Tam olarak bir Cohen havası için olması gereken her şey var bugün İstanbul’da.
Yağmur, toprak kokusu, sakinlik, battaniye, susmalı, durmalı bir beden, boş boş bakmalık duvarlar, miskin miskin yuvarlanan bir kedi (ismi kendiyle müsemma; Berduş).
Fakat bu sefer de Cohen yok. Var ama yok.
Sözünün arkasında durmuş bir şair o; “artık ölmeye hazırım” demiş ve usulca gidivermiş.
Bazı sanatçılar, iç dünyanızda onlarla kurduğunuz ilişki sonrasında bazı mevsimlere, bazı ruh hallerine dönüşüyorlar artık. Ölümsüzlükleri de buradan geliyor olmalı. Dawid Bowie de bunlardan biriydi, Cohen de…
İnsan bağ kurduğu kişileri, hayvanları, bitkileri ya da eşyaları kaybedince var oluş hamuru yoklukla yoğrulmaya başlıyor artık.
Sanırım bu durumun soğuk gerçekliğiyle baş edebilmek adına kayıpların ardından söylenebilecek çok havalı laflarımız da var.
“Yolu ışık olsun”, “ruhu huzur dolsun”, “allah rahmet eylesin” vs…
Çünkü söz en yakın kurtarıcımız, söz umudumuz, söz aydınlık tarafımız, söz tesellimiz…
Sözün şifasını bilen biriydi Cohen.
Sözün şifası, elbette sessizliğin şanından geliyor.
Sözün icadı sessizliğin inşasıyla başlıyor.
Sessizliği bilmeyen sözün derinliklerini de bilemez.
Cohen’in 1996'da Rinzai Zen Budist Rahibi olması ve 'sessizlik' anlamına gelen Jikhan ismini alması elbette tesadüf değil.
Sözü, sessizliğe hakkıyla ilikleyebilmek de hiç kolay değil.
Bu kez Cohen şarkılarını onun “ardından” dinliyorum, İstanbul’da Cohen havası hala sürüyor, içimde ise Cohen sessizliği… (TI/EKN)