Belki de en sonunda söylemeliydim dediğimi en başında diyeyim; sanki kelamımca en yerinde olanı da öyle olur.
Biz, yani sol ve Kürt perspektifinden gelen edebiyata teşne olanların büyük çoğunluğu Sezai Karakoç’a hep mesafeli olduk.
Bunun iki nedeni var(dı) sanki! İlki, resmi ideolojinin kapkara şemsiyesi ve bağnaz sahipleniciliği vardı Sezai Karakoç’a dair. Memleketi Diyarbakır/ Ergani’de onun adına müze, Diyarbakır’da Kültür ve Kongre Merkezi’ne adının verilmesi.
Yine Diyarbakır Suriçi’nde eski Şehzadeler Konağında Karakoç adına Sezai Karakoç tematik gençlik merkezi bu resmi sahipleniciliğin birkaç örneği.
Bunlar bir yanda yapılıyordu, ama öte yanda Sezai Karakoç sağken bu resmî ilgiye sanki mesafeli, hatta uzak da duruyordu!
Ve bir de ideolojik olarak Sezai Karakoç “sağ”da duruyor olması ile birlikte “Diriliş Partisi” mevzuu vardı işin içinde…
Peki şöyle sorulabilir o halde bu girizgaha karşılık olarak: Sezai Karakoç’un Edebiyatı ve insan olarak duruşu ya! Zaten mevzuu da sanki buradaydı.
İşte, işin bu noktasında sanki bir çoğumuza adeta “bir de buradan bakın” dedirtebilecek “Günler Çözüldükçe” kitabıyla Ömer Erdem çıkageldi.
Alt başlığında kitabın “Sezai Karakoç’a Doğru” diyor gerçi, ama Sezai Karakoç’la yürüyüşün, yaşamanın, sanki ondan alınan feyzin anlatısı bir kitapla sahada görünür oldu Ömer Erdem.
Bizler için çokça sebeplerle apayrı bir yerde duran Sezai Karakoç hem bize ait, hem değil gibi! Sağcı, ama biraz da yüzü bize (mi) dönük ne! İnsani tarafı çok içerden ve pek hissediliyor…
Hep bir giz gibi duran Sezai Karakoç’un vasıflarını satır aralarında öğrenme şansının yakalandığı bir kitap.
Mesela yoksulluğun Karakoç’ta bir “tercih” olduğu. Sevgi ve Öfkesinin samimiyeti. Ömrünün adeta son demlerine kadar kitlenin / kalabalıkların dışında kalmayı tercih eden yalnızlığı. Ve bu yalnızlığın siyasetin kitlelerle yapılma gerçekliğinin Diriliş Partisine rağmenliği!
Çalıştığı ya da sığınak bildiği mekânın pencere pervazındaki kuşların yiyeceği ekmeği lokmalamadan, beslemeden kendi yemeğini yemeyen bir merhamet abidesi kişilik.
Toplu kitap satılıp da para geldiğinde ödenmesi gereken borçların yanında, Diyarbakır’daki muhtaç akrabalara para yollamanın zarafeti.
İnandığı realitesine dünya karşısında dursa dahi, doğrusunda ısrarcı olma hâli.
Şehirlere şiirler / mektuplar yazarken bir yandan da hayallerini değil, yaşantısını yazan…
Çokça böyle tanıklığı var Ömer Erdem’in Karakoç’a dair. Sanki yazdıklarının yanında satır aralarına gizlediği hayli çokça yazmadıkları da hissediliyor kitapta…
Yirmi yıldan fazla olmuş olmalı, 2002’ydi sanırım. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin kültür sanat festivali programlarından birinde Diyarbakırlı edebiyatçıları da buluşturan bir program tasarlamıştık. Vedat Günyol, Kaya Özsezgin, Mıgırdiç Margosyan, İhsan Fikret Biçici ve daha başka şahsiyetlerin yanında Sezai Karakoç’u da ben önermiştim, kabul da görmüştü.
“Gündüzde bile
Bir toz var yaz yarasalarından
Bir akrep kabartması surlardan
Asur’dan Güneşi bir taş gibi fırlatan
Dicle’nin köpüklü dudaklarından
Dicle saralarından
Aslan başlı çeşmelerden
Taçlı güneşli aslan heykellerinden
Latin harfleriyle yazılmış
Kaç kitap gelmişse Bizans’tan
Eriyecektir bakır gibi mahzenlerde
Karartacaktır yapraklarını
Yükselen bir duman zamanı bodrumlardan.”
dizelerini okumuş mutlaka gelmeli, getirmeliyiz demiştim.
Sonra epey uğraşmış, İstanbul’daki büronun telefonunu bulmuş ve aramıştım. Çıkan kişi “Hoca şu an yok. Bu tür davetlere de katılmıyor” demişti.
Israrla kendisiyle görüşmek istediğimi söylemiştim. “Peki, biz kendisine söyleriz. Siz daha sonra tekrar arayın” demişlerdi. Sonra bir daha aradığımda “şu gün şu saatler arası arayın hoca sizinle konuşacak” deyince telefona çıkan kişi, dedikleri gün ve saatte aramıştım.
Telefonun öbür ucundaydı Sezai Karakoç; kendisini Büyükşehir Belediye Başkanı adına aradığımı ve Diyarbakır’da kendisine yakışır şekilde ağırlamaktan onur duyacağımızı söylemiş, bir yandan da kendim de kitapları olan bir yazar olduğumu beni tanıması adına ifade etmiştim.
“Çok teşekkür ederim. Uzun zamandır bu tür davetlere gitmiyorum. Şimdi hemşehrilerimin daveti üzerine memleketime gelsem! Bak hemşehrilerine ayrıcalık yaptı derler” demiş ve nazikçe kabul etmeyerek gelmemişti.
Ömer Erdem’le kitabını okuyup bitirdikten sonra duygularımı dillendirdiğim telefon sohbetimizde bu anımı anlattığımda; “Bir sohbette senin adını telaffuz ederek ‘Diyarbakır’da yazan böyle iyi gençler de var’ demişti” sözünü duyunca mutlu da olduğumu ifade etmeliyim.
“Gün, ancak doğunca gün vasfını kazanır” diyerek; harcı şiirle karılı olan bir edebiyatçıyı, daha yakından tanımama vesile oldu Ömer Erdem’in Sezai Karakoç kitabı. Edebiyat tarihine kalacak kıymette bir kitap. Okunmasını önerdiğim kitaplar arasında yerini aldığının altını bir kez daha çizmeliyim…
*Ömer Erdem, Günler Çözüldükçe, Everest - Deneme 2024
(ŞD/EMK)