Karmaşık mazisiyle ülkenin diğer kentlerinden epey farklı olan sınır kenti Trieste’yle özdeşleşmiş film festivali, bilhassa Orta ve Doğu Avrupa’da üretilen eserlerle coğrafyanın nabzını tutmayı sürdürüyor.
Siyasi duruşunu koruyan festivalin yarışmalarında yer alan filmler ve yarışma dışı gösterimler haricinde birbirinden enteresan yan faaliyetler de dikkati çekiyor.
Mesela “Savaş Görüntüleri” adlı etkinlik bir savaş fotoğrafçısının girift dünyasına dalmamıza imkân tanıyor. İnsanlar arasındaki çatışmaların cesaretli izleyicisi şahitlik görevini sürdürürken bir yandan da ahlaki olarak gerekli dengeyi koruyabiliyor mu?
Fotoğrafçıların objektifi aracılığıyla görüntülerin gücüne bir kez daha ikna oluyor, vahşi gerçeklerle yüzleşirken empatiyi körükleme kapasitelerini teyit ediyoruz. Toplum üzerindeki tesirlerini irdelerken medyanın onları yorumlamaya soyunduğu zaman üstlenmesi gereken sorumluluğun da ne kadar mühim olduğunu hatırlıyoruz.
Etkinlikte yer alanlar, savaş fotoğrafçısı Alessio Romenzi, akademisyen Raoul Kirchmayr ve moderatör görevini üstlenmiş gazeteci/yazar Fabiana Martini.
Açılış filmleri
35. Trieste Film Festivali’nin ilk açılış filmi Romanya’nın ve dünyanın mühim yönetmenlerinden Radu Jude’nin “Kıyametten Fazla Bir Beklentin Olmasın” (Nu aștepta prea mult de la sfârșitul lumii/Do Not Expect Too Much from the End of the World) 19 Ocak Cuma gecesi seyirciyle buluştu. Filmin kahramanı Angela çokuluslu bir şirketin siparişi üzerine iş güvenliği hakkında çekilecek bir video için Bükreş’te araştırma yapmaktadır. Röportaj yaptığı kişilerden biri başına gelmiş kazada şirketin mesuliyetlerini ortalığa saçınca bir skandal patlar.
Çağımız kapitalizminin sinisizmine yönelik coşkulu bir eleştiriyle karşı karşıya kalırken usta yönetmenin esas silahlarından, Türkiye’de fazla tahammül edilemeyen ironinin gücüne de bir kez daha hayran oluyoruz.2023 yapımı 163 dakikalık film Locarno Festivali’nin Jüri Özel Ödülüne layık görülmüştü.
Festivalin ikinci açılış filmi 23 Ocak’ta gösterilecek olan Agnieszka Holland imzalı “Yeşil Hudut” (Zielona Granica/Green Border). Avrupa sinemasının ustalarından biri olan Polonyalı Holland, “rahatsız edici” sıfatının yakıştığı filminde yaşlı kıtaya ulaşmaya çalışan mültecilere odaklanıyor. Siyah beyaz görüntülerin katmerlediği gayet sert sekanslarla Avrupa’nın unutmuş olduğu misafirperverlik irdeleniyor, bazı şahısların yasadışı yollarla da olsa göstermeye çalıştığı, mültecilerle dayanışma misallerine dikkat çekiliyor.
2023 yapımı 152 dakikalık eser geçtiğimiz aylarda Venedik Film Festivali’nin Jüri Özel Ödülünü kazanmıştı.
Kadın yönetmenler, kadın kahramanlar
35. Trieste Film Festivali’nin Avrupa’daki kadın yönetmenlerin eserlerine odaklanan bölümünde bir diğer usta sinemacı Margarethe von Trotta’nın “Ingeborg Bachmann – Çölde Seyahat” (Ingeborg Bachmann – Reise in die Wüste/Ingeborg Bachmann – Journey into the Desert) adlı son eseri dikkat çekiyor. Trajik hayatıyla hatırlanan şair ve yazar Ingeborg Bachmann’ın bir diğer meşhur edebiyatçı, oyun ve roman yazarı Max Frisch’le yaşadığı çalkantılı münasebet görkemli bir sinematografiyle sunuluyor. Aralarındaki fırtınalı aşk mesleki ve şahsi meseleler yüzünden ne yazık ki derin uyumsuzluklara ve çatışmalara dönüşüyor.
Bachmann’ı canlandıran Vicky Krieps’in bu rolünde ne kadar muvaffak olduğu tartışılabilir fakat son yıllarda sinema dünyasında kendine has bir kariyer edindiği muhakkak. Sissi lakaplı Avusturya İmparatoriçesi Elisabeth’i damardan canlandırdığı “Corsage” hararetle tavsiye edebileceğim filmlerinden biri.
Gene aynı kadın filmleri klasmanında yer alan bir diğer eser Avrupa sinemasının bir zamanlar en gözde aktrislerinden Romy Schneider’e eğiliyor. “Quiberon’da 3 Gün” (3 Tage in Quiberon/3 Days in Quiberon) adlı film termal bir otelde meşhur oyuncunun iki gazeteciye verdiği röportajdan ilham alınarak çekilmiş.
Emily Atef’in imzasını taşıyan filmde meşhur oyuncuyu Marie Bäumer canlandırırken çekici bir profil çizmeyi başarıyor. Filmde Schneider’i mahrem anlarında karşımıza çıkaran sekanslar bir yana, oyuncunun samimi ve cesur olduğu kadar kırılgan anları da seyirciyle paylaşılıyor.
Visconti, Chabrol, Sautet, Cimino, Tavernier gibi güçlü yönetmenlerle çalışmış olmasına rağmen muhafazakâr Avrupa’nın göz bebeği olmasını kariyerinin başında sağlayan, yakınlarda çekilen “Corsage”ın aksine cilalı ve iyimser Sissi rolü olmuştu.
Romy Schneider Alain Delon’la yaşadığı aşkla sinemanın en çekici çiftlerinden birini oluşturmuş, bir zamanların Batı Almanya’sında yasak olan kürtaj karşıtı kampanya kapsamında Stern dergisinin kapağında yer alan kadınlardan biri olmayı ihmal etmemişti. Oğlunun ölümünden sonra alkol tüketimini artıran Schneider’in erken yaşta vefat etmesine sebep olan kalp krizinin böbrek ameliyatı sonrasında zayıf düşmüş bedeninden kaynaklandığı söylenmişti. Hakkında yazılanlar arasında Simone Signoret dahil, kadınlarla da cinsel bir hayatı olduğu da vardı.
Trieste Film Festivali 27 Ocak tarihine kadar sinemaseverleri ihya etmeyi sürdürecek, gittikçe tahammül edilemez hale gelen gezegene sinema sanatı aracılığıyla ümit vermeye devam edecek. (MT/AÖ)