Kısa bir süre sonra Karadeniz'e nazır Soçi'nin dağlarında gerçekleşmesi beklenen kış olimpiyat oyunlarının üzerinde kara bulutlar dolaşıyor. Putin'in tüm gücüyle desteklediği, gelmiş geçmiş en masraflı organizasyonlardan biri olarak bilinen 7-23 Şubat 2014 tarihleri arasındaki sportif etkinlik liderin başını epey ağrıtacağa benziyor.
Bu sene 26'ncısı düzenlenen Uluslararası Belgesel Festivali IDFA'nın uzun metrajlılar bölümünde yarışan Alexander Gentelev'in Putin'in Oyunları (Putin's Games/Putin's Spiele) durumun vahametini gözler önüne serdiği gibi her an meydana gelebilecek felaketlere karşı da bizi uyarıyor.
Rusya'da sansürlü bir konu halindeki oyunlara eğilen 90 dakikalık yapım 23 Kasım Cumartesi akşamı belgesel endüstrisi fertlerinin hazır bulunduğu Amsterdam'daki dünya prömiyeriyle tanıtıldı, festivalde öngörülen toplam gösterim sayısı yedi.
Olimpik ruha ihanet
Bazılarına göre ABD'nin Los Angeles şehrinde 1984’te düzenlenen Olimpiyatlar, oyunların temelinde yatan olimpik ruhu bir kenara atarak uluslararası bir çıkar müessesesi haline gelmişti. Ne acıdır ki Batı medeniyetinin ve mevzubahis yarışmaların temellerinin atıldığı Yunanistan'da 2004'te düzenlenen olimpiyat oyunları ülkeyi batıran kara deliklerden birini oluşturuyor.
Rusya devletinin özellikle eşcinsellere karşı yürüttüğü akla zarar politikalar yüzünden tüm dünyadan yükselen Olimpiyatlara yönelik protesto çağrıları ise dönen büyük parasal oyunlar yüzünden olsa gerek, Cameron veya Obama gibi liderlerden de pek destek göremedi.
Oysa Almanya, İsrail ve Avusturya ortak yapımı Putin'in Oyunları adlı belgeselde ortalığa saçılan gerçekler yalnız bölge halkının değil, oyunlara katılacak sporcuların da endişelenmelerinin yersiz olmadığını adeta kanıtlıyor.
Kış sporlarındaki çeşitli klasmanlarda yapılan kış olimpiyatları, tarihinde ilk defa Subtropikal iklimin hâkim olduğu bir bölgede yapılıyor.
Soğuk iklimiyle tanınan bir memleket olan Rusya'nın böylesine ılıman bir yeri olimpiyat merkezi olarak seçmesi aslında bölgeye yönelik tamahın açık göstergesi. Olağanüstü hal kanunlarının harekete geçmesiyle yapılan istimlakler bölgenin zaten değerli olan toprağının resmen talanına yarıyor. (Aklıma benzemekten gurur duyduğumuz İtalyalıların doğal felaketlere karşı geliştirdiği hukuki düzenlemeler, akabinde sivil savunmayla Berlusconi'nin el ele verip apar topar inşaatlara girişmesi ve geride işe yaramaz devasa enkazlar bırakması geliyor.)
Soçi ve etrafında evleri yıkılıp sokağa atılan, devletin barınma hakkını elinden aldığı insanlar her geçen gün çoğalıyor. Buna paralel olarak kimin satın alacağı hâlâ belli olmayan, görünüşte gayet lüks daireli gökdelenler mantar gibi yükseliyor; fakat konu hakkında haber yapmaya kalkışanlar veya direnenlere hemen gözdağı veriliyor, apartmanların temellerinin bir zamanlar bataklık olan bir bölgeye oturtulmuş olması da ayrı mesele. Spor tesisleri vesilesiyle hem işadamlarının hem bürokratların afiyetle giriştiği soylulaştırma operasyonu olimpiyat ilkesi şeffaflıktan nasibini kesinlikle alamadığı gibi deniz kıyısına yapılan battal tesislerin etkinlik sonrasında kimler tarafından hangi amaçla kullanılacağı kestirilemiyor. Çürümüşlük ve megalomani almış başını gidiyor, her tarafı oteller kaplıyor; özelleştirmeler son gaz sürerken oligarklar şükrediyor, halk kan ağlamaya devam ediyor.
