İtiraflar, tehditler, ifşalar, yalanlar dolanlar, çökmeler ve çökertmeler… Kaç pazardır Sedat Peker videolarıyla kahvaltılarımızı yapıyoruz. Ülke gündemini Peker videoları belirliyor, “aparat olarak” hafta içlerinde izleyicilerini boş bırakmıyor.
Yıllardır TV programlarında iktidarın suyundan nemalanan sözde gazeteci kişiliklerin kariyerlerine facetime görüşmeleriyle nokta konuldu. En azından artık “namus-şeref”ten dem vuramayacaklar. Peki bunları kim başardı, muhalefet mi? Muhalifler mi? Gazeteciler mi? Tabii ki hayır.
Anonsçu Veyis
Sokakta yetişmiş, feleğin çemberinden geçmiş, pragmatik, döneme göre nabız yoklayan Sedat Peker başardı. Yıllardır başta ana muhalefet olmak üzere -HDP hariç- diğer muhalifler ağızlarından sakız ettikleri yandaş gazeteci, yandaş TV kanalları, yandaş güvenlik uzmanları, yandaş akademisyenler demekten başkaca herhangi bir pratik sergilemediler, söylemleri de boşlukta sallanıp durdu. Eski FETÖ güzellemeleriyle gündem olan HaberTürk haber sunucusu, gazeteciliği ve tüccarlığı birbirine karıştıran Veyis Ateş'in bir daha geri dönmemek üzere fişi çekildi.
Özışık kardeşler
Fişi çekilen diğer sözde araştırmacı-gazeteciler Özışık kardeşlerdi. Bu kişilerin yıllardır beslendikleri çukura düşüp bir daha o çukurdan çıkmamak üzere meseleleri ve üzerleri kapandığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Tabii bu ve benzeri kişilikler aparat olarak ifşa edildi, ara öğün. Bunlar çerezdi, diyebilir miyiz? Evet diye biliriz!
Peker’in elindeki ağır toplar hala saklı ve savaşın yükseleceği dönemde ardı ardına patlatacağından artık herkes emin! Peker’in yürüttüğü -bir yanıyla psikolojik- savaşın moral, motivasyon ve dozu için aparat videolar hepimizi şenlendirdi ve bir “ohhhh” çektik. Peker, sürekli 40 yaşının altındaki gençlere seslenmesi boşuna değil!
Memleketi tanıyor, sokağı ve savaşın hileyle yürüdüğünü biliyor. Şayet Peker basit ve sıradan bir lokma olmasaydı, zaten bugünlere gelemezdi. Ya da devletin kimliğini kendine zırh eylemiş olanlara "eyvallah" der ve yoluna bakardı, yolunu bulmaya devam ederdi. Yani isteseydi işi huzur içinde çözerdi. Peker, üstünün çizilmesini kendine yediremedi ve olur diyene de olur, dedi.
Sokağa çıkın, Peker'in videolarını sorun, attığı tweetleri sorun. Ben berbere sordum, bakkala sordum, manava sordum, siyasetçiye sordum, gazetecilere sordum, işsiz gençlere sordum, feleğin çemberinden geçip hayatta kalanlara sordum.
Cumartesi Anneleri
Aldığım cevapların büyük çoğunluğu şu minvaldeydi: “Yüzde yüz doğru”, “kesinlikle doğru”, “adamı yakmaya çalışırsan o da seni yakar” vb. Peker devletin nasıl çöktüğünün resmidir. Sistemin nasıl da üç-beş gruba çalıştığının en güzel kanıtıdır. Yargı sisteminin adalet ve yasalara dayanarak icra edilmediğinin, içerden gelen birinin yüksek sesle itirafları sonucu ete kemiğe büründüğünün sesiydi kulaklarımıza gelen.
Peker’in anlattıklarını insan hakları savunucuları, canı pahasına gerçekleri halka ulaştıran cesur gazeteciler, hukukçular, Kürt siyasetçiler, faili meçhul yakınları, Cumartesi Anneleri, devrimciler, demokratlar, şairler yıllarca kamuoyuna yapılan haksızlıkları, işkenceleri, cinayetleri, infazları, asit kuyularına atılan masum insanların sesini dünya âleme ulaştırmak için canla başla mücadele ettiler. Ve birçoğu bu uğurda canını da verdi.
Vicdan sahibi, haksızlıklara karşı göğsünü siper edenler, yankılanan sese ses verdilerse de cılız ve kısıttı. Lakin devlet bürokrasisi ve onu ele geçirenler bu sesi bastırmak için elinden geleni ardına koymadan cinayetlerine cinayet, suikastlarına suikastlar, çökmelerine çökmeler ekleyip durdular. Peker’in deyimiyle “Derin Mehmet ve adamları” Çiller hükümetini de arkalarına alarak Kürt iş insanlarına pusu ve tuzaklar kurarak infaz ettiler.
