Fotoğraf: İstanbul Valiliği, 4 Nisan Pazar günü törenle patates dağıttı ve bunu web sayfasından duyurdu.
Patates ile aramdaki imge, patatesi yemekten çok, ilkokul yıllarıma götürür beni. Sulu boya, yorgan ipi ve patatesle resim-iş dersinde, resim defterleri üzerine biçimler, şekiller oluşturmamıza yardımcı eleman olmasıydı.
Bu biçim ve şekiller tekdüze olmayışı, özgünlüğü, kendine has biçimleri bu eylemi sürekli icra etmeme önayak sağlıyordu. Kuralsızlığı ve özgürlüğü imliyordu.
Başkaldırıyı ve süregelen alışkanlığı tersyüz edişi hem görsel olarak hem de teknik olarak çok sıra dışı geliyordu. Dilediğimiz gibi patatesin altındaki ipi hızlıca çekip -30/40- sayfanın üzerinde oluşan serbest ve dağınık çizgiler beni benden alırdı. Bu çocuksu eylemin hafızamda hep diri ve canlı kalmasının nedeni belki de bir disiplin içinde yapılan en özgür eylem olmasıydı.
Dante'nin cinleri
Sulu boyayı, yorgan ipini ve patatesi hiç unutmam, tekniğini dün gibi hatırlıyor ve görsel hafızamda kalan şekiller artık bir dönemi imliyor ve sembolleştiriyordu. Bu eylemin altında yatan olguyu, içimdeki iflah olmayan, dinmeyen anarşizme bağlarım. Anarşistlik sonradan ruha ve bilince gelmesinden çok, içinde zaten var olanın belli aralıklarla kendini göstermesidir.
İlkokuldan tutun üniversiteye kadar en güzel anım bu olsa gerek: Patates, sulu boya ve iplerin ortaya çıkardığı şekiller, biçimler. İlk değişimler, ilk reddedilişlerle olur.
İlk itirazlar, ilk isyanların ateşine kıvılcımdır. Dante’nin “İlahi Komedyası” modern bir başlangıç ve geleneğe olan bir başkaldırıydı. Bu bir kıvılcımdı, ortaçağ ve Rönesans arasında yazılmış olan bir kült, bir isyan, bir kıvılcım.
Bildiğiniz üzere Dante’nin cinleri ve muskaları yoktu. Elinde sihir bir değnek de yoktu, doğalın verdiği ilk hamlığı; bilinçle ve öngörüyle harmanlayıp, lirizme buluşturup bir çağın kapanmasına önayak oldu. Dante bir anarşistti! Eserleri de bal gibi anarşistliğinin kanıtıdır.
Bu doğuştan gelen kazınım, bu içten yükselen güzel kalkışmalar, bilinçle, okumayla, görmekle harmanlandıkça, sistemin her gün kendini nasıl yiyip bitirdiğini her halinden, pratiğinden, söylemlerinden, aldatmacasından, tuzak kurmasından anlıyoruz. İsmet Özel şiirindeki karmaşa ve dağınıklık yok.
Utanç şova dönüştü
Her şey saf şiir gibi ortada! Her şey bir kıvılcım kadar yakın. Utanç meselesi olacak, bitmişliğin, dibi görmenin kanıtlı olan; IBAN’dan tutun patates dağıtımına kadar gördüğümüz şeyin diğeri adı: Utancın şova dönüşmesi, resmi açılış törenlerine evirilişiydi. Bir çuval patates için izdiham oluşturan yoksul halkı eleştirenlere diyecek söz bulamıyorum.
Bu çapsız ve kibir dolu eleştirilerin, meselenin kaynağı olan iktidar ve onun ortakları tarafından dillendirilmesi de bize aslında nasıl bir âlemde yaşadıklarını, halkın mutlak gerçeğinden ne kadar uzakta olduklarını imliyor.
İktidarın çeyrek ortaklarından Perinçek ve TGB Cephesinin sürekli ve sistematik olarak propagandalarından anlaşılıyor ki, yapmak istedikleri, uygulamak istedikleri sistemine bakınca, görünen sadece vahim olaylar silsilesidir.
