Başbakan Recep Tayyip Erdoğan dün yine içerideki gazetecilerin "terör suçluları" olduklarını söyledi.
Ben daha hapishanedeyken, Başbakan'ın bu sözü -gerçi sadece başbakan değil, AKPliler koro halinde söylüyor bu sözü- ne zaman söylese oda arkadaşlarım dönüp bana bakıyorlardı hemen, muzip muzip... Ben de "O benim," diyordum, gülerek...
Sonra bir keresinde, vatandaşın biri -herhalde bir gazetede köşe yazarıymış vaktiyle- cinsel taciz suçlamasıyla tutuklanınca, bu defa Başbakan "Bunlar gazeteci değil," diye başlayıp sıraladığı sıfatlara "tecavüzcü"yü de ekledi. Hem de bunu öyle bir isim verip söylemedi ha, deyim yerindeyse, lafı öyle ortaya attı...
Öyle olunca durum ciddileşti tabi... "Terör merör" ithamları ta Avrupa'larda gülüp geçilen şeylerdi, o yüzden pek de umursamıyordum doğrusu. Ayrıca yargılandığım üç yıl boyunca şuna inandım: beni yargılayanlar ve benim yargılanmama olanak veren yasaların mimarları olan siyaset erbapları, benim gerçekten "terör suçlusu" olduğuma, yargılamaya konu olan fiillerin gazetecilik faaliyetleri olmadığına kati bir şekilde inanıyorlar.
Yani sıkıntı zihinsel ve inançsal büyük oranda; yapısal tarafı da bunun ürünü. Ondan sebep savunma yapmak falan çok gerekli gelmiyordu bana, malum yasalar değişene veya bir nebze iyileştirilene kadar. (İyileştirme, dediysem, topalın kalkıp koşabildiği gibi bir iyileşme akla gelmesin tabi.) Neyse...
Ama söz gelip "tecavüze" dayanınca, durum iki dakika düşündüm ve silkindim; "Terörist iyiydi ya" dedim.
Sözü çok uzatmak niyetinde değilim, zira Başbakan'a cevap vermek gibi bir niyetim de yok. Ancak cevabını merak ettiğim bir soru var ve bu yazı vesilesiyle bu soruyu sormak istiyorum:
"Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi'nin (CPJ), Başbakan malum iddiasına ilişkin Adalet Bakanlığı'na "Gelin içerideki gazetecilerin iddianamelerini birlikte inceleyelim!" önerisi neden kabul edilmedi?"
Yüz puanlık uzman sorusu... Buyurun! (BA/HK)