Kirlenmiş toplum ve kirli savaşın tüm pislikleri meydanlara saçılırken; ülkenin büyük çoğunluğu görmedim-duymadım-bilmiyorum’u oynadı. Keza “Derin Mehmet” ve Çiller kirli savaşın üstünü örtmek için; “onuru, maaşı kadar olan gazetecileri” ve ulusolcuları/çakma solcuları, milliyetçi-faşist cephede duranları -bir dönem Peker’le beraber iş yürüttükleri yoldaşları- Kürt düşmanları -bu cephede faaliyet yürüten kontra ve yerel işbirlikçiler- merkez medyanın başına getirerek meydanlarda istedikleri gibi at koşturdular.
Zaman aktı, devran değişti. Şimdilerde bir tweet bile birçok şeye gebe. Bir video gündemi belirleyebiliyor. Düşünelim! Peker bu açıklamaları 2000’li yılların başında yapmış olsaydı, ya hiç çıkmamak üzere hapsedilirdi ya da kuytu bir köşe cesedi bulunurdu. Bunlar oldu mu, evet oldu.
Öldürdükleri masum insanların ahı altında ezilen ve artık vicdanıyla başa çıkamayan tetikçiler, derinciler, işkenceciler; gördüklerini, yapılan zulümleri anlatmak istediklerinde suikastla, kazayla sonsuza dek susturulduklarını yıllar sonra ortaya çıktığını birçoğumuz duyduk, okuduk. Peker’in her videosunda eğer “ölmezsem” diye belirtmesi, altını çizmesi, savaştığı yapının neler yaptığını ve neler yapacağını çok iyi bilmesinden geliyor.
Peker uzaydan gelmedi
Videolarda sürekli ve sistematik olarak gençlerin/40 yaşının altındakilere; “bayrak-devlet-din-iman” adı altında yapılanların iç yüzünü anlatarak, işin aslının kirli işler olduğunu; milliyetçi-muhafazakâr fanlarına dolmuşa binmemeleri yönünde mesajlar vermesi, belli ki bu dümenden beslenenleri kızdırmış ki, Peker ailesiyle sürekli kaçışta. Gençlerin Peker’e sempatisini artmasına neden olduğunu da gözden kaçırmamak gerek! Peker bir sonuçsa nedeni iktidar ve devletin köhne, düşmanca uygulamasıdır.
Bardağın ne kadar dolacağı muamma olsa da, etkisi ve etkileyeceği şüphe götürmez. "Devlet-millet-Sakarya" diye gelenlerin ya gaspçılık yapacağını ya da ihaleci olduğunun mesajını da son videolarda vermeyi ihmal etmiyor. Bunu bir solcu, bir demokrat, bir özgürlükçü ya da anarşistin söylediğini farz edelim. Etkisi ne olur? Hiç! Lakin içerden gelmiş, işin içinde olan, korku iklimini topluma beraber hâkim kılmaya çalışan, birlikte suç işledikleri birinden gelen ifşalar olması nedeniyle ilgiyi yoğunlaştırdı.
Peker uzaydan gelmedi. Dün ortaklık yaptıkları, bugün çıkıp mafya diyorlar, pislik diyorlar, ajan diyorlar. Öküz ölünce ortaklıkta bitiveriyor. Halkın çocukları açlıktan bunalıma girip canına kıyarken çakma kahramanlar, gazeteciler, vatanseverler meğer arabalarında bavul bavul paralar taşıyormuş.
Devleti arkalarına alarak işledikleri suçlar ortaya çıkıyor. Topluma kahraman ve kurtarıcı olduklarını pompalayanlar, şatafatlı, gösteriş odaklı operasyonlar yapıp üç-beş gram uyuşturucu madde ele geçirip destan yazdıklarını ballandırarak anlatanların meğer ton ton uyuşturucu ve petrol kaçakçılığı yaptığını öğreniyoruz. Bunca gerçeklik ortadayken, bakınız tek bir savcı ya da hâkim kılını kıpırdatmıyor.
Oysa “yüce Türk hukuku ve yargısı” iki sloganımız için 7 yıl sonra işkenceyle gözaltı yapabiliyor. Hak arayan, hakkını isteyen kim varsa mahkeme salonlarında yıllarca süründürülüyor. Gazeteciler hapse atılıyor, tweet atanlara iddianameler hazırlanırken, halkın iradesiyle sandıktan çıkan milletvekilleri F tiplerinde rehin tutulurken; gün, ay, yıl hatta saati belli olan suçların itirafları için savcılar ve hâkimlerin sessizliğıini neye yormak gerek!