Bunlar yarın öbür gün dağıtılan patatesi bile çok bulup sayıyla dağıtıverirler, tıpkı I. ve II. Dünya Savaşı'nda olduğu gibi. Kim Hanedanlığı, hanedanlıklarını Amerika düşmanlığı üzerinden yarattı, varlığının devamı için oluşturulmuş, beslenmiş bir düşman. İktidarın, iktidarda kalma pratiklerine bakınca hanedanlıkla benzer yönlerinin çok olduğu ortada.
Kıvılcım: Patates
Kim Hanedanlığı'nda olduğu gibi bu ülkede de iki sofra mevcut. Biri masanın üzerinde açılan sofra, diğeri ise yer sofrası. Yoksulluğun ve onun kaynağının buluştuğu sofra, bu ülkenin tüm çıplaklığıyla yüzünün yere serildiği yer sofrası. Birinde patatesin mahcubiyeti…
Suni düşmanlar yaratıp düşmanla savaşıyorum edasıyla kurdukları, kurmak istedikleri saltanatlarının ömrünü uzatmak için bulunmaz nimetler, nedense hep kendilerini buluyor. Bu nimetler nedense hiç fakir fukarayı bulmuyor?
Yoksa nimetler de mi parsel parsel dağıtıldı? Gerçi bulunmaz dedikleri nimetler de artık aşındığından kimse yemiyor, büyük tablo ortada, maymun gözünü açtı. Yamalar dikiş tutmayalı çok oldu, yarattıkları suni düşmanlar koltukları ve iktidarları için artık bir kâbusa dönüştü. Kim bilir belki kıvılcım olur “patates”.
50 milyondan fazla vatandaş dağıtılan, küflü ve çürümeye yüz tutmuş patateslere muhtaç durumda. Ve bu utanılası durumu da bir lütufmuş gibi gösteriyle dağıtmaları, tören havasında patates çuvallarını birbirlerine uzatmaları nasıl halka baktıklarının kodlarını veriyor. Çekilen fotolar, servis edilen videolar yoksulluğu, fakirliği ve yolsuzlukları gösteren bol nişastalı bir ürün olarak tarihe bir daha ismini yazdırmayı başardı.
Patates deyip geçmeyelim, nasıl ki her dönem kendi sembollerini yaratmışsa, bu dönemin sembollerinden biri olarak “patates” şu an birinciliği göğüslemiş durumda. Milenyum çağının ilk çeyreğine bakın hele! “Patates, Corona ve Faşizm” arasında tükenen ömürler olarak kayıtlara düşülmüş veyahut artık her birimizin yaşamına bir kez bile olsa giren “görülmüştür” kelimesiyle not düşülmüştür hafızalarımıza.
Yedi düvelin düşman olduğu; ekonomisiyle, altyapısıyla otoyollarıyla, tünelleriyle, havaalanlarıyla, yazlık-kışlık saraylarıyla kıskanılan bir ülkede “patates” laçkalaşmış tüm argümanları, kavramları, mağduriyetleri, ey’leri boşa düşürerek, asıl meselenin yoksulun sırtından dönen dümenin devam etmesi, bu dümenin -yapay- dâhili ve harici düşmanlarla desteklendiğini bize gösteren patates olmuştur. Perde ve maske aslında tanzim satış noktalarıyla düşmüştü de, biz oralı olmadık, geçer dedik, giderler dedik, ekmeğimiz umut olunca!
Yağmalanan hayatlarımız
Şu an milyonlar açlıktan “patates olmuş” durumda, iktidar ve onun çeyrek ortağı tarafından “patates olmuş durumda”. Her gün insanlar çaresizlikten intihar ediyor, intihar edenlerin çoğunun orta yaş ve gençlerden oluşu bize neyi gösteriyor? Karanlık olan bir geleceğin gelmekte olduğunu söylüyor, patates de bunun çok basit bir kanıtı değil mi? Daha ilkbaharında canına kıyan gencecik insanların hayaletleri rüyalarınıza misafir olmuyor mu?
