir miras gibi kuşaktan kuşağa aktarılan kültürün, davranışın artık miadını doldurduğu, doldurmadıysa bunun dayanışma ve hoşgörüyle tarihin çöplüğüne atılmasının zamanın geldiğinin altını çiziyor yazar.
1980 yılında Diyarbakır Cezaevinin kapısından içeri girenlere “Türkçe konuş, çok konuş” diyen zihniyete ve kökü yine eskilere dayanan, şimdilerde çokça duyduğumuz, “Tek devlet, tek bayrak, tek dil” ezberine, söylemine göndermeleri olan politik bir roman. Hafızalarda silinmeyen, silinmesi mümkün olmayan, bizzat yaşayan ve tanık olan insanlarda travmaya sebep olan, cenazelerini günlerce bodrumlarının buzdolaplarında saklayan, sokakta, yolun ortasında kurda kuşa yem olan hendek katliamlarına da tanıklık eden kargayla hatırlatır.
Edebiyat bir yolunu mutlaka bulur
Bugünlerde dezenformasyon adı altında geçiştirilen sansür yasasıyla yasaklanan haber alma hürriyetimize güzel bir cevap niteliğinde olmuş Mavi Karga. Edebiyatın kolları uzundur, dili çeşitlidir. İstenildiği kadar yasaklansın bir yolunu bulup anlatmayı becerir. Hendeklerde yaşananları daha çok insan anlatacaktır. Başka yollarla, başka imkanlarla. Ama sinema olur ama pandomim olur, illa bir yolunu bulur; mecazla, ironiyle, alayla veya alegoriyle. Edebiyatın işlevi budur. Edebiyat gücünü buradan alır.
Aile içi şiddete yüksek sesle karşı çıkan, tecavüz edilen kadınların kanlı iç çamaşırlarını yüzümüze fırlatan sert bir roman.
Bir yasın sessiz feryadı. Bir ağıdın seremonisi. Bir yürek yangının yükselen çığlığı. Zulüm yapanı kınayan, hor gören, karşı duran bir dil şöleni Mavi Karga. Dayanışma kurtarır, dayanışma güzelleştirir, iyileştiriri her satırında dillendiren masalsı bir roman.
Pir Sultan Abdal’ın “İlle dostun bir tek gülü yaralar beni” dizesindeki manayla, zulüm edenlere sesini çıkarmayan, itiraz etmeyen, izlemeyi seçenleri de pas geçmemiş yazar.
Sevgi üzerine sorular soruyor. Sevme sadece yanında olunca mı mümkün? Bırakıp giden sevilmez mi? Sevdiğini kısıtlamak sevgisizlik değil mi? Kayıtsızca sevmek mümkün değil mi? okuyucuya bu konu hakkında düşünmesi için ev ödevi vererek egzersize çağırıyor.
Romandaki ufak bir çapağı da es geçmemek lazım; çıplak bir şekilde eli kolu bağlı kadının hikâyesine hâkim olamıyoruz maalesef. Neden ordadır?
* “Mavi Karga”, Türkan Elçi, Doğan Kitap, 2022, 168 sayfa.
(HB/AS)