Meclis kürsüsünde Peker’in deyimiyle “aslan Sülü, kaplan Sülü, kartal Sülü” kayyımların atanmasını savunurken, “Ohhhhh paralar Kandil’e gitmiyor”, “Ohhhh paralar teröristlere gitmiyor”, “Ohhhh paralar halka gidiyor” diye bağırıp çağırdığı herkesçe malum. Meğer işin özü şuymuş: “Ohhhh paraları cebe iniyor”, “Ohhhh ona buna çöküp koparılıyor”, “Ohhhh poliçe sesi ve parası kulaklarıma geliyor”, “Ohhhh paralar sigorta şirketine akıyor”.
Derinciler, insanların özel hayatlarını kameraya alıp, tehdit ve şantajla mallarına ve mülklerine çöktüklerini, tezgâhın nasıl işlediğini içerden gelen Peker tüm çıplaklığıyla anlatıyor. Yer-zaman vererek belirtmesine rağmen tık yok. Zaten yaptıkları tüm işler ortada, cenazeyi yerde kaldıran yok.
Peki, bunların gerçek olduğunu nereden anlıyoruz? Kimsenin çıkıp iddialara doğru düzgün cevap vermeyişinden anlıyoruz. Şu ana kadar Peker’in tek bir iddiasını iktidar ve onun ortakları cevaplamadı, sadece demagoji/lafebeliği yapıldı. İkna edici tek bir cevap gelmedi. Çünkü Peker’in dile getirdikleri bir iddia değil gerçeğin ta kendisidir. Ülkenin gündemi Peker’in ifşalarıdır, ülkenin gündemi açlık, yoksulluktan ölen ve intihar edenlerdir. Sokak öfkeli.
TGB
Perinçekler cephesi ise Peker’i Mossad’ın ve CIA ele geçirdiğini, dış güçlerin oyuncağı olduğunu söyleyerek, kraldan daha çok kralcı olduklarını ifşa etti.
Cem Küçük'ün Perinçek medyasında boy gösterişinin altında yatan neden de budur. Türkiye Gençlik Birliği (TGB) denilen örgütlenme Sedat Peker’le görüşmelerini, yedikleri yemekleri ve naneleri neden açıklamıyor?
Soylu’nun ve derincileri dostları, Perinçek cephesidir. Ortaklıkları ve ittifakları hala devam etmektedir, öküz ölüp ortaklık bitince tüm kirli ve pis işleri mutlaka ortalığa dökülecektir.
Durmadan zulüm icra ettiler, haraç ve çökmeyle insanların emeklerini ellerinden aldılar. Ülkede çökmedikleri kişi, kurum ve vakıf kaldı mı? Bana da çöktüler, 1999 model motorumu elimden aldılar, gerekçe de trafik borçlarım. Demirören medya grubunun kredi borçları için neden harekete geçilmiyor?
Cezaevinde yediğimiz yemeğin parasını isteyen, öğrencilik yıllarımızda verdikleri üç-beş kuruşu geri almak için 20 kuruş harcayanlar nerede? Azerbaycan’a çöktüler, Afrin'in zeytinlerine de çöktüler, siyasi irademize çöktüler, geleceğimize çöktüler, Güney Kürdistan’a ortaklarıyla birlikte çöktüler, ormanlara, suya, dağlara, ovalara, göllere, kıyılara, limanlara, çöktüler. 12 bin 500 yıllık Hasankeyf’e çöktüler, emekçinin alın terine çöktüler, hukuka çöktüler, akademiye çöktüler, özgürlüklerimize ve ifade hakkımıza çöktüler…
Bu dümen kırılmalı, bu çark bir daha gelmemek üzere yok edilmeli. Yoksa daha çok Pekerler çıkar! Daha çok “Aslan Süleymanlar” gelir ve tek bir güvenlik makalesi okumadan İçişleri Bakanlığı’na oturur! “Derinciler” hep var olur! Bunların hesabını yeni gençlik sormaz ve temizlemezse, bu çark renk değiştirir, yüz değiştirir, isim değiştirir sadece!
Bu yazıyı da Ecmain adlı son kitabımdan “Devlet de ölür” şiiriyle bitirmek istiyorum.
her şey ölür, devlet de ölür
doğar ölür yine ölür
ölülerle ölür yaşayanlarla ölür
sen ben kalırız devletsiz topraklarda
etinde kurtçuklar iri ve kanlı
mülkünde sütten yoksun bebekler
kılıcını sınamak için kadın saçı
önce yasa sonra mülk sonra çukur
burada filizlenir yoksulların yaşadığı
ölür, yine ölür
sen ben kalırız ışıklar içinde
ömürsüzlerden gördüm
kalanlardan dinledim
gidip gelmeyenlerin gizinde bildim
öldü… yine ölecek
(ÇO/EMK)