Karanlık ve sancılı bir geleceğin tüm delilleri şu an patates içinde saklı! Bugün iktidar ve onun dönem dönem ittifak kurduğu cemaatler, tarikatların da patatese üfürerek işe el attıklarını görüyoruz, onların derdi de soğuk biraların yanında patatesi yalnız bırakmak! İktidarın etrafına çöreklenen ve yarın yaptıklarını bal gibi inkâr edecek olanlar; kendime nereden ne koparırım kafasıyla hayatlarımız yağmalanıyorlar…
Patates kadar şu an Kemalizm de revaçta, alıcısı ve götürüsü çok. Ekmeği bol. Özdil, Sözcü, Saymaz, TGB… Popülerliği düşmüş, alıcısı az tarikatlar, cemaatler de ikinci el piyasası gibi, yan sanayi. Sistemin elinin altında her zaman bulacağı ve kullanacağı aparatlar. Elele kol kola, bir taraftan anti-emperyalistler diğer tarafta anti-laikçiler, tıpkı “Türklük Sözleşmesi” gibi bir potada buluşturan bulunmaz bir üründür patates.
İki tıfıl genç, bu ülkede toplamda 3.4 milyar dolar alıp toz oldu, bize gösterilen yüzler genç olsa da gösterilmeyen suratların kaşarlanmış politikacılar olduğu da aşikâr! Yüzbinlerce insan mağdur edildi.
Yüzbinlerce insanın hayalleri “patates” edildi, perte çıktı. Kolay para kazanma, kısa yoldan köşeyi dönmek bu ülke de hep revaçtaydı, popülerdi. Çünkü sistem bunu emrediyor, buna elverişli, üretimden çok hazırcı anlayış, armut piş ağzıma düş mentalitesinin bir gelenek ve görenek haline dönüşmesinin neticesidir patates.
Herkes sıcak paranın peşinde. Herkes 128’in peşinde. 128'in nereye gittiğini soruyorlar, 128 ÖSO çetelerine gitti, Libya açıklarında köpekbalıklarına yem edildi. TGB'lilerin örgütlenmesi için peşkeş çekildi, Ulusal kanalın DigiTürk platformuna dâhil edilmesini sağladı, bunlar tabii buzdağının görüneni. 128, üç-beş kişi arasında "patates oldu" sizin anlayacağınız.
Şu anda 50 milyon vatandaş patates-soğanla baş başa bırakıldı. İnsanlar yarın karnımı nasıl doyuracağım diye kendi paralarken kurusıkı nutuklar, kendine düşman yaratmanın derdine düşmüşlerin simülasyonlarla, aldatmacalarıyla hayat devam ediyor ve ortalık “kararlı muhalefet yok" diyen liberallerle dolu.
Otoriter, teokratik ve baskıcı rejimlerin en belirgin özellikleri sürekli ve her şey için anmalar, resmi törenler, ritüeller, açılışlar yapmalarıdır. Patatesler tarladan yolculuğa çıkmadan önce şahıslarına yapılan törenleri de hep birlikte sosyal medyada gördük. Sistemin ve düzenin hastalıklarını yine kendi şahısları üzerinden ifşa etmelerine önayak olan patatesin, “kararlı muhalefet”ten daha etkili olduğu gerçeğini kim göz ardı edebilir?
Her şey ortada ve herkes her şeyi görüyor, uzaylıların gelişini bekliyormuş gibi bekliyor insanlar! Gitmelerini bekliyorlar ama yanılıyorlar! Patatesi ve onu savunanlara Bertolt Brecht’in dizeleriyle seslenelim.
BİR BÜYÜK KARAMSAR
ÜZERİNE DÜŞ
(…)
İşte patates böyle konuştu
Ve badanacı böğürürken operada,
ve hoparlörler ilettikçe bu böğürtüleri halka,
o yavaş yavaş,
sanki ne dediğini göstermek istermiş gibi,
tüm halkın görebileceği tuhaf bir gösteriye başladı,
Badanacının ağzından çıkan her sözcükle
içine çekile çekile,
küçücük oldu,
biçimsiz, bumburuşuk.
Bertolt Brecht
Çeviri : A. KADİR - Gülen AKTAŞ
(ÇO/EMK)