Uluslararası Olimpiyat Komitesinin Soçi’yi kış sporları konusunda köklü bir geleneğe sahip olan ve her türlü hazırlığı çoktan tamamladığı kesin, Alplerin incisi Salzburg’a tercih etmesi anlaşılır gibi değil tabii. Rusya'nın emprovize de olsa, hızla parlaması beklenen yeni yıldızı Soçi'deki altyapı donanımı konusunda Avusturya'lı şirketlere tanınan geniş imkânlar sus payı olsa gerek.
Doğal felaketler kapıda
Bölgenin deli deli akan nehri Mzymta'nın yatağının kara ve demir yolu inşaatıyla kuşatılması ne kadar mantıklı? Etrafında yaşanan ağaç kıyımı bir yana, içine bırakılan atıklar yüzünden geriye dönülmez ekolojik zararlara maruz kalmasını kale alan zaten pek yok.
Bu arada projenin önemli merhalelerinden, bölgeye deniz yoluyla ulaşım için öngörülen devasa liman, inşaatı sırasında Karadeniz'in dev dalgalarının hışmına uğrayıp yıkılmıştı. Gecikmeli olarak günümüzde ortaya çıkan eserden faydalanan ise pek az.
Zemin araştırması doğru dürüst yapılmadan alelacele inşa edilen kayakla atlama pistinin toprak kaymaları yüzünden muhtelif tamiratlardan geçmesi güvenli bir sonucu garantiliyor mu? Yoksa orada yapılacak açılış töreni bir felakete sahne mi olacak?
Ön plandaki Olimpiyat ilkelerinden bir diğerinin uygulanması, yani çevreye verilen zararın asgari olması gerekirken bölgede devasa çöp yığınlarının hacmi artıyor, ama Soçi belediye başkanının suratındaki iyimser gülümseme ve kibirli tavır eksik olmuyor.
Lobiciler, rüşvete boğulmuş senatörler, olimpiyat komitesi üyeleri akbabalar gibi üşüşürken sınırsız gibi görünen bütçe kabarıp duruyor.
Halk ise bitmez tükenmez bir inşaat furyasıyla senelerdir cebelleşip adeta bir çamur deryasında yaşıyor, yetkililer gerekli gördüğü takdirde su ve elektriklerini günlerce kesebiliyor. İnşaatlarda köle şartlarında çalışan işçilerin zaten herhangi bir güvenceye sahip olmadıkları hallerinden ve beyanatlardan anlaşılıyor.
Eski satranç şampiyonu ve aktivist Garry Kasparov tüm otoriter liderlerin tipik sendromuna yakalanıp muhalefete tahammülü olmayan Putin'i topa tutuyor, olanlara ve olabileceklere dikkatimizi çekiyor.
Belgeselde bolca kullanılan arşiv görüntülerinde Rusya'nın fiyakacı lideri kayak yaparken görülüyor; çok daha cesur, çevik ve atik olduklarına emin olsam da, ülkelerini temsilen olimpiyatta yarışmak durumunda olan tüm sporculara Soçi'de ancak temkinli olmalarını tavsiye edebilirim, tabii tesisler zamanında bitirilebilirse veya organizasyon küresel ısınmadan muzdarip olmazsa…
Putin'in Oyunları belgeselinin de Olimpiyat ruhunu doya doya yaşamayı kıl payıyla kaçıran Türkiye'lilere bir an önce ulaşması dileğimiz. (MT/EKN)