Türkiye’de çok uzun bir zamandır muhalefetin gündem belirleyememe, belirlenen gündemin peşinden sürüklenme hali rüzgârın sonbaharda dökülen kuru yaprakları savurmasına benziyor.
Bu inisiyatifsiz, takatsiz, dirençsiz siyaset (hatta siyasetsizlik) tarzı, elbette iktidarlar için müthiş bir nimet. ‘İktidar + Muhalefet = Demokrasi’ masalındaki öğeler böylece tamamlanmış oluyor.
Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler romanında geçen şu cümle, bahsini etmeye çalıştığım muhalefetin haline çok uygun düşüyor: “Bana öyle geliyor ki sen hem sıkı bir budala, hem dört dörtlük bir üçkağıtçısın.”
“Acaba bu durum muhalefet açısından bir basiretsizlik mi yoksa örtük bir uzlaşma mıdır?” sorusu duruma ayna tutmak için çok isabetli bir soru gibi görünüyor.
Edi-Büdü siyaseti yanıltmasın
Ama cevap birinden biri değil, her ikisi de; yani muhalefet hem basiretsiz hem de iktidarla örtük bir uzlaşma içinde.
İktidar ile muhalefetin özellikle seçim dönemlerinde ‘Edi ile Büdü’ rollerine girmesi ise masalın mizanseni olarak görülebilir.
Mevzu birinin diğerinin rantına göz dikmesi olunca kuşkusuz birbirlerine kıyasıya diş geçirmeye çalışırlar. Bu, onların ideolojik-politik bir kavga içinde olduklarını göstermediği gibi çok geçmeden orta bir yol bulup masala devam ederler: “Şov devam etmeli!”
Suudi Arabistan ‘krizi’ yeni buluşma noktası
Buluşma noktalarının değişmeyen adresi elbette, geçtiğimiz günlerde Selahattin Demirtaş’ın da savunmasında ifade ettiği, “Kürt anasını görmesin siyasetidir.” Tabii bu siyasetin Türk’e de Kürt’e de hiçbir faydası yok.
İşte bakın Kürt meselesi olanca sıcaklığı ile can almaya devam ediyor ama muhalefetin de iktidarın da gündemi Suudi Arabistan oldu.
Asgari ücrete yapılan zam oranı yıllık enflasyonun altında kaldı, emekçiler bir kez daha sefalete mahkûm edildi ama işte günde Suudi Arabistan.
Üstelik bu üretilmiş krize yol açan 'Süper Kupa' finalinin Suudi Arabistan’da oynanması kararı tüm itirazlara rağmen alındı ve bu ‘kriz’; Can Atalay’ın AYM’nin ‘hak ihlali’ kararlarına rağmen hala bırakılmadığı, gazeteci Furkan Karabay’ın tutuklandığı, “Sinan Ateş cinayeti Ülkü Ocakları’nda planlandı” haberlerinin hemen sonrasına denk geldi!
Sanırım şimdi yukarıda ifade ettiklerim ete kemiğe bürünmüş oldu. Üretilmiş krizlerden nemalanan iktidarı, buna güle oynaya destek veren muhalefetiyle alışılmış Türkiye siyaseti manzarası… Varın gerisini siz düşünün.
DEM Parti’de kuru yaprak siyaseti kırılıyor mu?
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, nihayet Kürt siyasal hareketinin bir süredir dâhil olduğu kuru yaprak siyasetine anlamlı bir yerden kesik attı. Bakırhan "kötüler ve müteahhitler arasındaki bir yarışta taraf olmayacaklarını" açıkladı.
Yalnız genel seçim öncesine kadar bir tutukluk, bir sürüklenme hali onlarda da vardı. Tabii kendisini “mücadele ve müzakere” partisi olarak tarif eden bir siyasi parti için bu kabul edilemezdi.
Ancak yüzlerce yöneticisi, üyesi, eski milletvekili, belediye başkanı, eş genel başkanları tutuklanan bir siyasi parti için bu durum bir yere kadar anlaşılabilir. Anlaşılmayacak nokta ise her şeye rağmen kendi deneyimiyle, kendi gündemiyle siyaset yapma kabiliyetinde neden ısrar edilmediğidir? (BA/VC)