Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanlık görevine henüz başlayan Gültan Kışanak’ın kamuoyunun, medyanın ve siyasetin gündemine düşen bölge ekonomisi ile ilgili son açıklaması hayli “gürültü” kopardı. Gültan Kışanak bölgede üretilen petrolden ve enerji üretiminden “pay” istedi. Ve bunun Barış ve Demokrasi Partisi’nin bir süredir dillendirdiği “Demokratik Özerklik” talebinin de somuta ermiş hâli olduğunu dile getirdi.
Ve ne garip tesadüftür ki; bu önermeye sadece iktidar partisinin enerji ve tabii kaynaklar bakanından değil. Diyarbakır’dan vekil olarak seçilen AKP’li Galip Ensarioğlu ile BDP’li Altan Tan’dan eleştiriler geldi. Altan Tan’ın eleştirisi içeriğe değil de yönteme ve zamanlamaya dairdi. Bu nedenle Altan Tan’ın “karşı eleştirisi”nin haklılık veya haksızlığını “parti içi değerlendirmeye” bırakıp, asıl AKP’li Diyarbakır Vekili Ensarioğlu’na dönüp sormak gerek. Kendi tabiriyle “Devletin bölgedeki yatırımlarını düşünmüyorlar. Devlet bölgeden aldığının çok daha fazlasını vermiş durumda. Bahsettikleri petrol geliri de kayda değer bir oran değil” ise eğer, bir süre öncesine kadar başkanı olduğu Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası’nın yıllar evvel yaptığı ve bu tezinizin tam tersini dillendiren verili kaynaklarını oda başkanı iken neden kullanıyordunuz?
Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası’nın yaptığı çalışmalara göre devlet bölgeden aldıklarının çok azını tekrar bölgeye veriyor(du).
Bu durum yoksa iktidarın vekili olduktan sonra değişen bir bakış açısına mı eviriliyor. Ya da kendi coğrafyasına “yabancılaştırıyor” mu iktidarın vekilliği!
İster istemez yıllar evvel katıldığım bir radyo programını anımsadım. 1997 yılı olmalı. Ankara Radyosu’nun “onuncu saat” adını verdiği hafta içi sabah yayın kuşağında saat 10.00-11.00 arası bir söz yayını vardı. Birkaç kez Diyarbakır’dan telefonla katıldığım yayına konu gereği beni arayıp bir kez daha dâhil etmişlerdi. Konu, GAP bölgesi yatırımları üzerineydi. O yıllarda benim de katkı sunucuları arasında olduğum “GAP Yeniden Yapılanmalıdır” kitabı henüz çıkmıştı. Atilla Göktürk ve Rıfat Dağ o çalışmayı yapmışlardı.
Program esnasında GAP’ın başlangıç niyetlerinden hayli uzağa düştüğünü, asıl görevinin bölgedeki tarım alanlarının sağlıklı sulaması olması gerektiği halde, elektrik enerjisi üretiminin o yıllar itibariyle yüzde seksenlere ulaşmış olduğu halde sulamanın yüzde onbeşlerde takılı kaldığını! Bu durum itibariyle üretilen elektrik enerjisinin enterkonnekte sistemle batının sanayi bölgelerine ve her yanına transfer edildiğini ama Atatürk ve Keban Baraj göllerinin yanı başındaki yerleşkelerin elektriksiz kaldığını dile getirmiştim.
Yetinmeyip üretilen elektriğe bölge halkının yabancılaştığını vurgulamıştım. Devamla, Türkiye’nin petrolde dışa bağımlı olduğunu ama ülkedeki petrol rezervlerinin üç şehirde; Diyarbakır, Batman ve Adıyaman’da olduğunu, ama bu şehirlerin ve bölgenin batıdaki rafinerilere uzaklığı nedeniyle petrol türevlerini çok daha pahalıya tükettiğini dillendirmiştim. Bölge halkının elektrik enerjisi üretiminden (ki ülkenin en önemli su kaynakları Fırat ve Dicle nehirleri bölgede), petrolden, bakır, fosfat, kömür, taş ve mermere dayalı doğal kaynaklar gibi kaynaklarından “pay” istemesinin en doğal hakkı olduğunu dillendirince tepki almıştım. Bu işin “bölücülüğe” gittiğini filan vurgulamışlardı programa konuk olarak katılanlar.
Şimdi zamanı 17 yıl sonra ileriye sararak ve çok haklı nedenlerle üstelik bugünün argümanlarından olan “Demokratik Özerklik” gerekçesiyle Gültan Kışanak’ın ve Kürt temsiliyetinin haklı talepkârlığının sadece siyasetin değil, bölge temsiliyetinin ve Kürt halkının da talebi olduğunu dile getirmeliyim. (ŞD/YY)